Beyaz Zenci; Aleviler…

Beyaz Zenci; Aleviler…

Aleviler gündelik hayatta toplum içerisinde ayrımcılığa, eşitsizliğe maruz kalıp dışlanmaktadır. Günümüzde Alevilere yönelik asimilasyon politikaları ise son sürat devam etmektedir.

İnsanlık tarihi içerisinde kölelik ile özdeşleşen, yüzyıllarca sömürülen, Beyaz Irkın, derilerinin renginden dolayı 2. Sınıf insan olarak gördüğü zencilerin bile özgür olduğu günümüzde Aleviler hâlâ “beyaz Zenci” olarak yaşamaktadır.

Zencilere reva görülen insanlık dışı muameleler, toplumdan dışlamalar yüzyıllardır Aleviler için de uygulanmaktadır.

İyi ki derilerin rengi siyah değil, toplumda fiziki yapılarından dolayı fark edilmiyorlar. Yoksa bu günde Ku Klux Klan örgütleri gibi örgütler tarafından her sokakta bir kukuletalı katil tarafından görüldükleri yerde katledilirlerdi.

Tıpkı 1500’lü yıllarda katledildikleri gibi…

Güney Afrika’da yaşayan zenciler “apartheid” adı verilen beyaz azınlığın yönetici- üstün konumda olduğu yönetim biçimini yıktılar ama Osmanlı’nın Aleviler üzerinde kurduğu inanç ve ırk tahakkümü Hâlâ devam ediyor.

Aleviler, 1500’lü yıllarda Osmanlı-Kürt işbirliği ile katledilmekle kalmadı, sosyal, politik ve ekonomik hayattan da dışlandılar.

Anadolu ve bu günkü Orta doğu, İran, Azerbaycan topraklarını Türkleştiren ve İslamlaştıran Hoca Ahmet Yesevi’nin, Hacı Bektaş-ı Veli’nin torunları bu topraklarda zenciler kadar saygı ve kabul görmüyorlar.

Türk olmaları ve Hz. Ali’yi sevmelerinin bedelini ödüyorlar sanki.

İslam’da ırk üstünlüğü yok diyenlerin Türk ırkına karşı linç etme operasyonundan en çok etkilenen Alevi’ler olmuştur.

Emevi anlayışının hâkim olması ile Türk ve Ehl-i Beyt düşmanlığı had safhaya çıktı.

Alevi’leri toplum ve din dışına atmak için akla hayale gelmeyen iftiralar, karalamalar ürettiler.

Alevi’den kız alınmaz, kız verilmez!

Alevi’nin kestiği yenmez!

Alevi’ler mum söndü yapar!

Oysa İslam peygamberinin “ Ben ilmin şehri isem Ali kapısıdır” dediği Hz. Ali yolundan giden Alevi’ler hem İslam’ın özü hem de has Türkmen Türkeri’dir.

İşte bu iki özellikten dolayı Aleviler beş yüz yıldır Emevi saltanat dincilerinin ve Türk düşmanlarının hedef tahtası olmuştur.

Emevi halifeleri 40 yıl boyunca hutbelerde Hz. Ali’ye küfretmişlerdir, Emevi geleneğinden gelenler de aynı yolu izleyerek Ali dostu Alevileri dinden tecrit etmek için türlü türlü fetvalar uydurmuşlardır.

Osmanlı Şeyhülislamı Ebus Suud’un fetvalarında açıkça Alevi-Kızılbaşların katledilmesi emredilmektedir.

Türk ve Alevi düşmanlığı o kadar dehşet boyutlara ulaşmış ki,

Ebus Suud : “Kızılbaşların topluca öldürülmeleri elbette dinimize göre helaldir. Bu yolda ölmek de şehitliğin en ulusudur” diye fetva vermiştir.

Kızılbaş deyimi, Alevilerin başlarına bağladığı ve üzerinde Hz. Ali ile 11 evladını isminin yazıldığı kırmızı renkli serpuştan gelmektedir.

