Özgür UYANIK

Özgür UYANIK

İslamcılık gelişebilir mi?

İslamcılık gelişebilir mi?

 

Bu köşede yeri geldikçe Milliyetçiliğe, Solculuğa ya da İslamcılığa yönelik bazı eleştiri ve değerlendirmelerde bulunuyorum. Bunu yapma nedenim herhangi birine düşmanlık değil. Aksine her akımın politik düşünceye bir değer kattığını düşünüyorum. Ayrıca bu akımların hiçbiri yakın gelecekte ortadan kaybolmayacak. Dolayısıyla hepsinin daha fazla ortak paydaya sahip olmasını dilerim. Bu amaçla İslamcılığın da gelişmesi benim temennimdir.
 

İslamcılık sömürgecilik koşullarında ezilen milletlerin bağrında ortaya çıkmış bir akım. Fakat bir ideoloji değil popülizm gibi bir yöntem. Devrimci de olabilir muhafazakar da.  Bulunduğu konuma ve koşullara göre kullandığı araçlar değişebilir. Yani barışçıl da olabilir, şiddet de kullanabilir. Tüm bunların günümüzde dünyanın değişik yerlerinde örnekleri vardır. 
 

Dediğim gibi İslamcılık günümüz siyasi akımlarından biri. Müslüman bir ülkede iktidara gelmesinden daha doğal bir şey olamaz. Ancak bu onun da diğer akımlar kadar eleştiriye muhtaç olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Bir örnek olarak AK Parti’yi ele alabiliriz. Bazıları AKP’nin hiçbir zaman İslamcılık gibi bir iddiası olmadığı bu nedenle İslamcı sayılamayacağını söylüyor. 

 

Bu yanılgı İslamcılığı bir ideoloji olarak görmekten kaynaklanıyor. Bu arkadaşlar İslamcılığı İslam’ın politik yorumu olarak tahayyül ediyorlar. Burada teolojiyle siyaseti birbirine karıştırmak gibi bir hataya düşüyorlar. 
Nasıl ki Kuran’ın yorumu Kuran’ın kendisinin yerini tutamazsa İslamcılık da İslam’la eş tutulamaz. 

 

Sonuç olarak İslamcı bir kökenden gelen AK Parti iktidarda da buna uygun siyaset araç ve yöntemleriyle hareket etmektedir. Binlerce örnek verilebilir. Sadece doğrudan dinle ilgili olan konular bir tarafa öyle ki ulus fikrine aykırı uygulamalara bile şahit oluyoruz.
 

Türkçe ibadet iktidar tarafından neredeyse yasaklanıyorken her yerde Arapça okulları ve inanılmaz paralarla desteklenen Arapça enstitüleri kuruluyor. Ve bu kurumlar “Arapça İslam'ın dilidir, onu iyi anlamalıyız” diye meşrulaştırılıyor. 
 

Arapça harikulade güzellikte bir dil. Ayrıca komşularımızın dili. Tabi ki öğrenmeliyiz. Ama Arapça öğrenmeyi dini bir görev gibi dayatmak, ona kutsallık atfetmek işte bu İslamizmdir.
 

Mesela geçen hafta Arjantin’deki büyükelçimiz bir Arap camisinde Türkiye’den Diyanet’in gönderdiği İspanyolca Kuran’ı Kerim dağıtmış. 
Bence bir diplomat bir ulusu temsil edebilir bir dini değil. Dini yönden kutsal bir eserin dağıtılması görevi için bir din adamı görevlendirilmeliydi. Bu yaklaşım devletin aynı zamanda dini de temsil ettiği yanılgısı taşıyor. 

 

12 Eylülden bu yana Türkiye’de devletin dini kitlelere yönelik mesaj vermede kullandığını ve İslamcı yapıları kontrol ettiğini biliyoruz. Sadece okulların İmam Hatipleşmesi, tarikatların siyasetteki ağırlığı değil, son dönemde Diyanet’in adeta Hilafet’i temsil edercesine çıkışları devlete dini bir kimlik kazandırdı. 
 

Ancak içeride bağımsız dinci akımların ortaya çıkmasını engellemek için dini kontrol etmekle, dışarıda uluslararası planda dini temsil eden devlet iddiasıyla ortaya çıkmak farklı şeylerdir. 
 

Neyse, konumuz İslamcılık…
 

İslamcılık gelişebilir mi ya da nasıl gelişir?
 

Geçenlerde biliyorsunuz bir İslamcı profesör üniversitelerimizin fuhuş yuvasına döndüğünü söyledi. Bu konuda o kadar ciddiydi ve ısrarcıydı ki elinde güç olsa bütün üniversitelerde “Fuhuş Evleri” operasyonu yaptırabilirdi. 
 

Bu profesör söylediklerini İslamcı ahlakına dayandırıyordu ve gençleri “hedonizm”in batağına düşmekle suçluyordu. 
 

Delikanlının cebindeki telefona kredi yükleyecek parası yok ama İslamcılara bakarsan gençler zevk aleminde yüzüyor.
 

Aslında hedonizm konusunda Türkiye’de siyasal akımlar içinde İslamcılardan daha kıdemlisi de yok.
 

Bir başka örnek de dünyanın öteki ucunda Arjantin’de yüz yıllık kürtaj yasağının kalkmasına verilen tepkiydi. Oradaki kadınların sevincini Türkiye’deki İslamcılar “14 haftalık bebeği öldürecekler diye seviniyorlar” şeklinde tivitler atarak karşıladılar.  
 

Her yıl yüzlerce kadın bu kürtaj yasağı yüzünden ilkel koşullarda kürtaj yapmak zorunda kaldığı için hayatını kaybediyor. Eylül 2019-2020 arasındaki bir yılda, sadece Güney Amerika ülkesi Ekvador'da, yaşları 7 ile 14 arasında değişen 2 bin 700 tecavüz mağduru çocuk, bu kürtaj yasağı sebebiyle, doğum yapmak zorunda kaldı. 
 

Muhafazakar İslamcılık da bize kürtaj yasağını savunarak ne kadar “hümanist” olduğunu gösteriyor.
 

İşin özü şudur: İnsan bedenine ipotek koyan bir anlayış demokrat olamaz ve güçlendiği oranda diktatörlüğünü ilan eder.
 

Nasıl eğleneceğimizden cinsel hayatımıza, kadınların kapatılmasından kürtaj yasağına, yediğimiz içtiklerimize kadar insan hayatına ipotek koyan bir siyasal anlayış totaliter ve teokratik bir diktatörlükle sonuçlanır.
 

Birinin inancı gereği yaşaması başka, siyasal bir rejim altında bu inancın tüm topluma dayatılması bambaşka bir şeydir.
 

İslamcılık gelişmek istiyorsa önce bundan vazgeçmesi gerekir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Özgür UYANIK Arşivi