Selçuk DÜZGÜN

Selçuk DÜZGÜN

Burcu ÇALIK`a Cevap!..'SUSMARAM!'

Burcu ÇALIK`a Cevap!..'SUSMARAM!'

 Burcu ÇALIK`a Cevap!..

 'SUSMARAM!'      


Değerli dostlar!

 

Türkiye`de  SABAH medya gurubundan Burcu Çalık imzalı, aklı paraya, gönlü cehalete teslim olmuş bir muhabir  başbakan Erdoğan`ın `ERMENİ AÇILIMINA` destek vermek için bir haber kaleme aldı.


Habere

 

'http://www.sabah.com.tr/kultur_sanat/2014/05/06/ermeni-vatandaslara-sayat-nova-mujdesi` adresinden ulaşabilirsiniz.


Haber de `Başbakan Erdoğan'ın taziye mesajıyla başlayan süreçte Ermeni vatandaşları memnun edecek bir adım daha atılıyor. Ermeni ozan Nova'nın eserleri Ermenice ve Türkçe kitapta toplanacak`diyor ve yazısının devam eden satırlarında şu cümleyi kullanıyor,`18'inci yüzyılda yaşayan Sayat Nova, Ermeni vatandaşları tarafından "Ermenistan'ın Yunus Emre'si" olarak anılıyor. "Çırpınırdı Karadeniz" gibi Türkçeye yansımış şarkıları da bulunan ünlü halk ozanı, hiç eskimeden bugünlere kadar ulaşan aşk şarkıları ve şiirleriyle tanınıyor….`şimdi ben bu satırlara nasıl cehalet diyeyim, bu eserin sahibine  bir ahlaksızlık değil midir? Haber hem de Ahmet Cevat`ın doğum günü arafesinde kaleme alınıyor!...


Peşinen söyleyeyim bu yaklaşım marşın müziğine yöneliktir ama yazar o konudada cahil çünkü marşın müziğini dünyaca ünlü Azerbaycan Bestekarı Üzeyir Hacıbeyov yapmıştır.

 

Yazar çok merak ediyorsa TRT`nin arşivlerinden  hakikatin belgelerine ulaşabilir.

 

Ama konu Çırpınırdı Karedenizden açılınca Ahmet Cevat`a değinmeyi kendime borç bildim.


Bundan yaklaşık ceyrek asır  önce Azerbaycan ve diğer Türk devletleri bizim gözümüzde uzak  diyarlar, gönlümüzde ateşti. 

 

Üniversiteye ilk başladığım zamanlar Türk-Bir Kültür merkezine giderdim. Orada bir yağlı resim tablosu vardı. Bir hilalin içerinden çıkan bir yumruk ve altında `Esir Türklere Hürriyet`  sloganı. O resmi ve o sloganı derneğe her girdiğimde görürdüm ve o tablo hüzünle kazınıp dururdu gönlüme.

 

Bir dünya görüşüne kendimi kaptırmıştım gidiyordum.  Zulme iskankardım ve zalimlerin korkulu rüyası olmak istiyordum. Türk`tüm, Türklere hürriyet aşkı ile kendimi besliyordum ve bu dava için militanlığından tut, felsefesine kadar mücadeleye devam eder, her gördüğüm işe girer, her faaliyette başı çekerdim.

 

Kıbrıs`ta üniversite hayatımı sürdürdüğüm için, bir çok milletten insanlada tanışıyordum. Ama o dönem bağımsız olmuş Türk Devletlerinden gelen öğrencilerle tanışınca içime başka bir mutluluk ve hizmet aşkı düşerdi.

 

Burslu okuyordum ve geceleri çalışıyordum. Yani zor şartlar altında okuyordum, ama o kardeşlerim için elimden geleni yapmak benim en büyük huzurumdu.

 

Sanki, bir evsahibi, bir ağabeyi gibi kendimi onları korumaktan, kollamaktan sorumlu hissediyordum. Hele hele Afganistan`dan gelen Hazara  Türkleri vardı. 11-12 yaşlarında savaşmış çocuklar şimdi okumaya gelmişlerdi. İlginçti, hiç gitmediğim Ata vatanımın canları ile tanışıyor, hiç gitmediğim yerlerin acıları ile yüzleşiyordum.

