Nihat Genç'ten müthiş yazı! Devlet kimin çiftliği? Yeni Mehdi Erdoğan mı?

Nihat Genç'ten müthiş yazı! Devlet kimin çiftliği? Yeni Mehdi Erdoğan mı?

Ünlü Gazeteci yazar Nihat Genç, Çiftlikbank üzerinden İslam'ın güncellenmesi tartışmalarını yazdı ve yeni Mehdi Erdoğan mı diye sordu?

Nihat Genç'in Odatv'deki köşesinden yazdığı ses getirecek yazısı şöyle:

“Asansörde halvet” fetvası sıradan bir yobaz fetvası değildir, bu abuk sabuk görünen fetvaların hepsi "Çiftlik Bank’tan hisse kapma fetvasıdır”.

Çiftlik Bank dolandırmış yurt dışına kaçmış, FETÖ'nün çiftliği? O da dolandırdı yurt dışına kaçtı?

Süleymancıların menzilcilerin nicesinin çiftlikleri?

Artık çiftlikleri devlet!

Bu fetvalar, çiftlikte iktidar kavgası!

Yok oruç böyle bozulur, yok inancımıza aykırı laflarının hepsi, “iktidar” kavgasıdır.

Hacılar hocalar, şeyhler, siyasilerin birbirine girdiği bu kavga, şişmiş egoların, kendini en üstün gören benliklerin, adamını koruyan kabileciliğin, aşiretçiliğin, hemşericiliğin, hamicilik kayırma, benim adamım kavgasıdır.

Nihayetinde, bu çiftlikte asırlar boyu “iş”, “üretim”, “toprak”, “bölüşüm”, “eşitlik” hiç konuşulmaz, bu çiftlikte hep cinsellik, şehvet, sansür konuşulur, kim konuşur, peygamberle rüyasında konuşanlar; kendini mehdi ilan edenler, gaiplerden özel bilgi alan, Allah'ın seçilmiş en özel kulları konuşur.

Yani, “üstünlük” taslayan mübarekler!

YANDAŞLAR, ERDOĞAN’IN GÜNCELLEME LAFIYLA PANİĞE KAPILDI

“Güncelleme” lafı bu yüzden basit bir laf değildir, AKP'nin FETÖ, Abdullah Gül-Davutoğlu kavgasından daha büyük bir “din” kavgasıdır, Tayyip Erdoğan'ın devreye girmesi “Raconu ben keserim” tokatıdır.

Yüzyıllardır dinin en büyük kavgası “yenilenme” kavgasıdır.

Bugün İslamcı yazarlar yenilik-yeni kelimeleri yerine, galiba millet çakızlamasın diye, “tegayyür”, “ihya” kelimesini kullanıyor, ama nafile: “Don götten düştü”.

Müceddid ne demek, “yenileyen” demek, mesela Nurcu harekete göre, yani Said-i Nusri Külliyatına göre, “Müceddid, Mehdi”dir, gelecek ve dini yenileyecek.

Şimdi yandaşlar, Tayyip Erdoğan'ın “güncelleme” lafıyla paniğe kapıldı ve acilen sürçülisan olarak geçiştirmeye çalışıyor.

Bu lafın bir sürçülisan değil, gizli bir mehdilik iddiası, bir felaket olduğunu düşünenler daha fazla.

 

Bu yüzden Tayyip Erdoğan, derhal sözlerini temize çekti.

Bu bitmeyen din kavgası çok yönlüdür, herkes fetva verebilir mi?

Yoksa “ahkam mı kesiyor”, fetva ile ahkam kesmeyi kim ayıracak, bunlar bitmeyen bomboş kavgalardır.

İslam'da ruhban sınıfı yokmuş, kim diyor bunu, bugün karnını hiçbir iş yapmadan dinden, tarikattan doyuran milyonlar var! Ayrıca dindarlar “imtiyazlı bir sınıf”. Devlette, imtihanlarda, yüksek makamlarda liyakatları olmadığı halde korunuyorlar, özenle seçilip en başa getiriliyorlar.

Osmanlı'yı çürüten torpil kayırma, neden tartışılmıyor?

Bu “çiftlik” kavgası bitmez, İslam tarihi “iç kavgaların” tarihidir.

Ali-Muaviye kavgası bitti mi?

Emevi döneminde Kur'an Arapça indi, o halde Araplar üstün ırktır, sonradan Müslüman olanlar, “mevali-köledir” kavgası, o yıllarda büyük bir savaş verildi, sona erdi, bu “üstünlük” kavgası bitti mi? Her tarikat kendini en üstün, en doğru görmüyor mu? Hatta kendinden olmayanı tekfir (kafir) etmiyor mu?

