Veysel BOĞATEPE

Veysel BOĞATEPE

HOMO HABİLİS VEYA DEVŞİRME AĞIR ABİLER

HOMO HABİLİS VEYA DEVŞİRME AĞIR ABİLER

İyi partili Yavuz Ağıralioğlu, nerede çekildiği belli olmayan bir videoda Türklere, Türkçülüğe karşı akıttığı ifrazatın Twitter’de paylaşıldığını öğrendiğimde, pek çoğunun şaşırmasına ve tepki göstermesine karşın şaşırmadım.

Çünkü Yavuz gibi devşirme, mafyatik tiplerin tamamının zihinsel ishalinden başka bir anlam ifade etmiyordu benim için. Bu aynı zamanda yıllardır yüzlerindeki Türkçü ülkücü- makyajının en ucuz asetonla bile çıkabileceğinin somut kanıtıydı.

Türkçülüğün üzerine Müslümanlığı boca etmekle kalmıyor, Müslüman olmayan Türk’ün insan olmadığından dem vurarak kendince din ve insanlık tarihi konusunda ders veriyor. Bu kadar zırvayı bir araya getirmenin de beceri işi olduğunu düşünüyorum. Çünkü açığa vurduğu ırkçılığının, ilkelliğinin ve paçalarına kadar inen cehaletinin ayrımına varamayacak kadar gülünç duruma düşüyor.

Kendisini insan familyasına dâhil eden Ağıralioğlu, Müslüman olmayan Türk’ün insan olmadığını ileri sürüyor fakat hangi canlı familya gurubuna dâhil olduğu konusunda tek kelime etmiyor. Ama biz Türkler insanlık tarihinden beridir omurgalı atalarımızın kimler olduğunu çok iyi biliyoruz. Peki, Ağıralioğlu ile aynı zihniyetteki omurgasızlar hangi canlı familya sınıfına aittir? Sürüngen memeliler mi yoksa kemirgen memeliler mi? 

Paçalarından lime lime cehalet dökülen Ağıralioğlu yukarıda ki basit soruyu yanıtlayabilecek mi bilmiyorum ama Türklere hakaret ederken de kulluğu dava haline getirdiğini söylüyor ve kulluğun karşısına da medeniyeti koyuyor. Sap ile samandan bu kadar mükemmel bir karışımı tarladaki çiftçi Mehmet amca bile elde edemez. Neresinden tutarsanız tutun dökülüyor. Kulluğun karşısın da medeniyet! Oysa nasıl bir çelişkiye düştüğünü kavrayabilmesi için fazla zekâ da gerekmiyor. Kulluğun-ümmetçiliğin hüküm sürdüğü 22 Arap ülkesi ile toplamda 57 İslam ülkesinin uygarlık tarihinde geldiği noktaya bakması yeterlidir.

Bilim, sanat, felsefe, sosyoloji, psikoloji gibi aydınlanmanın ve uygarlaşmanın olmazsa olmaz bu ön koşulları, ağzına din gemini alanlar için her zaman ürkütücü, korkutucu olmuştur. Keza inançlarının temelinde korku vardır. Daha net ifadeyle, korktukları için inanıyorlar. Bunların dinciliği de Türkçülüğü de emperyalizmin 1970’lerden itibaren CIA-MOSSAD laboratuarlarında projelendirdiği yapay, sentetik karışımı maskeden tasarımdan ibarettir. 

Ağır abi misin, hafif molla mı?

Güzel yurdumun coğrafyasında çok güzel, anlamlı halk deyimleri vardır. Haddini, kapasitesini aşan bilinçsizce sözler edenler “ağır ol abi desinler” veya “ağır ol molla desinler” gibi özlü sözlerle ikaz edilir. İlkokul öğrencileri bile elma ile armut’un aynı sepete konularak yekûn alınmayacağını bilirler ama Yavuz Ağıralioğlu, Türklük ile dini bir araya getirerek insanlık çıkarımı yapacak kadar şaşkındır. Oysa insanlığın geçmişinin tasviri olan İnsanlık tarihi, arkeoloji, antropoloji, paleoantropoloji, embriyoloji, primatoloji, genetik, dilbilim ve yazının icadından bu yana tutulmaktadır. Buna en eski yaşam formlarına dair kesin kanıtlar da eklediğinde 3,5 milyar yıl öncesine kadar gider. Dahası, molekül genetik çalışmalar bu tarihi 4,4 milyar yıl öncesine kadar geri çeker.

Bunların içerisinde din yoktur çünkü insanlık tarihi dinler tarihinden milyarlarca yıl eskidir. Sözde Türkçü olmakla övünen ama Türk’e Arap şalvarı giydirme kurnazlığına başvuran bu muhteremin besin kaynağı din ve cehaletten ibaret olduğu için canlılar içinde en gelişmiş zekâ olan insanın düşünme yetisinden yoksundur. İnsanlığın ve Türklerin tarihi ne kadar eski ise bunların cehaleti ve ilkelliği de Homo Sapines bile değil onun öncesi Homo Habilis kadar eskidir.

