Zaferin 45. yılı Kıbrıs Türktür, Türk kalacak!

Zaferin 45. yılı Kıbrıs Türktür, Türk kalacak!

Kıbrıs Barış Harekatı'nın 45'inci yıldönümünde Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Korkmazcan, o günleri anlattı.

1958 yılında Kıbrıs mitinglerini organize eden komitenin üyesi, 1963'ten 1967'ye kadar İstanbul Yüksek Öğrenim Gençliği Kıbrıs Mücadele Komitesi Başkanı olan ve o yıllardan itibaren Kıbrıs'ı uluslararası platformlarda temsil etmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni temsilen Kıbrıs'ta bulunmuş Korkmazcan, Kıbrıs Barış Harekatı'nın hangi şartlar altında yapıldığını şöyle anlattı:

 

 

“Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Demokratik Parti Grup Başkanvekilliği yapıyordum. 1963 yılından itibaren Türkiye ve Güney Kıbrıs'taki yönetim 'Londra ve Zürih' anlaşmalarının uygulanmaması nedeniyle görüş ayrılığı içerisindeydi. 1963 yılından itibaren Kıbrıs Rumları, Kıbrıs Türklerinin elde ettiği hakları tanımayıp eski planları olan Enosis'i fırsat buldukça uygulamaya çalıştılar. Rumlar adada anlaşmalara ve insan haklarına aykırı, hukuk dışı ve adadaki Türklerin can ve mal güvenliğini tehdit eden faaliyetler yürüttüler. Türkiye ise bu faaliyetlere karşı Kıbrıs Türklerinin yaşama haklarını savundu. Kıbrıs Rumlarının uyguladığı insanlık dışı faaliyetlere karşı 1964'te bir askeri harekat yapılarak bir kararlılık gösterildi. Bu kararlılık karşısında araya ABD girerek Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Kıbrıs'a müdahale etmesine engel oldu. Eğer bir askeri faaliyet sonrası Varşova Paktı bir müdahalede bulunursa NATO'nun Türkiye'yi bunun için savunmayacağını meşhur 'Johnson mektubu' ile bildirdiler. Bunun üzerine dönemin Başbakanı İsmet İnönü, 'Türkiye'nin müdahalesine karşı çıkılırsa, Türkiye yeni bir dünyanın kurulmasına öncelik eder ve o dünyada yerini alır' demişti. Sonra bazı ara çözümlerle uzlaşmalar oldu.”

 

İLK MÜDAHALE UYARI NİTELİĞİNDE

“1974'te olaylar Kıbrıs Rumlarının mevcut hukuk dışı yönetiminin Türklere uyguladığı haksızlıkları dahi yeterli bulmayarak bir Enosis ilan etmek yani Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhak edilmesi için Makarios yönetimine darbe yapmasıyla başladı. Sampson darbesi ile Kıbrıs Cumhuriyeti yıkılmış oldu. Kıbrıs Cumhuriyeti'nin yıkılması üzerine Türkiye'nin Londra ve Zürih anlaşmalarından doğan garantörlük haklarını kullanması zorunluluk haline geldi. Sampson darbesi sonrasında Türkiye; Yunanistan ve İngiltere'ye garantör ülkeler olarak yıkılan Kıbrıs Cumhuriyeti'ni yeniden kurmak için teklifte bulundu. Bunu İngiltere ve Yunanistan reddetti. Türkiye yine garantör ülke olarak tek başına harekete geçti. Birinci müdahale sınırlı kalmıştı. Bir uyarı harekatı şeklinde Girne dolaylarında TSK'nın çıkarma yapmasıyla sonuçlanmıştı. 20 Temmuz'da ise yapılan tüm uyarılara ve müzakerelere rağmen bir değişiklik olmayınca Türkiye harekatı başlattı. O zaman için Rumlar ve Türklerin karışık bir yerde yaşamasının getirdiği sorunlar çözülmeye çalışıldı. Bugün çizilmiş olan sınırlar üzerinde anlaşmalar yapıldı. Maraş bölgesi koruma altına alındı ve adeta bu sınırlamaların dışında tutuldu.”

 

'KKTC'NİN MENFAATLERİNİ KORUMA POLİTİKASI ZORUNLULUKTUR'

 

 

“20 Temmuz'un en önemli sonucu iki ayrı bölgede birer federal devlet olarak faaliyetlerin başlamasıdır. Fakat yıllardan beri süren faaliyetler başarılı olamamıştır. Aslında bugün anlıyoruz ki Kıbrıs Barış Harekatı başladıktan sonra Türkiye'nin karşısında duran güçler barışı sağlamak gibi bir amaç gütmemişlerdir. Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin menfaatlerini koruyan bir politika yürütmesi bir zorunluluk haline gelmiştir. Kuzey Kıbrıs'ta güven oyu alan son hükümetin attığı son adımlar umut vericidir. Maraş'ın yeniden açılması önemli bir adımdır.

“Türkiye bugüne kadar gösterdiği tüm zaaflardan uzaklaşmalıdır. Kıbrıs'ta bir konfederasyon oluşturma imkanı kalmamıştır. Çünkü Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ni AB'ye kabul etmeleri tamamen hukuk dışıdır. Bunları yüksek sesle dile getirerek Kıbıs Türkleri'nin mavi vatandaki haklarının savunucusu olmak Türkiye'nin önünde duran siyasi bir görevidir.”

KIBRIS STRATEJİK BİR ÖNEME SAHİP

“Kıbrıs'ın egemenlik haklarını savunmak Türkiye'nin milli davasıdır. Ayrıca Kıbrıs meselesi Türkiye'nin Doğu Akdeniz, Ege, ve bölgedeki haklarının savunmasının ayrılmaz bir parçası halindedir. Bu konu çözümlenirken Kıbrıs'ın, Doğu Akdeniz'deki haklarımızı savunmada stratejik önemini de unutmamak gerekir.”

 

Siyasetcafe.com

 

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.