Mezhep kavgası da Kur'an'ı yorum kavgasıdır, mezhep kavgası bitti mi?

Bid'at (İslam'a sonradan giren) kavgası biter mi, IŞİD'e göre makineli tüfekler bidatı hasene (iyi bidat), traş makinesi kötü bidat, haram.

Bid'at, sonradan çıkma denir, mesela yakalı gömlek bid'at'tır, mesela, Kadir Mısıroğlu'nun fesi de bid'at'tır, sonradan çıkmadır, sarık giyenler fese karşı çıkmıştır, mesela, masaya, sandalyeye oturmak da bid'at'tır, çünkü sedire, yere oturulur, mesela pantolon da bid'at'tır, çünkü etek ya da şalvar giyilir, asansör, trafik, modern toplumla ortaya çıkan milyonlarca bid'at vardır...

Son yüzyıllarda Bid'at adı altında büyük iç savaşlar yaşanmıştır, batılı yenilikleri tasvip edenler kafir ilan edilmiştir, mesela Tanzimat, mesela bu yüzden batılı hukuk sistemi, batılı asker nizamı, batılı medeni hukuk vs. hepsi bid'at'tır, derinlere inersek; müzik, şarkı, düğün, cümbüş, halayda, horonda, folklorümüzde hala yaşayan kadın erkek el ele oyunlar bid'at'tır (haramdır).

II. Mahmud'a gavur padişah, Atatürk'e deccal denilişinin sebebi, bu "yeni adetleri" getirmesidir.

En büyük, "güncelleştirmeler" III. Selim'le başlar, II. Mahmud'la devam eder, yeniçeriliği "güncellemişlerdir", Tanzimat'la, gayrimüslimler ile müslümanları eşitlemişlerdir, nakşi kökenli isyanların ve hatta yüzyılın sonunda, İslamcı bir ideolojinin çıkış, yükseliş ve hatta 31 Mart isyanıyla "patlayış" sebebi budur.

ALLAH'TAN ÇOK, DEVLET BAŞKANINDAN KORKARLAR

Tayyip Bey'in Rabia işaretinden sonra, Bozkurt işareti de bir "güncellemedir".

 

Dinimizde "bozkurt" ve "işareti" var mıdır, icma hadis bu konuda ne der, büyük dini bir sorundur!

Size çok meşhur bir "güncelleme" hadisesini anlatayım, Darvin tartışmaları sürerken en çok yarayı Tevrat aldı, çünkü dünyanın "altı günde" yaratıldığını söylüyordu, bir yüzyıl sonra güncellediler ve o zamanki "zaman", bugünkü zaman ölçütü değildir, o altı gün, bugünün altı milyar lafıdır, yazmaya başladılar.

Hiç bir ulema tartışmadı, ama saray bid'at'tır, aslında "sarayın" kendisi de yeni bir adettir, Abbasi sarayları peygamber ve sahabe döneminden değil, eski Sasani sultanları saraylarının taklidi ve özentisidir.

Tayyip Bey'in sakalsız, traşsız yüzü de, kravatı da, takım elbisesi de, bunlar hep "bid'at"tır, peygamberimiz kravat mı takıyordu!

Bunlara karar verecek olan Diyanet midir, yoksa herkes kendince fetva verebilir mi?

Büyük tartışma budur, köküne inerseniz altından çıkamazsınız, mesela İslam aleminde İslam devleti başkanına emirülmüminin denir, ancak Osmanlı'ya geçtiğimizde, Şeyhülislam gibi bir büyük makam görüyoruz.

Ortada bir din devlet başkanı varken, yanına bir de şeyhülislamlık neden getirilmiştir? Batı'dan mı (kral yanında kilise) özenilmiştir, bilinmez. Devlet başkanı ile din başkanı neden ayrılmıştır? Ve hiyerarşik olarak, din başkanı neden devlet başkanının altındadır!

İşte Diyanet orada, hala niye bin kafadan bin ayrı ses çıkıyor, çünkü İslam'da "yorum" serbestisi vardır, isteyen istediği fetvayı verir istediği fetvayı kullanır, ha.iktir.

Asıl sorun, neden devlet başkanlarına yolsuzluk, hırsızlık fetvaları hatırlatılmaz, hep asansör, hep şehvet, hep küçük kızlarla evlilik gibi fetvalar üzerine konuşulur, çünkü devlet başkanına karşı konuşacak gö.leri yoktur, Allah'tan çok devlet başkanından korkarlar.

