Av. Mehmet YAMAN

Av. Mehmet YAMAN

İnananların hayati sorunlarına,köklü anayasal çözüm teklifimiz

İnananların hayati sorunlarına,köklü anayasal çözüm teklifimiz

 

Bilindiği gibi, ülkemiz insanları, istediği inanç sistemine sahip olabilirler ve bu, onların Anayasal “temel hak ve özgürlükleri” arasında olup, Anayasamızın 24/1. madde ve fıkrası, “herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir” demek suretiyle, bu temel hak ve özgürlüklerini garantiye almıştır.

Her dinin belli bir iman esası ve mensuplarının uygulamasını istediği temel ilkeleri vardır. Bu ilkelerin başında, inananlarının, inanç esaslarına uygun temel ibadet ve eylemlerini yerine getirmeleri yer almakta olup, esasında yukardaki Anayasa metni, bunları temel bir hak olarak kabul etmiştir.

Ancak ne var ki, dünya uygulamasında bu temel hak ve özgürlükler, zaman zaman ihlal edilerek, çeşitli inanç mensupları, bir takım kıskaçlarla rencide edilmiş ve hatta inancının gereğini yaşayarak ibadet etme hakkı, elinden alınmıştır.

Acı bir gerçektir ki, diğer bazı dünya devletlerinde olduğu gibi, ülkemizde de, Anayasamızın 24. maddesi, inanç mensuplarının bu temel haklarını korumada, zamanı yakalayamayıp, yetersiz kalmıştır. 

Dünya çapında bu özgürlük alanlarının kısıtlanmasının, uluslararası boyutlar haline getirilmesi nedeniyle, zaman zaman oluşturulan ve bizim de altına imza koyarak, Anayasamızın 90. maddesine göre, ülkemizde iç kanunlarımızın üzerinde geçerliliğe sahip ve ihtilaf halinde, iç kanunlarımızın değil, bu sözleşmelerin maddelerinin uygulanmasının zaruri bulunduğu bir takım uluslararası sözleşmelerde, bu temel hak ve özgürlük problemi, daha net ifadelerle, kökünden çözülmüş olup, bu sözleşme hükümlerinin uygulandığı ülkelerde, özel ya da genel ortamlarda, ferdi veya toplu olarak, kişilerin inançlarının gereklerini yerine getirerek, inançlarına uygun bir yaşam, ibadet ve tapınma özgürlükleri, temel hakları olarak, garantiye alınmıştır.  

Fazla teferruata girmeksizin, altına imza koyduğumuz ve uygulamak zorunda bulunduğumuz uluslararası sözleşmelerden birkaç tanesini ve bu sözleşmelerin ilgili maddelerinde, bu problemin nasıl çözüldüğünü arz edelim:

1 – 1948 yılında kabul edilen, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 18. maddesi şöyle diyor:

“Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. BU HAK, DİN YA DA İNANÇ DEĞİŞTİRME ÖZGÜRLÜĞÜNÜ, YA DA İNANCINI TEK BAŞINA YA DA TOPLUCA, AÇIK OLARAK YA DA ÖZEL BİÇİMDE ÖĞRETİM, UYGULAMA, TAPINMA VE AYİNLERLE GÖSTERMEK ÖZGÜRLÜĞÜNÜ DE KAPSAMI İÇİNE ALIR.” 

2 – 1950 yılında kabul edilen, İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasını İlişkin Sözleşmenin 9. maddesi şöyle diyor:

“Her şahıs düşünce, vicdan ve din hürriyetine sahiptir. BU HAK, DİN VEYA KANAAT DEĞİŞTİRME HÜRRİYETİNİ VE ALENEN VEYA HUSUSİ TARZDA İBADET VE AYİN VEYA ÖĞRETİMİNİ YAPMAK SURETİYLE, TEK BAŞINA VEYA TOPLU OLARAK, DİNİNİ VEYA KANAATINI AÇIKLAMAK HÜRRİYETİNİ DE İÇERİR.” 