Savaşçı, göçebe kültürüne sahip Türklerin tarihi M.Ö 1700 yıllarına dayanırken İslamiyet’in tarihi M.S 7. Yüzyılın başlarına, 610’lara dayanır. Zor anlayan kafalar için özetleyecek olursak, İslamiyet’ten önce Türkler vardı. Eğer bugün İslam, dünya nezdinde biraz olsun itibar görüyorsa bunda en büyük katkı tartışmasız Türklerindir. Daha net ve keskin ifade edecek olursam, İslamiyet Türklere bir şey vermediği gibi aksine uygarlaşmasında, modern çağı yakalamasında ayak bağı olmuştur.

Gerçekler böyleyken Türklük ve insanlığın temeline dini koymak, dinin verdiği uyuşukluğun zihinde yarattığı halüsinasyon olarak izah edilebilir. Çünkü emperyalizmin iğfal ettiği bu kafalar, İslam ile Türklüğün aynı kategoride bir kavram olmadığını, birinin “inanç” diğerinin ise “milliyet” olduğunu kavrayacak ne zekâya ne de kültürel birikime sahip değillerdir. Her biri, bir diğerinin tipik kopyası gibidir ve aralarındaki tek fark da farksız olmalarıdır. 

Franko’nun Opus Dei’si, dincilerin Aydınlar Ocağı 

Kendilerini sözde Türklüğün ve dinin tek temsilcisi görecek kadar paranoyak bu kafalar dini de Türklüğü de yozlaştırmakta, itibarsızlaştırmakta aktif rol oynamışlardır. ABD ve ardıllarının komünizm propagandasıyla Sovyetlere karşı geliştirdiği “Yeşil Kuşak” projesinde işte bunları figüran, maşa olarak kullanmışlardır. Ve yine ABD / NATO projesi 12 Eylül Askeri darbenin altyapısının hazırlanmasında yine bunları kullanmışlardır.

Maraş katliamında rol alan bu hastalıklı zihniyetler, Sivas’ta din adına insan yakarak, insanlığı ateşe vererek işledikleri cinayeti kutsayıp, insanlık dersi verme hadsizliğini gösterebiliyorlar. Bunların referansı, Türkçülüğü din potasında eritmeye çalışan emperyalist devşirme Kürt asıllı Ahmet Arvasi ile Nihal Atsız gibi devşirmelerdir. Kuyruğuna takıldıkları Nihal Atsız Türkçüydü ama dinsizdi, dine inanmıyordu. Emperyalizmin 1980 Askeri darbesiyle fiilen uygulamaya koyduğu “Türk-İslam” sentezi, kendi önlerini bile aydınlatamayan sözde “Aydınlar Ocağı”ında kuluçkaya yatırılmıştır.

Türkçülük ile İslam’ı ısrarla bir araya getirmeye çalışan da emperyalizmdir. İğdiş edilmiş bu kafaların, İslam olmadan Türklerin kimliklerini korumalarının mümkün olmayacağına inanacak kadar patolojik hezeyanları vardır. Bu gerici ideolojik akımlar, çağdaş Atatürk milliyetçiliğini de tıpkı din gibi radikalleştirerek ırkçılığa, faşizme kadar götürme gayretindeler.

Amaçları gençleri laik cumhuriyetten, çağdaş Atatürk milliyetçiliğinden saptırmak ve cumhuriyetin çağdaşlaşma çabalarını engellemektir. Darbeciler de tıpkı bunlar gibi söylemlerini, propagandalarını Atatürk üzerinden yapmış, halkı manipüle etmişlerdi. Ama darbenin bütünlüklü ideolojik programının Türk-İslam sentezi üzerine kurulu olduğu gerçeğini artık bilmeyen yoktur. Sentezin üretildiği kurum da Yavuz Ağıralioğlu gibilerinin referans aldıkları sözde Aydınlar Ocağı idi. İspanya’daki Franko hegemonyasını savunan “Opus Dei” adındaki Katolik tarikatının rol ve görevleri bakımından tipik bezerlikleri olan bu zihniyet, İslamiyet’te var olmayan ruhban sınıfını yaratma gayreti içindeler. 

Nasıl ki Frankist rejimin 1956’da uygulamaya koyduğu IMF programının yürütülmesinde ve meşrulaştırılmasında Opus Dei’ler rol almış ise ABD güdümlü 12 Eylül Askeri darbesinde de kurulmak istenen otoriter rejim için gerekli ideolojik desteği de Türk-İslam sentezinde bulmuştur. İslam ile Türk’ü ısrarla bir araya getirmeye çalışan ve hatta Türkçülüğe hakaretler savuran Yavuz Ağıralioğlu ile aynı zihniyettekilerin ağa babaları emperyalizmdir.

MOSSAD-CIA’nın iğdiş ettiği muhafazakâr temelli otoriter ve hatta faşizan ideolojiyi benimseyen teknokrat kafalar, dini ve ahlakı rötuşlamak için ağababalarının bu tezine sıkı sıkıya sarılmışlardır. Türkçülüğü ayaklar altına aldığını açıkça söyleyen Erdoğan’ın bugün en ateşli savunucu yine bunlardır. Tarihte kulun, kölenin, marabanın ağasına karşı geldiği görülmemiştir. Görüldüğü zaman da devrim olmuştur demektir ki bizim tarihimizde en son Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimleridir. 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Veysel BOĞATEPE Arşivi