Bugünkü tartışmaların hepsi ve daha fazlası Emeviler'in, Abbasiler'in, Selçuklular'ın, Osmanlı'ların en kudretli günlerinde dahi olmuş, yaşanmıştır.

Ancak kılıcı elinde tutan kudretli devletler, her defasında bastırmış, susturmuştur.

OSMANLI BİR ŞERİAT DEVLETİ Mİ, YOKSA ASAYİŞİ SAĞLAYAN KILICIN DEVLETİ Mİ

Aykırı fetvalar "doğru" olsa dahi, "bastırılmış, boğdurulmuş; kelleleri kesilmiştir", çünkü "aykırı sözler" dinen doğrudur, siyaseten doğru sadece "düzendir".

Aslolan asayişti, düzendir, düzeni kim sağlıyorsa, hiçbir fetva düzeni bozamaz, düzenin emrinde olmak zorunda.

Tekrar edelim, devlet farklı sesleri "günah" olduğundan, dinen doğru olmadığından değil, "düzen bozucu" olduğu için sindirmiştir, aslolan çünkü, "düzenin" kendisidir.

Tekrar edelim, aslolan bir şeriat devleti ya da dini esaslarla bir devlet kurmak değil, "düzeni" yani, "asayişi" sağlamaktır, buyrun, üstünde hiç durulmayan büyük soru, Osmanlı bir şeriat devleti mi, yoksa asayişi sağlayan kılıcın devleti mi?

Asayiş, en yüksek değerdir, isyanı bastırmaya gücü yeten haklıdır ve devlet odur.

Mesela bugün Nurettin Yıldız, o günlerde konuşsaydı kellesi alınırdı, bugün Nurettin Yıldız'ı konuşturan "demokrasidir", Nurettin Yıldız kellesini, arkasındaki modern hukuk'a borçludur.

Fetva karmaşasını tarih boyu "kılıç" çözmüştür! Kılıcın yanında olanlar, "biat edenler" ihya olmuş, kılıcın karşısında olanlar, kelleleriyle tarihten silinmiştir.

Bir zaman sonra devlet zayıfladı ve "kılıç" sorunları çözememeye başladı, çünkü devletin gücü "isyancılara" yetmedi. İsyan eden zaten "yeniçeriler", isyan edenlerle isyan bastıralamaz. Yeniçeriler gözden düştü, sonra köküyle kazındı. Devlet artık yeni düzenin bekçilerini yeni askerleriyle sağlamaya çalıştı.

Kimdi isyancılar mesela, toprak ağaları ayanlar, acilen "Bey" ve "Paşa" yapıldı ve hatta Sened-i İttifak'la imtiyazlar, hatta "muhtariyet" verildi.

Tanzimatla birlikte, hacı hocalar, tekkeler, tarikatlar devletin zekerini yemeye başladılar, gayrimüslimlerle hukuken eşitlik'i kabul edip sindiremediler, artık ne yapsalar nafile, ortada devletsiz, sahipsiz, hamisiz kaldılar, terk edilişleri acıları o günlerden kalmadır.

Bu lafları başka yerde bulamazsınız, hacı hoca takımının Abdülhamitçiliği hikayedir, Jön Türkler'e karşı Abdülhamit'e yanaştılar, yeni okullar; mülkiye ve harbiyeyi hiç sevmediler, yeni mekteplilerin kendilerini ve Osmanlı'yı tarihten sileceklerini düşündüler, mesela sonra, liberalizm adem-i merkeziyetçilik nedir, hiç bilmezler ama bir şans, İttihat'a karşı hürriyet itilafı tuttular ve Kurtuluş Savaşı'nda, Mustafa Kemal'e karşı İngiliz himayesine sığındılar. Hiçbir zaman Menderesçi de olmadılar, Tanzimat'tan beri yuvalanacakları yer arıyorlardı, bu fırsatı iyi kullandılar, Menderesler'e Demireller'e yuvalandılar ve FETÖ ortaya çıktı. Ve sert İslami tarikat ve cemaatler 80 sonrası devlet eliyle beslendi ve Tayyip'le son iki yüzyılda, ilk defa devlet yüzü gördüler. Tayyip Erdoğan, bugün bu cemaat tarikat liderlerine kesip assa da, yine Tayyip'e oy vermekten başka şansları yoktur. İki yüzyıllık kesintiden sonra, Tayyip Erdoğan tarikat ve cemaatler için büyük bir müjdedir, güncelleme işine el attığına göre, belki de (imayla) mehdidir, bu mehdi işleri zaten hep imayla olur. Tayyip Erdoğan'la birlikte devleti yeniden çiftlikleri haline getirmişlerdir. Ve şüphesiz Osmanlı'yı çözüp, çürüten, torpil, kayırma, mesleksizlik gibi zihniyet hastalıkları kaldığı yerden yeniden nüksetmiştir.

