Özgür UYANIK

Özgür UYANIK

Demokrasi mi istiyoruz ayrıcalık mı?

Demokrasi mi istiyoruz ayrıcalık mı?

İktidarı, muhalefeti, İslamcısı, milliyetçisi, solcusuyla en çok kullandığımız kavram “demokrasi”. 

Her grup kendi eylemini bir demokrasi programının parçası olarak savunuyor. 

Örneğin din devleti tesis etmek için örgütlenen birisi laik rejim altında “kıyafet özgürlüğünü”, Komünist Parti üyeleri burjuva rejiminde “basın yayın özgürlüğünü”, neoliberaller Komünist Parti rejiminde “rejimi değiştirme özgürlüğünü”, milliyetçiler başka milliyetçilerin rejiminde “milletlerin eşitliğini” savunur.

Yakın tarihte tanık olduğumuz 28 Şubat’ın “Başörtüsüne Özgürlük” eylemleri ile “Cumhuriyet Mitingleri” örneklerinde görüldüğü gibi; herkesin demokrasisi kendinedir.

Sorun kavramın kendisinden doğmakta ve modern siyasi tarihte rejimlerin uygulanışıyla politik iddia arasındaki uçurumdan kaynaklanmaktadır. Fakat burada kavramsal ya da tarihsel bir tartışmaya girmek değil amacım.

Türkiye’de başkanlık rejimiyle beraber tek kutuplu bir otoriterizme dönüşen idare biçimine karşı yükselen muhalefetin “demokrasi” talebinin niteliğini sorguluyorum.

Parlamenter muhalefet henüz topluma ortak bir “demokrasi programı” sunmuş değil.

Tek ifade ettikleri şey mevcut başkanlık rejiminin değiştirilmesi.

Fakat bunun da sınırlarının ne olduğunu bilmiyoruz. Hem neyi ne kadar değiştirecekleri hem de nasıl yapacakları belli değil.

Şahsen parti programlarına önem veren biri değilim ama yine de bir teminat olarak topluma açıkça sunulması gerektiği kanısındayım. 

Çünkü ne yapacağınızla nasıl yapacağınız bir bütündür ve esas olarak “demokrasi” denilen şeye biçimini veren bu ikisinin uyumudur.

Her neyse…

Asıl soru şu: Demokrasi talebi nereden geliyor?

Bir muhalif tereddütsüz biçimde bu soruya “toplumdan tabi ki” cevabını verecektir.

İşte meselenin düğümlendiği yer de bu: “Toplum” denilen şey yekpare bir bütünü ifade etmiyor. İçinde farklı sosyal ve ekonomik sınıflardan farklı ideoloji, inanç ve kültürden gelen grupları kapsıyor.

Öyleyse sizin toplum dediğiniz şey “Türkiye’de iktidarı yerinden etmek için farklı sınıf ve sosyal grupların bileşiminden kurulmuş bir cephe” midir?

Açıkçası ben böyle bir cephe göremiyorum.

Net olarak gördüğüm şey bir orta sınıf muhalefeti. 

Popülist yönetimlerin dayandığı iki sosyal sınıf vardır: Birincisi en fakir gelir grubudur. 

Popülist yönetim paranın bol olduğu dönemde sübvansiyonlarla bu en alt gelir grubunun durumunu iyileştirir. 

Diğeri de orta sınıftır. Onları da kredi genişlemesi yoluyla mülk sahibi hale getirerek güven sağlar.

Her ikisi de daha fazla tüketim yoluyla refaha erdiği yanılgısına girer.

Ülkenin üretimde rekabet gücü, gelir kaynakları, dışarıdan sermaye akışı azaldığında ve borç, faiz, döviz kuru, enflasyon arttığında bu illüzyon kaybolur.

Popülist yönetim artık orta sınıfa gelir aktarımı yapamaz hale gelir. 

Fakat en fakir kesime azalsa da en azından yarısını kendi cephesinde tutacak kadar yardım yapabilir; çünkü bu hem daha maliyetsizdir hem de bu kesimlerin beklentisi yüksek değildir.

Böylece daha önce popülist yönetime destek veren orta sınıf hızla muhalefete kayar. 

Fakat orta sınıf muhalefeti aldatıcıdır. 

Esas tepki gösterdiği şey iktidar değil alt sınıflara verilen gelir aktarımıdır. Çünkü kriz döneminde kıt kaynakların kendisine verilmesi beklemektedir. Onlara göre alt sınıflar üretmeden tüketen asalaklardır.

Özellikle pandemi koşullarında orta sınıfın bu tepkisi tüm dünyada belirleyici oldu. Orta sınıf, alt sınıfların üzerine basarak yerini koruma refleksiyle göçmen düşmanlığından ırkçılığa kadar uzanan muhalif akımlara sarıldı.

Krizler karşısında köklü değil, konjonktürel akımlara destek verme eğilimindeki orta sınıf muhalefeti net bir “demokrasi programı” yaratamaz. 

Orta sınıf muhalefetinin asıl önemsediği şey gelirini korumak ve siyasi platformda kendi temsilcilerinin sesinin daha fazla çıkmasıdır.

Bu eğitimli kesimlerin demokrasi talebi özünde alt sınıfın baskı altında tutulması ve sınırlanmasıdır; “cahil” alt sınıfların sızamayacağı biçimde kendilerine ait özerk hayat alanlarının korunmasıdır. 

Eğer iktidar batıda sembol olmuş bir üniversitenin “layık olduğu” idareyi tanırsa Anadolu’da geri kalanları kimse sormaz. 

Yoksul gecekondu semtlerinde polisin sert önlemler alması beklenirken, polis baskısından arınmış kent merkezlerinde sabahlara dek rahatça eğlenme özgürlüğü savunulur. 

Bu liste daha da uzatılabilir.

Gövdesini yoksul alt sınıfların oluşturmadığı bir “demokrasi hareketi” en fazla ideolojisiz ve programsız bir orta sınıfın “ayrıcalık beklentisi” olabilir.

Bu yüzden de iktidar tarafından kolayca söndürülüp şekil verilebilir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Özgür UYANIK Arşivi