Özgür UYANIK

Özgür UYANIK

Bugün ve gelecek: Türkiye’deki değişimin sebebi ve sonuçları üzerine

Bugün ve gelecek: Türkiye’deki değişimin sebebi ve sonuçları üzerine

Haritaya şöyle bir göz atarsanız; tarih boyunca emperyal güçler periferde gelişmiştir. Mısır ve Çin imparatorlukları, İspanya ve Portekiz imparatorlukları, Japon ve Britanya İmparatorlukları hepsi ortaya çıktıkları çağda jeopolitik dış çeperdeydi.

Son imparatorluk olarak değerlendirebileceğimiz Amerika Birleşik Devletleri ve onun anti tezi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği de zıt iki periferde doğmuştur. 

Bu büyük imparatorlukların Avrupa ya da Orta Doğu’da kurulmuş diğer imparatorluklardan avantajı dış müdahaleden uzak olmalarıdır. Bu nedenle yavaş ama bütünlüğünü muhafaza edecek tarzda sağlam gelişim süreçleri sonunda ortaya çıkmışlardır.

Anadolu gibi her yandan saldırıya ve nüfus akımlarına açık bir coğrafyada böyle küresel bir emperyal devletin doğması olanaksızdır. Zaten bu topraklarda Osmanlı dahil kurulmuş tüm imparatorluklar kendi üretim, sınıf ilişkileri ve dilini fethettiği yerlerde dayatamadı. 

350 yıl Osmanlı idaresinde kalmış Yunanistan’ın durumu buna iyi bir örnektir. Bu küçük ve daima yetersiz nüfusa sahip ülke bağımsızlığını kazandığında donanmasından basmahanesine, okulundan kilise otoritesine kadar her şeyi vardı.

Türkiye’nin kıtalar arasında bir köprü, kavimlerin geçiş yeri olduğu doğrudur. Anadolu’nun kendine özgü yerleşik kültürleri, gelenekleri olmakla beraber yemekten müziğe, inançtan felsefeye her daim çevresinden beslenen bir yapısı da vardır. 

Bu derece çevresel ve küresel etkilere açık bir ülkenin ani değişimler yaşaması kaçınılmazdır. 

Bir de ekonomide, siyasette, idarede korumacılığı tamamen kaldırmış bir hükümet varsa değişim baş döndürücü bir hız alır.

Türkiye’nin son 20 yılda yaşadığı değişimin temel sebebi dış etkilerse de bu değişimin sınırlarını genişleten ve kaotik bir hal almasını sağlayan AK Parti hükümetleridir.

Bugün geldiğimiz noktada Türkiye yanıyor. Bir felaket bölgesine üç devlet bakanı üç ayrı özel uçakla gidebiliyor ama üç yangın söndürme uçağı bulamıyoruz.

Suriye’de açık kapı politikası sonucu 5 milyona yakın göçmeni kabul etmek zorunda kalan Türkiye bugün İran tarafından taşınan binlerce Afgan göçmenin geçişini seyrediyor. 

Türkiye önümüzdeki 10 yılda savaşlar ve doğal felaketler sebebiyle 10 milyon göçmenin uğrak yeri olacak.

Son 20 yılda ekonomik, kültürel, idari her açıdan yaşadığımız alt üst oluşa bir de demografik değişim ekleniyor. 10 yıl içinde Türkiye nüfusunun neredeyse %20’si yabancı göçmenlerden oluşacak.

İktidar Yakın Doğu ve Arap ülkelerinde İslamcılık üzerinden hiçbir nüfuz kazanamadı. Bölgeden yalıtıldıkça sermaye akışı da kesildi. Şimdi Körfez sermayesinden umudu Hazar sermayesine çevirdi. 

Diğer yandan bu kadar karmaşık sorunlar ve değişim etkisi altında olan bir ülkeyi ne Avrupa ne de Asya Birliği bünyesine dahil etmek ister. 
ABD ile sorunlar ise malum… Özetle Batı Türkiye’yi serbest bıraktı. Doğu ise henüz elini tutmadı.

Herkes değişimin sonuçlarına göre tavır alacak.

Ancak daha şimdiden kesinleşen bazı sonuçları var.

Mesela İslamcılık bitti. 

Kuşkusuz din siyasette kitleleri manipülasyon aracı olarak etkisini sürdürecektir. Fakat İslamcı arkadaşların bundan sonra “eğitimsiz” yoksul halkı etkileme şansı da çok düşük. Bence aşağıdaki “kültürel açılım” toplumun yukarı tabakalarından çok daha şiddetli.

Artık İslamcılığın ne hükümette ne dışarıda söyleyecek sözü kalmadı.
Bir diğer biten de Kürtçülük’tür. Bundan 20 sene önce %10-15’lik nüfus oranlarına dayanarak yapılan bir takım hak talepleri bugün artık bir anlam ifade etmemektedir.

Zira birkaç yıl sonra ülkemizdeki Suriyelilerin oranı %10’u bulacaktır.

Bunlara Afganı, Iraklısı da eklenince Anadolu’daki hiçbir etnisite ya da milliyet, ayrıcalık alacak kadar diğerlerinden üstün bir konumda olamayacaktır.

Bu ülke bütünlüğünü korur ya da geriye bütünsel bir parça kalırsa bunun adı kesinlikle Türkiye olur. Hatta Anadolu’da tek bir Türk dahi kalmasa bu böyle olacaktır.

Zira bu kozmopolit yapıda yerleşik ya da kısa süre önce göçle gelmiş milliyetler içinde bir ulus devrim gerçekleştirmiş Türk milliyetçiliği dışında hiçbir unsur yoktur.

Ancak görünen o ki Kemalist Türk milliyetçiliği bu kozmopolit yapıyı yönetmek için daha liberal bir formda yeniden egemen olurken sosyal yanını kaybederek daha fazla üst sınıf projesine dönüşecektir. 

Dış politikada Asya’nın ağırlığı artıyor. Bu da merkezi devlet otoritesinin güçlenmesine ve daha fazla politikaya müdahale etme sonucunu doğuracaktır. 

Fakat bu otoriterizmle beraber Türkiye’nin ikinci modernleşmesi olarak adlandırabileceğim materyalist bir akım da Asya’dan bize taşınacaktır. 

Yüz yıl önce Türk modernleşmesi ilhamını ve kanunlarını Batı’dan aldı. Bu yüzyılda ise Asya’dan alacaktır. 

Asya modernleşmesi alabildiğine kapitalist, üstelik kitaplı dinlerin etkisinden uzak olduğundan materyalist açıdan Batı’dan daha başarılı. 

Türkiye toplumu şimdiden bu vahşi kapitalist ve materyalist döngüde biçimleniyor. 

Tüm bunlara ek olarak Türkiye’ye özgü silahlı kuvvetlerin yeniden doktriner bir nitelik kazanması beklenebilir.

Türkiye’nin önümüzdeki birkaç yıl içinde daha ani ve keskin dönüşümler yaşayacağı kesin.

Ucu belirsiz bir süreçteyiz ve her an her şeye, her türden gelişmeye açık durumdayız.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Özgür UYANIK Arşivi