3 – 1993 yılında kabul ettiğimiz, 22.6.1993 t.li Kopenhag Kriterleri’nin 9/4-5. madde ve fıkraları, şöyle diyor:

“HERKES DÜŞÜNCE, VİCDAN VE DİN ÖZGÜRLÜĞÜ HAKKINA SAHİPTİR. BU HAK, DİN YA DA İNANCINI DEĞİŞTİRME VE DİN YA DA İNANCINI BİREYSEL YA DA TOPLUCA, KAMUYA AÇIK YA DA ÖZEL OLARAK, İBADET, ÖĞRETİM, UYGULAMA VE DİNSEL GÖREVLERİN YERİNE GETİRİLMESİ YOLLARIYLA, DIŞA VURMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜ İÇERİR.”

BU HAKLARIN KULLANILMASI, YASAYLA ÖNGÖRÜLEN VE ORTAKLAŞA KABUL EDİLMİŞ ULUSLARARASI NORMLARLA BAĞDAŞANLARDAN BAŞKA, HİÇBİR SINIRLAMAYA KONU OLAMAZ.”

4 – 1966 tarihli olup, bizde, 4.6.2003 tarihinde yürürlüğe giren, Kişisel ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin 18/1-2. madde ve fıkrası, aynen şöyle diyor:

“Herkes vicdan, düşünce ve din özgürlüğüne sahiptir. BU HAK, HERKESİN İSTEDİĞİ DİNE YA DA İNANCA SAHİP OLMASI, YA DA BUNLARI BENİMSEMESİ ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VE HERKESİN, İSTER TEK TEK, İSTERSE BAŞKALARIYLA BİRLİKTE TOPLU OLARAK. KENDİ DİN YA DA İNANCINI TAPINMA, UYMA, UYGULAMA, YA DA ÖĞRETME BAKIMINDAN, AÇIK YA DA KAPALI BİÇİMDE ORTAYA KOYMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜ İÇERİR. 

Hiç kimse, kendi seçtiği bir din ya da inanca sahip olma, ya da bunu kabul etme özgürlüğünü zedeleyecek bir baskıyla, karşı karşıya bırakılamaz.”

TEKLİFİMİZ:

Yukarda metnini verdiğimiz, ancak altına imza koyduğumuz uluslararası sözleşmelerin yukardaki maddeleri karşısında eksik kalan ve uygulamada, Diyanet İşleri Başkanlığının 1980 t. ve 77 s. lı kararlarında da belirtildiği gibi, “İslam inançlısı bir bayanın başını örtmesi zaruridir” olarak belirtilen dini göreviyle, ibadet saatleri gelince ibadetlerini yapma hususunda, çeşitli iktidarlar zamanında, dönemsel olarak çeşitli kamu kurumlarında sık sık yaşanan, inananların inançlarının gereklerini uygulama özgürlükleri açısından, Anayasamızın 24. maddesinin 1. fıkrasına, mesela, 4 numaralı başlıkta belirttiğimiz Kopenhag Kriterlerinin 4/1. madde ve fıkrasındaki “Bu hak, herkesin istediği dine, ya da inanca sahip olması, ya da bunları benimsemesi özgürlüğünü VE HERKESİN İSTER TEK TEK, İSTERSE BAŞKALARIYLA BİRLİKTE TOPLU OLARAK, KAMUYA AÇIK, YA DA ÖZEL ALANLARDA, KENDİ DİN YA DA İNANCINI TAPINMA, UYMA, UYGULAMA VE DİNSEL GÖREVLERİN YERİNE GETİRİLMESİ YOLLARIYLA DIŞA VURMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜ İÇERİR. BU HAKLARIN KULLANILMASI, YASAYLA ÖNGÖRÜLEN VE ORTAKLAŞA KABUL EDİLMİŞ ULUSLARARASI NORMLARLA BAĞDAŞANLARDAN BAŞKA, HİÇBİR SINIRLAMAYA KONU OLAMAZ” yan cümleciklerinin eklenerek, bu ciddi problemlerin kökünden çözülmesi ve böylece, yukardaki uluslararası sözleşme maddeleriyle, Anayasamızın 24. maddesinin uyumlu hale getirilmesi, hayatın olağan akışının ve çağdaş hukuk düzenlerinin kurallarının mevzuatımız ile, ülkemiz ve halkımıza uyarlanmasında gerekli olduğu kanaatimizi, saygıyla arz ederiz.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Av. Mehmet YAMAN Arşivi