Sorun çiftliğin düzenidir, fıkıh, fetva çiftliği ele geçirme dolandırıcılığıdır.

Menderes, Demirel ve Tayyip'le islamcı kitlelerin çoğu muhafazakarlık ölçülerine çekilirken (sosyolojik bir zorunluluk şehirleşme), birçoğu tarikat ve cemaatler Amerika'nın yeşil kuşak politikalarıyla ideolojikleşip palazlandı. 80 sonrası ciddi ciddi İslam devleti, şeriat devleti ve hatta Osmanlı devleti rüyaları görmeye başladılar.

Bu hacı hoca takımının, ne yenilenmeye, ne yenilemeye güçleri yetmez, ne dünyayı anlamaya...

Sebebi, Fransız İhtilali'dir.

Fransız ihtilaline kadar İslam, ortaçağ kiliselerine ve devletlerine karşı çok daha güçlü bir sosyal ve devlet nizamı sunuyordu. Ancak Fransız ihtilaliyle, İslam'ın karşısına modern hukuk çıkıverdi, kahrolası hukuk'un tarifi şuydu: Herkes hukuk karşısında eşittir.

Herkese, gayrimüslimler de dahil, travestiler de dahil, kadınlar da dahil, padişahlar da dahil, hukuk karşısında eşit.

Yani modern hukuk; imtiyazı, aristokrasiyi, eşrafı, hacı hoca, şeyh ayrıcalığını ortadan kaldırmıştı.

FETÖ'NÜN TIPKISININ AYNISI...

Bu kadar yüksek, ben üstün egoların, kendini sıradan bir yurttaş gibi görmesi cari İslam ahlakıyla mümkün değildir, Anadolu'nun hümanist köklerine inecek merakları, arayışları hiç yoktur, zaten o hümanist ahlağı da bunlar, Allahlık iddia ediyorlar diye kökünden silip atmışlardır.

Bugün sadece İslamcılar değil, kilise de, bütün şubeleriyle Fransız İhtilali'ne düşmandır. Tüm dünyada "yurttaşlık" değerlerinin yerini son otuz yılda neoliberallerin işbirliğiyle de yeniden "cemaat" değerlerinin alması sadece İslam ülkelerine has bir özellik değildir. Müslüman Kardeşler'in, FETÖ'nün tıpkısının aynısı "cemaat" örgütleri, İtalya'dan Latin Amerika'ya ve Amerika'ya ve özellikle İsrail'e kadar her yerde ve bu yerlerin hepsinde cemaatler artık siyasete ve devlete aynı örgütlenme biçimleriyle hakimdirler.

Herkes hukuk karşısında eşittir, ilkesi dinlerini, kiliselerini, havralarını, eski düzenlerini bozmuştur, bu cemaatlerin büyük savaşı yeniden eski imtiyazları, eski çiftliği ele geçirme kavgasıdır, herkesi kul köle, kendilerini evliya, seçkin, efendi, şeyh yapan; ortaçağ düzeni...

Tartışmalarda dikkat edin, dünyanın her tarafında cemaatler, hep kadın erkek eşitliğini, küçük yaşta evliliği, kürtajı, sansürleri, kadın giyimini gündeme getiriyor ve inanç deyip siyaseten itaat ve sadakatı siyasette çok kullanışlı hale getiriyor.

Hacı hoca takımının, din devleti rüyalarının, saçma sapan fetvalarının önünü fıkıhla, dinle çözmek mümkün değildir, din içre çözülemediği için yüzyıl savaşları, din savaşları yüzlerce yıl aralıksız sürmüştür.

Ancak yeni bir ahlak, yeni bir insan, yeni bir kültür, şarttır; üreten, çalışan, bölüşen ve bir meslek sahibi olan insanlar yetiştirmek bu tarikat ve cemaat çiftliği haline gelmiş ve devlet rantlarının buralara aktığı bir ülkede çok zor, hatta imkansızdır.

Çünkü hacı hoca takımının, "insan olabilmesi" çok zordur, onlar melek, cebrail, israfil, sahabe, kainat, gayp öte dünya sınırsız alemlerde yaşıyor, konuşuyorlar. Aynı zorluğu Anadolu toprakları bin yıl önce de yaşadı, Anadolu tasavvufu ve hümanist kültürü bir parça "insan" merkezli bir kültür ortaya çıkardı.

