Selçuk DÜZGÜN

Selçuk DÜZGÜN

Türkmen Bey de uçmağa vardı!

Türkmen Bey de uçmağa vardı!

1960’lı yıllar…

Kıbrıs’ta Rum ve Yunan ikilisi kurdukları EOKA adlı terör örgütleri ile Türklere karşı katliamlara başlamışlar ve ENOSİS’i gerçekleştirmek istiyorlar.

Bu katliamlara “dur” diyecek Türkiye henüz ayağa kalkmamış bir devlet ve gücü Kıbrıs’a kadar ulaşmıyor.

Bir şeyler yapma gücünü Kıbrıs Türkü harekete geçiriyor ve  kendilerini savunmak için TMT’yi kuruyordu...

Dünyada enderi az olan bu gizli savunma örgütüne üye olma çok zordu.
Zira “iki kişinin bildiği sır değildir” cümlesi bu örgütten üretilmiş bir cümleydi.

TMT yemini veren insanların sayısı ise oldukça azdı ve  TMT’ye giriş bir tanıdık kanalı ile olurdu. 

TMT bir arı kovanı örgütlenmesi gibiydi “Oğul “ denilen alt gruplardan başlar Kovanbeyi’ne kadar giderdi.

O oğlun başında olanlar bir yukarıyı da bilebilirdi. Başkasını bilemezdi. Güzel bir yapılanma vardı. Yapılanma bu şekilde olduğu için TMT fazla bir fire vermedi.

Bu örgüte üye olmak için tanıdık bulmak şattı.

İşte Vural Türkmen bu örgüte ilk girenlerden ve bütün sırlara vakıf olmasına rağmen az konuşanlardandı.

Oda rahmetli oldu.

Arkasında Un Fabrikası destanı kaldı.

Peki neydi UN FABRİKASI DESTANI?

1963 olaylarında Kumsal bölgesinde Un fabrikası üzerindeki Rum mevzi kurmuş ve bütün şehri buradan kontrol ediyorlardı. 

Onları susturmak gerekiyordu.

Vural Türkmen,  Yılmaz Bora, şehit Tuncer Hasan, şehit Aziz Rüstem ve Dökmeci Muhip bunun için görevlendirildi. 

Görevleri gidip oradaki silahlı Rumları susturmak, etkisiz hale getirmekti. 
Lefkoşa Ortaköy bağlantısını kestikleri için o mevziinin etkisiz hale getirilmesi gerekirdi. 

Bu aslında imkansız bir görevdi. Binanın etrafında iki metrelik duvar vardı ve bina da 8 katlı bir binaydı. 

Ama Vural Türkmen ve silah arkadaşları bunu başardılar.
Oraya 5 kişi gitmişlerdi sadece ikisi geri döndü.

Yılmaz Bora ve Vural Türkmen.
Türkmen ağzımdan vuruldu. Üç dişi kırıldı. Kurşun dik geldiği için çakılıp ağzımda kaldı.

Yılmaz Bora da elindeki sten sayesinde kurtuldu. Stene vuran kurşunlar sekti ve parmağı ile omzundan vuruldu. 

O günü Türkmen  şöyle anlatmıştı “Ben ve Yılmaz Bora yaralı diğer üç arkadaşımız ise şehit olmuştu. Hemen karargaha gidip sancaktara durum raporu verdik. Şemsi Kazım Apartmanı’nın hemen yanında babamlar kalıyordu.

Babam da o sırada evden çıkmış Şemsi Bey’e ne olup bittiğini sormak için apartmana doğru gidiyordu. Ben ağzımdan vurulduğum için yüzüm şişmiş tanınmayacak bir haldeydim.

Babam bizi görünce “Ne oldu oğul, sen de mi vuruldun” diye sordu. Ama “oğul” derken beni tanımamıştı. Ben de ona “Evet baba” dedim. Ama beni tanımadı. Eve gittiğinde anneme “Birini gördüm vurulmuş, bizim Vural’a benziyordu” demiş. Annem de ona, “Ne arar bizim Vural onların içerisinde” demiş.

Hikaye burada bitmiyor!...
Asıl operasyon bundan sonra başlıyor.

Hastaneye giderler, orada doktorlar müdahalelerini yapar ve tedavi için  Türkiye’ye gönderilmeleri gerektiği söylenir.

Oysa Türkiye’ye gitmelerini gerektirecek bir durum yoktur.

Aslında o halleri bile bir görev meselesidir.

Türkmen o olayı aynen şöyle anlatır “Doktor Kaya Bekiroğlu Türkiye’ye ağzı dili laf yapan birilerinin gidip orada Kıbrıs’ta olup bitenleri anlatması gerektiğini söyledi.

Bunu benim ve Yılmaz Bora’nın iyi bir şekilde yapacak kişiler olduğumuzu belirtti. Bana belimden vurulduğumu ve belimi alçı içine alacaklarını söylediler. Bu arada sarı zarflar hazırlanmıştı. Bu sarı zarflar alçıların içerisine konuldu.

Sarı zarfların her biri Türkiye’de bir gazeteye verilecek şekilde hazırlanmıştı. İçinde Kumsal baskını ve o günlerde Kıbrıs Türkü’nün yaşadıklarını belgeleyen haber ve fotoğraflar vardı. Ankara’dan gelen Türk uçağına bizi koydular.

Ben öyle bir sarılmıştım ki kımıldanamıyordum. Uçakta bir binbaşı ve hemşire vardı. Ankara’ya yaklaşınca ben kalktım. Uçaktakilere durumu anlattım. Hemen alçılar açıldı ve içinden zarflar çıkarıldı. Bizi orada Ankara Hastanesi’ne götürdüler.

Ankara Hastanesi’nin önünde Kıbrıs’tan yaralılar gelecek diye müthiş bir kalabalık toplanmıştı. Bizi hastaneye götürüp yatırdılar. İnönü ziyarete geldi. Bizimle beraber giden bir başka arkadaş daha vardı. O arkadaş İnönü’yü görünce, “Sayın İnönü eğer senin damarında zerre kadar Türk kanı varsa Kıbrıs’a müdahale edersin” dedi.

İnönü döndü bu arkadaşa ve “Merak etme, merak etme gün gelecek o da olacak” dedi. 

İşte bu olay sırasında Türkmen ve Vural’ın getirdikleri belgeler ile dünya kamuoyuna adadaki katliamlar servis edildi ve 1974’e giden yolun ilk ateşi orada yakıldı.

O ateşin kahramanı benimde elini öpme şerefine erdiğim TMT’nin efsanevi üyesi, Kıbrıs Mücahitler Derneği Başkanı Vural Türkmen hakkın rahmetine kavuştu.

Bize verdiği sırları ile ufkumuzu açtı, vermediği sırlar ile TMT’li gardaşlarına  kavuştu.

Ruhu şad, mekânı Cennet olsun.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selçuk DÜZGÜN Arşivi