Selçuk DÜZGÜN

Selçuk DÜZGÜN

`DAMAT ve ADALET`

`DAMAT ve ADALET`

 `DAMAT ve ADALET`

 

Bir zamanlar bir Damat vardı adı da: FERİT

 

Arnavut-Kürt kırması biriydi, İstanbul’da doğdu.

 

Tahsilini Oxford Üniversitesinde tamamladı.

 

Hâricîye Teşkilâtında görev aldı.

 

Paris, Berlin, Petersburg ve Londra elçilikleri kâtipliklerinde bulundu.

 

Başarılı bir yükseliş grafiği vardı.

 

Yükselişinde zirveyi Sultan Abdülmecid’in kızlarından Mediha Sultanla evlenmesi tamamladı.

 

Nitekim bu evlik onu sadrazamlığa kadar götürdü.

 

VI. Mehmet Vahdettin saltanatında 4 Mart 1919 - 30 Eylül 1919 ve 5 Nisan 1920 - 17 Ekim 1920 tarihleri arasında toplam bir yıl bir ay on beş gün sadrazamlık yaptı

 

İmparatorluğun son zamanlarına damgasını vuran adamdı.

 

Devleti yönettiği zamanlarda yaptığı tutarsız icrâatı sebebiyle memleketin içte ve dışta zor durumlara düşmesinde büyük tesiri olduğu belirtilmektedir.

 

Çeşitli entrika ve arkasına aldığı İngiliz güçleri tarafından Osmanlıyı batağa sürüklemesi, oluşturulmaya çalışılan vatanı kurtarma gayretlerini baltalaması ile bilinmesi gereken bir adam olarak karşımız çıkmaktadır.

 

Yaşamını şahsi çıkarları üzerine kuran bu şahsın icraatları aslında Osmanlı Devletinin de sonunu getirmiştir.

 

Ferit, batı özentisi, halkına yabancı “Tanzimat kafalı” biriydi.

 

Öyle ki, “alafrangalıkta Frenkleri de geçmişti.

 

Pek uzun olan tırnaklarından herkes iğrenirdi.

 

Son sadrazam Tevfik Paşa, Ferit’ten ‘yalancı’ diye söz etmiştir.

 

Vahdettin de önce ‘melun’ derdi, sonra devleti teslim etti.

 

Vahdettin’in, Damat Ferit’le olan yakın ilişkisini, Nihal Atsız bile eleştirmiştir: “Damat Ferit Paşa’yı birkaç defa sadrazamlığa getirmiştir. Bunu anlamak güçtür.” Diye serzenişte bulunmuştur.

 

Türkiye’nin yönetimini İngilizlere bırakmayı düşünen Damat Ferit, Ermenilere ve Kürtlere de Doğu illerinden toprak vermek istemiştir.

 

Bir taraftan İngilizlere yalvarıp yakaran Damat Ferit, diğer taraftan da Anadolu’da Atatürk’ün kontrolündeki milli hareketi yok etmeye çalışmıştır.

 

Günah galeri çok olmasına rağmen kısaca anlatmaya çalıştığım Damat Ferit, Millî Mücâdelenin zafere ulaşması üzerine, Avrupa’ya kaçmış ve Fransa’nın Nice şehrinde ölmüştür.


Şimdi diyeceksiniz ki, tüm bunları durup dururken niye anlattın?

 

Damat Ferit`i niye gündeme getirdin?


Sözün özü şu; öyle DAMAT değip geçmeyin.

 

Kızı verdiniz mi yularınızı da ona kaptırdınız demektir.

 

Artık onun günahı sizin günahınız, sevabı onun sevabıdır.


Tarihi çevirin bakın, devleti ele geçirmenin en kısa yolu en üst makamlara DAMAT olmaktan geçer.

 


Hatta Enver Paşa ile Mustafa Kemal arasında bile DAMATlık rekabeti vardır.

 

İkisi de saraydan NACİYE Sultan`a talip olmuştur.

 

Zira sultanı kim kaparsa o paşalığa, hatta devlet yönetimin en tepesine taliplidir artık.

 

Kızı Enver Paşa kapar ve Osmanlı Ordusunun başına geçer.

 

DAMAT olmak Enver Paşa için bir şanstı ama sonraki süreç gerçek şanslının aslında Mustafa Kemal olduğuna tarih yazarak ispat koydu.


İddia ediyorum eğer Mustafa Kemal Naciye sultan ile evlenseydin, bugün muhtemelen Türkiye`nin kurucusu Enver Paşa olacaktı.


DAMATlık okadar güçlü bir makamdır ki, düşman ülkeler arasındaki sorunları gidermek için bile devreye sokulan bir metodudur.


Size düşmanlık eden bir devlete damat oldunuz mu, aradaki buzlar erir.


Ve öyle kötüdür ki, bir terör örgütüne üye bile olsa onu korumak için şeytanın avukatlığına bile bürünürsünüz.

 

Tıpkı Arınç`ın DAMADI ile ilgili savunması gibi.

 

Neymiş efendim ; `17-25 aralıktan sonra cemaatle alakalı kesin tavır almışlar ve onlardan kopmuşlar.`

 

Bu cümle bile duruşu ile övünen bir adamın DAMAT yüzünden ezilişine delilidir.


Sözün sonunda diyeceğim şu; 625 yıllık devlet geleneği olan koskoca cihan devleti Osmanlı `nın başına bir DAMAT yüzünden okadar olay gelmişken, daha 100. Yılına ulaşamamış Türkiye Cumhuriyeti adaleti kendine kesip biçen bu kadar DAMATla nasıl baş edecek?


 

Neymiş efendim; damadın biri hasta imiş, diğerinin adresi sabit olduğu için tutuksuz yargılanacaklarmış…

 

İyi de Ergenekon’dan yargılananlar hastalanmayan insan cinsinden miydiler? Yoksa konar - göçer bir hayat mı yaşıyorlardı?


Yapmayın beyler Allah`ın 99 isminden biride El-Adl sıfatıdır…

Allah'ın ismi olarak Adl, 'çok âdil' demektir. 'Asla zulmetmeyen, hakkaniyetle hükmeden, haktan ve doğrudan başkasını söylemeyen…

 

Bu sıfata ihanet etmeyin.

 

İşte `ADALET` dediğimiz şey bu sıfattan meydana gelmiştir.

 

Bu sıfata ihanet eden hiçbir canlı ve dahi hiçbir devlet ayakta  kalamaz.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
Selçuk DÜZGÜN Arşivi