Özgür UYANIK

Özgür UYANIK

Komplo

Komplo

Yaklaşık on yıl kadar önce, Latin Amerika Tarihi üzerine bir çalışmaya katılmak üzere Peru başkentinde bulunuyordum.  Lima’daki Katolik Üniversitesi, Güney Amerika’nın en saygın eğitim kurumları arasındadır. Özellikle sosyal bilimlerde bu üniversite ülkenin üretim merkezidir. Aynı zamanda da Lima’nın üst sınıfı, diplomatlar ve yabancıların buluşma yeridir. Üniversitede bir yabancı olmam vesilesiyle de bu elit çevrenin içine girmiştim. Hatta o sıralar Türkiye, Peru’ya ilk kez bir başkonsolos atamıştı. O zamanki adıyla cemaat (şimdi FETÖ, yarın ne olur Allah bilir) bu değil İspanyolca, İngilizce dahi bilmeyen zavallı beyefendiyi çocuk gibi yanlarında gezdiriyordu. İhtiyaç olan konsolosluk binasını bile bu gruba sorduğunu, onların da “hallederiz” anlamında omzunu okşadığına oradaki diğer Türklerle beraber tanık oldum. 1930’da Arjantin’e, Meksika’ya bilim adamı, tarihçi büyükelçiler atamış Türkiye Cumhuriyeti’nin düştüğü hal karşısında babamızı kaybetmiş gibi üzüldüğümüzü hatırlıyorum.

 

Neyse, bir gün tesadüf sonucu Peru’da üst düzey bir ABD “diplomatı”nın evine davet edildim. Kırk yıl ABD ordusunda görev yapmış, altmışından sonra kariyerine dışişleri bakanlığında devam etmiş, yetmişini aşkın bir beyefendiydi. Doksanların başında Türkiye’de ve sonrasında Afganistan, Irak ve uzak doğuda görev yapmış deneyimli bir “devlet adamıydı”. Genel olarak Latin Amerika üzerine konuştuk. Ben ABD’nin bölgedeki müdahaleci politikalarına konuyu çekmeye çalışıyordum. O ise ısrarla artık emperyalizm diye bir şeyin olmadığını ABD’nin her ülkede ortakları olduğunu söylüyordu. “Biz” diyordu “hem kendi hem de ortaklarımızın çıkarlarını savunuyoruz. Emperyalizm bunun neresinde?”

 

Erdoğan hükümeti hakkında hiçbir şey söylememeye özen gösterse de bazı tereddütlerinin olduğunu sezebiliyordum. Yalnızca Baykal’ın adı geçince tezkere sırasında meclis kürsüsünden söylediği “Amerika’dan korkma Allah’tan kork!” sözünü hatırlattı. Böylece Baykal’ın neden bir kaset komplosuna maruz kaldığını çıkarmış oldum.

 

Türkiye’ye bakışlarını ise ancak Latin Amerika üzerinden değerlendirebildim. Mesela o sırada halkçı ve milli bir iktidarın olduğu Arjantin’i sevmiyordu. Hiçbir halkçı, sosyal ve milli siyasetin olmadığı Peru’yu beğeniyordu. Lima’da gittikçe artan inşaat faaliyetlerinden övgüyle bahsediyordu ve doğal kaynakların yoğunlaştığı Amazon bölgesine özel bir ilgisi vardı.

 

O tarihte Peru’daki siyasi panorama şöyleydi:Seçimle iktidara gelip meclisi fesheden Alberto Fujimori bir kaç senedir hapiste tutuluyordu. Ancak partisi halen güçlüydü. “Ilımlı” solcular Lima valiliğini kazanmıştı. Fujimori diktatörlüğüne karşı ayaklanan, Peru’nun “Resneli Niyazi”si diyebileceğim eski asker Ollanda Humala devlet başkanlığına yürüyordu. Fakat konuştuğum ABD’li “diplomat” nedense bu gelişmelerden hiç rahatsız değildi. Oysa bana göre Peru diğer bazı Güney Amerika ülkeleri gibi bir kopuşa doğru ilerliyordu. “Solcular” Peru başkentini almış ve bir anti emperyalist asker iktidarı ele geçirmek üzereydi. Venezuela’da Chavez halen hayattayken gerçekleşen bu gelişmeler ABD’yi kaygılandırmalıydı.

 

Aksine ABD olan bitenden memnundu. Zira Fujimori karşıtlığı, solcuları bu geri kalmış ve çoğunluğu köylü nüfusa sahip ülkede batı tipi demokrasi hayaline sürüklemişti. Ülkenin hiçbir meselesini kökten biçimde ele alamadıkları için bir adım bile iktidara yaklaşamadılar. Ollanta Humala ise sonunun Venezuela ve Chavez’e benzeyeceğinden o kadar korktu ki belki de en silik başkan olarak Peru tarihine geçti.

 

Sağ ve soldaki bu hayal kırıklığı 2016 başkanlık seçimlerine giderken Fujimori’nin partisinin olağanüstü güçlenmesine neden oldu. Ne sağdan ne de soldan bir aday çıkmayınca siyasette önemli bir geçmişi olmayan ABD vatandaşı bir iş adamı Pedro Kuczynski tüm Fujimori karşıtlarının adayı haline geldi. Peru sağlı-sollu acınacak bir halde ne idüğü belirsiz bir adamın peşine takılmıştı. Kuczynski’nin seçimi kazandığı gün solcular kendilerinden geçmiş bir halde “seni başkan yaptırmadık” diye bağırıyordu.

 

Oysa Fujimori’nin partisi meclisin %70’ini almıştı. Hemen Kuczynski’yi başkanlıktan düşürmek üzere eski bir yolsuzluk dosyasını gündeme getirdiler. Yargılamaktan korkan Kuczynski önce hapisteki baba Fujimori’yi başkanlık yetkisini kullanarak affetti sonra da istifa etti. Tabi bu arada eski başkan Ollanta Humala’yı da başka bir yolsuzluk dosyasından hapsettiler. Böylece Peru siyasetinin Fujimori’ye karşı onca yıllık mücadelesi ve ödenen bedeller küle döndü. Peru, otuz yıl sonra yine Fujimori’ye teslim oldu.

 

Ben ise ancak bunu görüp yaşadıktan sonra Amerikalı “diplomatın” neden bu kadar rahat olduğunu anlayabildim. Ve anladım ki bir komplo sonradan kurgulanmaz. Ya başlangıcından itibaren vardır ya da asla başarıya ulaşmaz.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Özgür UYANIK Arşivi