Böyle olmakla beraber yapılan propaganda ve karalamalar neticesinde, günümüzde Kızılbaş kelimesinin toplum tarafından hakaretamiz, din dışı bir kelime olarak algılanmasına sebep olunmuştur.

Irkından ve İnancından ötürü bu kadar dışlanan, hor görülen, toplum dışına itilen bir başka topluluk daha yoktur ki Alevilerin yaşadığını yaşasın.

Zenciler bile kölelik hayatından kurtulup özgürlüklerine kavuşup, toplumda eşit haklarla temsil edilir hale geldiler, Amerika’ya Başkan oldular, Nobel Barış ödülüne layık görüldüler ama Alevilere giydirilen Beyaz Zencilik gömleği hâlâ sırtlarında duruyor.

İslam’ı Emevi’lerden ibaret sanan sözde Üstat! Necif Fazıl Kısakürek’in özellikle Sünni toplumu bu yönde etkileyerek körüklediği Alevi düşmanlığı günümüzde de devam ediyor.

Necip Fazıl’ın ektiği tohumlar neticesinde Müslüman ve Türk dünyasının şerefli bir mensubu olan Aleviler hakkında oluşan oldukça yanlış ve haksız kanaatler günümüze kadar süregelmiştir.

Türk ve Alevi düşmanlığını her fırsatta dile getiren Fazıl’da Ebus Suud gibi Alevilerin toplumdan temizlenmesi gerektiği fikrini beyinlere yerleştirmek için çabaladı ve bunda da kısmen de olsa başarılı oldu.

Necip Fazıl ” Ne iştir ki, Aleviler, Dürziler ve Yezidiler, Sünnilik imparatorluğu demek olan Osmanlı devletince din ve millet bahçemizden ısırgan otları gibi yolunup atılamamıştır...”

Sözleri ile Alevi varlığından ne kadar rahatsız olduğunu belirtmekle kalmamış, Alevileri açıkça hedef göstermiştir.

Bu Milletin asli unsuru olan Aleviler yüz yıllarca kimliklerini saklamak zorunda kalmış, Bir Ermeni kadar toplumda kabul görmemiştir.    

 

Ermeni veya devşirme etniklerin rahatlıkla ve övünerek kimliklerini, kültürlerini ifade edebildiği yerde Aleviler ’in İnançlarını, kültürlerini ve kimliklerini baskı altında kalmadan yaşayamamaları hem Devlet’in hem Toplumun nazarında hala beyaz Zenci muamelesi görmelerinden kaynaklanıyor.

Devlet resmi din olarak Mezhepçiliği benimsemiş, Hristiyan ve Yahudi mabetlerine gösterdiği hoş görüyü Alevi Cem Evlerine göstermemiştir.

Devlet görevlilerinin bile “Alevi” olarak fişlenmesi, Alevilerin toplumdan tecrit edilme çabalarının devam ettiğinin göstergesidir.

İnancı, Mezhebi ne olursa olsun Türk Milet’i bir bütündür ve İnsanlık âleminin en şerefli topluluğudur.

Türk’leri İnanç ve mezhep ve bölgelerine göre sınıflandırmak ve birini diğerinden daha değerli veya daha değersiz kılmak ancak ve ancak Milet’in içine nifak sokmak isteyenlerin gayretidir.

Alevi’ler Türk toplumu içerisinden dışlanmaya, ayrışmaya tabi tutulmayı hak etmemektedir.

Osmanlı’dan miras kalan Alevi düşmanlığına artık son verilmeli, Emevi Saltanat dincilerinin ve siyasal İslamcıların içimize soktuğu mezhep ayrımcılığına itibar edilmemelidir.

Alevilerin Bu topraklarda “Beyaz Zenci” muamelesi görmesi hem Müslümanlık hem de İnsanlık adına utanç duyulması gereken bir ayrımcılıktır.

Mürteza ÖZTÜRK

Siyasetcafe.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.