Hacı hoca takımı, bu insan'a karşı, bunlar kendilerine haşa, Allah diyorlar, karşı saldırıya geçti, yaktılar.

Evet, türkülere, ilahilere, şiirlerine baktığımızda kimseye minnet eylemeyen, kimseye muhtaç olmayan "insan" türü bu topraklarda bir zamanlar yaşamış ve kökleşmiş.

Bu yüzden III. Selim'den bugüne, yeniye açık olan milyonlarca insanımız okudu, öğrendi ve tarih önünde ülkesini, bağımsızlığını, onurunu; mesleğiyle, kişiliğiyle, sorumluluk duygusuyla korumaya çalıştı, son iki yüzyılda ülkesinin bağımsızlık ve sanayileşmesi, iş üretim savaşına katılanların sayısı, hacı hoca takımından çok daha fazlaydı. Son seksen yılda sağcı muhafazakar partiler, oy sevdasıyla bu tarikatları cemaatleri korudu kolladı, besledi, yenilerini doğurttu.

Ve insan hali... Miskin, tembel, mesleksiz birileri kısa yoldan köşe, birkaç masalvari hikayeyle şeyh, mesih, mehdi, evliya ileri gelen torpilli dokunulmaz bir tür olmak istiyor.

Hem üretmiyor, hem mesleği yok, hem de "imtiyazlı" olmak istiyor, biz Allah'ın aciz kullarıyız deyip evliyalık, mehdilik, özel imtiyazlı makamlar istiyorlar.

Oysa, bizim de bildiğimiz bir Allah var, tabiatı, her canlıyı, her düşünen insanı eşitleyen, kardeşleyen, bölüştüren ve herkese ayrım gayrım yapmadan "adil" olan bir Tanrı.

Kimse başımıza paşa, efendi, kral, padişah değildir, kimse kimseden üstün değildir diyen Anadolu hümanizmi.

Cumhuriyet'le tam anlamıyla tanıştığımız Fransız ihtilaliyle, dünyanın tanıdığı yurttaşlığın sadeliğini, sıradanlığını bu gaiplerden torpilli kimselere anlatmak mümkün değildir, çünkü çok çoğaldılar, bakanlıklarda milli eğitimde her yerdeler.

Yeni dünyanın değişen en büyük değeri: kendi bilek ve zeka gücünle çalışmak ve insanlık ve doğayla bölüşmektir, ortaçağda kalmış fıkıh ve fetva makamlarına gerçek Tanrı'nın, işte bu insan yalnızlığında saklı olduğunu anlatmak çok zordur.

Din adına, inanç adına, "ben" kavgası "üstün ego" kavgası, benim aşiretim, benim mezhebim, benim şeyhim en iyi bilir kavgası ve bu tartışmaları güya yorum farklılıkları olarak görmek saçma sapan kafayı yemişliğin ta kendisidir.

İş, meslek, toprak, tazminat, sigorta, gelir ve maaş ve fırsat eşitliklerinin hiç tartışılmadığı bu "yorumların" hepsi safsata...

Bildiğiniz park bahçe çalılarından yapılan çöpçü süpürgesini dahi, Çin'den ithal etmeyi hiçbir şekilde gurur meselesi yapmayan bu insanlar, bir ayet okuyup bir fıkıh bahsi açarken, kendilerini ne kadar mühim seçilmiş özel insanlar olarak görüyorlar!

İşte İslamcılar'ın altından kalkıp başaramadıkları büyük mesele:

Hukuk karşısında eşit sıradan bir yurttaş olmak.

İşte bu kendi bileklerine, kendi zekasına güvenen sıradan yalnız işiyle meşgul bir insan olmak o kadar zahmetli ki, asırlardır başaramıdığımız AHLAK bu.

Devlet o kadar büyük çiftlik ki..

Artık çobanlık pek zahmetli.

Artık tarla sürmek pek zahmetli.

Artık kuyruğa girmek çok zahmetli.

Artık çalışıp imtihana girmek pek zahmetli.

Artık sınırlarını haddini bilmek çok zahmetli.

Ve herkesle eşit olmak o kadar ağırlarına gidiyor ki..

Herkesle kendini eşit görenleri dinden çıkmış kafir görüyorlar!

Ve istisnasız hepsi kendilerine ayrıcalık imtiyazlık ve dokunulmazlık lütfunu bağışlayacak SARAY'ın kuyruğunda el etek öpüyorlar.

Nihat Genç

siyasetcafe.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.