 

Tüm bunları yaşarken bir marş bizi alır götürürdü. He organizasyonumuzda, her heyacanımızda hep birlikte `Çırpınırdı Karadeniz` diye başladık bağırmaya.

 

Karadeniz okadar çırpınırdı ki, Türk`ün bayrağını Kıbrıs`ta LİMASOL`a , Azerbaycan`da KARABAĞ`a, Türkiye`de MOSKOVA`ya ve diğer Türk devletlerinde acılar neredeyse otaya dikerdik.Bu marş çalınınca insanlarda iki türlü titreme olurdu, kanı temiz olanların çenesi titrer, gözleri dolar, tüyleri diken diken olurdu.  Pis kanlılar ise, korkutan titrer, kanlarından gelen ihanet anlayışları ile şerefsizce pilanlar kurarlardı.

 

Yine o dönemle bu şiiri bir gurup ``Türk eşine, Türk eşine, kıyar mı hiç Türkeşine. Bütün Dünya Kurban olsun, Türk'ün Başbuğ Türkeş'ine” diye okurdu. Rahmetli Türkeş bu kıta okunurken susarmış, söyleyenlere de müdahale etmezmiş. İşte bu anlar yaşanırken hemen yanındakilere şu iki kelimeyi söylermiş: Kanla yazılan bir şiir, Ahmet Cevat unutulmamalı!

 

Ama benim de dahil olduğum büyük bir gurup o Ahmet Cevat`ın kim olduğunu, nereli olduğunu merak etmez heyacanı yaşar giderdi.

 

Evet tüm bunlar olurken biz büyüdük ve kader bizi bağımsızlığını kazanmış o ülkelere gönderdi. O ülkeleri gördük, yaşadık ve yaşadıkca milletimizle yüzleştik. Bu yüzleşmenin en önemli merkezlerinden biri Azerbaycan oldu. Geldik ve  gördük ki, o marş buranın marşı , daha 21 yaşında  o marşı yazan Ahmet Cevat bir kahraman, Türkiye`nin Mehmet Akif`i neyse Azerbaycan`ın Ahmet Cevat`ı aynı. Ve Türklük adına daha bir çok şeyinm kaynağı Azerbaycan.

 

Öyle ise Azerbaycan`ın İstiklal Marşınında yazarı Ahmet Cevat`ın  Çırpınırdın Karadeniz `inin Orjinalini hatırlatayım;

Çırpınırdın Karadeniz
Bakıp Türk'ün bayrağına
"Ah!..." diyerdin hiç ölmezdin
Düşebilsem ayağına!

Ayrı düşmüş dost elinden
İller var ki çarpar sinem
Vefalıdır geldi giden
Yol ver Türk'ün bayrağına

İnceler dek gel yoluna
Sırmalar düz sağ soluna
Fırtınalar dursun yana
Selam Türk'ün bayrağına

Hamidiye ve Türk kanı
Hiç birinin bitmez şanı
"Kazbek"olsun ilk kurbanı
Selam Türk'ün bayrağına

Dost elinden esen yeller
Bana şiir.... selam söyler
Olsun bizim bütün eller
Kurban Türk'ün bayrağına

Atıldı dağlardan zafer topları
Yürüdü ileri asker BİSMİLLAH!...
O, han sarayında çiçekli bir kız
Bekliyor bizleri zafer BİSMİLLAH!....

Ey! harbin talii bize yol ver, yol
Sen ey coşan deniz, gel, Türk'e ram ol
Sen ey sağa, sola kılıç vuran kol
Kollarına kuvvet gelir BİSMİLLAH!...

Ahmet Cevat`ın yüzyılları açarak gelen  tutan bu şiirin  yaşanmış hikayesi ise kısaca şöyledir:  1915’lerde 500 bin dolayında Anadolu Türk’ünü ve binlerce Azerbaycan Türk’ünü katleden ermeniler, arkalarına aldıkları İngiliz ve Rus desteğiyle Azerbaycanlı soydaşlarımıza soykırım yapmaya başlar. Fakat Azerbaycan Türkleri yalnız değildir. Öz kardeşleri olan Anadolu Türkleri, Nuri Paşa komutasındaki 40 bin kişilik kuvvetini Bakü’ye gönderir. Epey de şehit veren birliğimiz ermenileri perişan ederek Azerbaycanlı soydaşlarını soykırımdan kurtarır.

