Sürecin Ortak Adı Yok, 4'ncü Muhatabı Da Gizli!
Devlet Bahçeli’nin mecliste yaptığı çağrıdan beridir kamuoyunda sistematik bir şekilde işlenen “Terörsüz Türkiye / PKK silah bırakacak” söyleminin gerçekte halkı sürece hazırlamak için başvurulan algı yönetimi olduğunu bizzat sürecin muhatapları açıkça ortaya koydular.
Ancak tarafların sürecin adını belirlemekte bile anlaşamayacaklarına “Öcalan’ın Çağrısını Kim, Nasıl Okuyor?” başlıklı, 4 Nisan 2025 tarihli makalede dikkat çekmiştim.
Yaklaşık dört ay önce yazdığım aynı makalenin ayrıntısında “İlerleyen zamanlarda Terörsüz Türkiye sloganı, PKK’nın da kabul edebileceği bir slogan ile değiştirilirse şaşırmayın.” demiştim.
İki tarafın da kabul edeceği ortak bir isim henüz belirlenmedi ancak AKP ve MHP sürecin adını “Terörsüz Türkiye” olarak belirlerken muhatabı DEM ile PKK ise “Barış ve Demokratik Toplum Süreci” adı altında kamuoyu oluşturmaya çalışıyor.
Süreci hangi isim adı altında yürütecekleri konusunda dahi uzlaşı sağlayamayan tarafların kritik konularda uzlaşı sağlamaları pek de mümkün görünmüyor. Ancak PKK’nın taleplerinin koşulsuz yerine getirilmesi durumunda uzlaşı sağlanabilse de ilerleyen zamanlarda bu da yeterli olmayacaktır. Çünkü Büyük İsrail Projesi amacına ulaşana kadar Ortadoğu’da PKK’ya verilen rol ve görevler devam edecektir.
AKP-MHP, kamuoyunda “Terörsüz Türkiye” sloganı üzerinden PKK’nın silah bırakacağını işlerken rol ve yol arkadaşları PKK ile DEM ise AKP’yi yalanlayan açıklamalarda bulunmaya devam ediyorlar. Bu açıklamalar PKK’nın silah bırakacağına dair siyaset içi söylemlerin yalan olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Hepinizin de hatırlayacağı üzere Süleymaniye’de ki yani Kürdistan bölgesel yönetimi kontrolünde ki Cesana Mağarası’nın önünde sembolik olarak muhtemelen eski ya da bozuk 30 kadar hafif silahı tencere de yakarak imha ettiler. Kırma, parçalama gibi başka türlü imha etme yöntemleri varken tencerede silah yakmak alışılagelmiş bir yöntem olmadığı gibi normal karşılanacak bir eylem de değildir. Böyle bir yöntemi tercih etmesinin nedeni ateşin kendileri açısından yeniden doğuşu, zaferi temsil ediyor olmasıydı.
Bu eylem AKP çevresince “PKK silah bırakmaya başladı” şeklinde yorumlanıp kamuoyunda işlenirken PKK ise kamuoyuna “teslim olmadık, zaferimizi ilan ediyoruz veya yeniden doğuyoruz” mesajını verirken aynı zamanda da Türkiye cumhuriyeti devletine meydan okumuşlardır.
Doğru ve gerçekçi olan da PKK’nın verdiği bu mesajdır. AKP ise vereceği tavizlerin üzerini kapatmak için tamamen kamuoyunu manipüle edecek gerçek dışı söylemlere yönelmiştir. Bu nokta da bir de hatırlatmada bulunayım; PKK’nın silah yakması ile Türkiye’de ki yangınlar arasında doğrudan veya dolaylı bağlantılar var mı? Varsa nelerdir? Gibi benzer sorunların yanıtlarını ayrı bir makalede kapsamlı bir şekilde yeniden ele alacağım.
ÖRTÜLÜ MESAJLARDA GİZLENEN GERÇEKLER?
İktidar ile ortağı, PKK’nın silah bırakacağına dair söylemini kamuoyunda yayınlaştırmaya çalışırken PKK ile DEM ise silah bıraksalar bile yarın başkalarının silahlanacağı yanıtını veriyor. PKK’nın bu söylemi örtülü olduğundan yeniden okuması yapılmadan ne demek istediği anlaşılmaz.
