Selçuk DÜZGÜN

Selçuk DÜZGÜN

O bir "Deha"

O bir "Deha"

Özelikle; AB, ABD, Ortadoğu, Avrasya, Afrika vs… gibi ülkelerde uluslararası ilişkiler uzmanı, 

Tıp alanında nerdeyse “Profesörlük” makamına ermiş,

Siyaset biliminde doktora yapmış,

Salgın hastalıklar konusunda yanlışlıkla bilim kuruluna alınmamış,

Terör konusunda master yapmış, özelikle FETÖ konusunda derine dalmış,
Daha yeteneklerini saymakla bitiremeyeceğimiz asrımızın son “mütefekkiri” Nagehan Alçı, Ülkemizin eğitim-öğretim durumu ve öğretmenlerimiz hakkında da nasıl bir “deha” olduğunu son makalesinde gösterdi.

Bu değerli hanımın son makalesine katkıda bulunmak için, bu süreçte öğretmen olmanın bazı detaylarını açıklamak isterim;

Tüm dünyanın ortak sorunu durumuna gelmiş olan yeni tip koronavirüsün yayılmasını yavaşlatmak amacıyla, 14 Nisan 2020 tarihine ait verilere göre, 192 ülkede örgün eğitime tamamen ara verildi. 

Bu durum dünya genelinde ilköğretim ve ortaöğretim kademelerinde 1,2 milyar öğrenci ile 63 milyon öğretmeni doğrudan etkiledi. 

Türkiye’de, örgün eğitime 16 Mart 2020 itibarıyla ara verildi ve 23 Mart 2020’de uzaktan eğitime başlandı. 

Uzaktan eğitim,  Eğitim Bilişim Ağı (EBA) ve televizyon kanalları ve şu an internet üzerinden canlı ders olarak yürütülmektedir.

Bu süreç; öğrenciler, öğretmenler, veliler, karar alıcılar ve uygulayıcılar başta olmak üzere eğitimin tüm paydaşlarını doğrudan etkilemekte. 

3 çocuk babası olarak ben bu sürecin en detayına kadar içinde olan biri olarak söylüyorum ki, sürecin çilekeşleri 1. Derecede öğretmenler, öğrenciler ve annenlerdir.

Her şeyde uzaman gazeteci annelere “rahata alıştılar”  diyemediğine göre öğretmenler üzerinden bir değerlendirelim bakalım nasıl rahatta alışmışlar;

-Her şeyden önce süreç başlayınca öğretmenler, uzaktan eğitim sürecinde çocukların yalnızca akademik başarıları ile ilgilenmenin dışında, psikolojik durumlarını da gözetmeye mecbur kaldıkları bir sürece girdiler. Kimsenin aklının ucundan geçmeyen bir durumla karşı karşıya kalan öğrenciler alışık oldukları okul ortamından, öğretmenlerinden ve arkadaşlarından ayrı kaldılar; sokağa çıkamadılar, en sevdikleri teneffüsleri yaşayamadılar... Öğretmenler bu yeni koşullarda öğrencilere –onlarla yüz yüze bile gelmeden– nasıl destek olacaklarını keşfetmeleri ve kısa sürede olaya adapte olmalarına gazeteci “rahatlık” diyorsa bu onun “dehasındandır”

-Bu süreçte bilgisayar ve uzaktan eğitim programlarını konusunda kendilerini öğrenci konumunda bulan öğretmenler, bu eksikliklerini en kısa zamanda gidererek; hiçbir çocuğu dışarıda bırakmadan, kapsayıcı bir eğitimin anlayışı ile tüm çocukların gereksinimlerine yanıt verecek biçimde ellerinden geleni en az 6 saat boyunca yapmalarına malum gazeteci “rahatlık” diyorsa bu onun “dehasındandır” 

-  Öğretmenin örgün eğitim sürerken eğitimi kapsayıcı kılmak için kullandığı araçların, uzaktan eğitim sürecinde geçerliliğini yitirmiş, üstelik bilgisayar ve internet erişiminin kısıtlı olması nedeniyle veya çocukların evde bakımlarını üstlenen kişilerden yeterli desteği alamamaları nedeniyle bazı öğrencilerin eğitime erişememesine elinden gelen desteği bir bire bir uzaktan eğitim şeklinde veren ve 6 saatlik mesaisini neredeyse 10 saate çıkaran öğretmenlerin geçirdiği sürece “rahatlık” diyorsa “eğitim bilimcisi” gazeteci bu onun yine  “dehasındandır” 

- Bir yandan, öğretmenlerin dijital araçları etkin biçimde kullanmak için kendi eksikliklerini yok etme çabası, diğer yanda  da hayatında tablet görmemiş, zoom nedir bilmeyen valileri bu sürece katma çabası her halde mahalle muhtarına kalmadı. O süreçlerde de öğretmen çok “rahattı” 

Öğretmenlerin bu sürece hazırlıksız yakalanması, deneyimlere ulaşması ve “rahatlıkları” konusunda okadar örnek verebilirim ki,  “deha” gazetecinin rahatı yine bozulmaz.

Aslında biz verililer 23 Mart’ta, tam da Türkiye’de uzaktan eğitimin başladığı gün, Türkiye’deki öğretmenlere ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu, onların hayatımızda ki önemini yeniden keşfettik.

Malum “deha” o yazıyı kaleme almadan önce keşke her hangi bir öğretmenin canlı ders programında yanında olsaydı ve süreci önemsemeyen aileler yüzünden; uykudan yeni kalkmış, pijamaları ile derse giren,  kamera karşısında yemek yiyen vs… öğrencilere eğitim vermek isteyen öğretmenlerin ne kadar “rahat” olduklarını bir gözlemleseydi.

Bu “deha” sahibi gazeteci cümle kurmadan önce biraz pedagojik araştırma yapsaydı öğretmenler için asıl rahatlığın okulda olmak olduğunu anlardı.

Zira okulda internetten kopma yok, ekran karşısında göz yorma yok, çocuğuna ders kopyası veren veli yok, pijama ile derse giren çocuk yok, çocuk derste iken arkada sigara içine baba, dedikodu yapan anne yok…  

 Sonuç olarak; Tüm dünyada olağan üstü değişen koşullara öğretmenlerimiz hızlıca uyum sağlamışlardır. Eğitimin niteliğinin zor koşullara karşın onlar ellerinden geleni yapmışlardır, yapmaya da devam etmektedirler. İnanın bana okulların bir an önce açılmasını en çok onlar arzu etmektedirler.

Ne olur ALÇI Hanım bari ülkemizin en çok ihtiyacı olan eğitim konusunda “deha” olma.

Bırak eli öpülesi insanların ahını alma.



 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selçuk DÜZGÜN Arşivi