 

Öz kardeşlerinden gelen bu yardıma büyük Türkçü-Turancı Ahmed Cevad, Azerbaycan Türkleri'nin şükran dileklerini ifade etmek için bu şiiri yazar.

 

Tabi Ahmet Cevat`ın hayatı bu şiirler sınırlı değildir.  Türkiye`ye gelir bir çok cephede savaşır. 1920’de Azerbaycan’ın Bolşevik Rusya tarafından işgalinden sonra, Ahmet Cevad için zor ve meşakkatli tahkirler ve takiplerle dolu bir hayat başlar. 1937’de Türkçülükle ve karşı devrimle suçlanarak tutuklanır, askerî mahkeme kararıyla ölüm cezasına mahkûm edilir. 1937 sonlarında kurşuna dizilerek şehit edilmiştir. 1955’te Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği başsavcısı, Ahmet Cevad’a karşı ileri sürülen bütün ithamların asılsız olduğunu belirterek,  ölümünden sonra beraat kararı verir.

 

Ahmet Cevat fırtınalı, acıyla dolu bir yaşamında boş durmaz, susmaz.

 

Günümüzde en azından benim için çok büyük anlamı taşıyan  “Susmaram”  diye bir şiir yazar. Bu şiirinde hikayesi acıdır. 1937’de yazılmasına rağmen neden 2004 yılında gündeme gelmiştir, yani tam 67 yıl sonra!

 

Ahmet Cevat bu şiiri yazarken esirdir. Elinden yazmak dahil tüp özgürlükleri alındığı için arada sırada ziyaretine gelen  yakın arkadaşına “ağaçlara bakarım, ben söyleyeyim, sen dinle, ama, bunu ezberle, bugünler gelip geçecek, güzel günler, hürriyet dolu günler geldiğinde bunu yazıya döker, oğluma da ulaştırırsın ve bunu yayınlatarak, milletime de hediye edersin” der ve bu şekilde ezberlettirilerek bugünlere taşınır bu şiir.

 

Ahmet Cevad, gelecek nesillere, 1937’de, şöyle sesleniyordu:

 

                    S U S M A R A M !

“Men bir gulam, yük altında ezilmişem, gardaşım,

Sevinç bilmez bir mahkumam, ahu-zardır sırdaşım.

Damga vurub, zencirleyib tullamışlar zindana,

Karlı-buzlu cehennemler mesken olmuşdur bana.


Mene dinme, sus deyirsen, ne vahtacan susacam,

Buhranların, hicranların, mahbesinde galacam?

Niye susum, konuşmayım, insanlıkda payım var,

Menim ana vatanımdır talan olan bu diyar.


Niye susum, konuşmayım, Türk yurdudur bu toprak,

Oğuzların, elhanların vatanında kimdir, bak!

Bu dünyada azadlığı şan şöhretten üstün tut,

Alçaklığı, yaltaklığı rezilliyi sen unut!


Nece susum, konuşmayım, men eyleyim heyanet?

Hanı sevgi, hanı vatan, de harda galdı millet?

Men bir gulam, yerim altun, suyum gümüş, özüm aç,

Atam mahkum, anam sail, elim her şeye möhtaç.


Men Türk evladıyam, derin aklım, zekam var,

Ne vahtacan çiynimizde gezecekdir yağılar?

Ne kadar ki, hakimlik var, mahkumluk var, ben varam,

Zülme garşı isyankaram, ezilsem de susmaram!”                                  


Evet  bir gurup Ahmet Cevat`ın yolundan gitti, yılmadı, yıkılmadı. Cevat, Bir öldü bin dirildi. Ve  halen Karedeniz Çırpınıyor ve benim de Zülme ve zalime  karşı isyanım hiç bitmiyor.


Öyle ise gelin o habere imza atan muhabire inat sanatımıza, dava adamlarımıza, ozanlarımıza sahip şıkalım ve susmayalım, tepkimizi koyalım haberi yapanaı kınayalım, gerçeği yüzünü vuralım.

Ve bu tepkiyi `Hepimiz Türküz` diyenlerden bekliyorum.

Ahmet Cevat`ın ruhu şad olsun!


Selçuk Düzgün- BAKÜ 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selçuk DÜZGÜN Arşivi