Örtüyü kaldırdığımızda altından; Öcalan’ın tecridinin kaldırılması yani serbest bırakılması, çift dilde eğitim, tıpkı Irak’ın kuzeyi Süleymaniye’de oluşturulan Kürdistan Bölgesel yönetimine benzer Güneydoğu’da özerk yönetimin oluşturulması, PKK militanlarına özel düzenlemeyle pişmanlık yasasına tabi tutularak topluma entegre edilmesi, cezaevinde ki tutukluların serbest bırakılması gibi bir dizi talepler çıkmaktadır.
Bunlar yerine getirilmediği sürece kimsenin kendilerinden silah bırakmasını isteyemeyeceğini açıkça beyan ediyorlar. Hatta daha da ileri giderek AKP’nin kamuoyunda PKK’nın Dhok ile Hewler’de silah bırakacağına dair söylemlerinin tamamen boş konuşmalar olduğunu, kimsenin kendilerine silah bırakma konusunda baskı yapamayacağını da açıkça dile getirerek AKP’yi yalanlıyorlar.
Bu açıklamaların satır aralarında gizlenen önemli başka bir detay daha vardır ki o da “biz bırakırsak başkaları silahlanır” imasıdır. Bu söylem PKK’nın var olmadığı gerçeğine işaret etmektedir. Çünkü kurulduğu yıldan itibaren Ortadoğu’daki gelişmeler dikkate alınarak yeniden yapılanan örgüt, Öcalan’ın yakalandığı 1999’dan itibaren de yine onun çağrısıyla örgüt yapılanmasında ve adında değişiklikler yapılmıştır. Öcalan, AKP’nin iktidara taşındığı 2002 itibariyle ve yine onun onayı ile İmralı’da tutuklu bulunduğu cezaevinden talimatlar, direktifler göndererek örgütü yönetmeye devam etmiştir.
AKP’nin iktidara taşındığı 2002’de kendini ilk defa fesheden PKK’nın (Kürdistan İşçi Partisi), KADEK (Kürdistan Demokratik ve Özgürlük Kongresi) adı altında yeniden kurulması anlamlıdır. Kandil dağında 360 üyenin katılımıyla 9. Kongrenin yapıldığı 27 Ekim 2003’te bu defa KADEK feshedilerek KONGRA-GEL (Kürdistan Halk Kongresi) adıyla yeni bir yapı oluşturularak varlığını sürdürmektedir. Yani gerçekte PKK yoktur, bu isim sembol olarak kullanılmaktadır. Gerçekte var olan ise KONGRA-GEL’dir.
Bu kongrede ayrıca egemen devletlerle barışçıl çözüm politikası izleme kararının yanı sıra Kürtlere ait anayasa vurgusu yapılarak “Demokratik Haklar Bildirgesi” hazırlanmıştır. PKK’nın HEP adıyla 1991’de oluşturmaya başladığı siyasi çatısı da kurulduğu tarihten itibaren aynı yolu ve stratejiyi izlemiştir. HEP ile oluşturulan siyasi çatı HADEP, BDP, HDP gibi birçok defa isim değiştirmiş ve son olarak DEM adı altında faaliyet yürütmeye başlamışlardır. PKK’nın örgütsel yapısından, geçirdiği değişim sürecine ve açılım döneminde Kuzey Irak’ta ki PKK kamplarına ve bu kampların kapatılması hususunda AKP’nin Mesut Barzani ile Celal Talabani aracılığıyla PKK’ya gönderdiği mesajlara kadar birçok konuyu “Kemalist Devletle Hesaplaşma” kitabımda daha kapsamlı olarak ele almıştım.
SÜRECİN GERÇEK 4’NCÜ MUHATABI KONGARA-GEL’DİR
Sürecin muhatapları her ne kadar PKK üzerinden veya onun adına açıklamalarda bulunuyor olsalar da AKP’nin muhatabı PKK değil, KONGRA-GEL yani Kürdistan Halk Kongresidir. Ancak bu gerçeğe rağmen söylemlerini yine de PKK üzerinden sürdürmesinin nedeni PKK’nın tüm taleplerinin karşılanmadan silah bırakmayacağı gerçeğini ört bas etmek içindir.
Meseleye bu gerçeklerden baktığınızda örgüt adına yapılan “biz silah bıraksak da başkaları silahlanır” ifadesinde ki mesaj rahatlıkla anlaşılacaktır. Başkalarından kasıtları da sembol isim olarak kullandıkları PKK’nın gerçekte KONGRA-GEL olarak varlığını devam ettiğidir.
Süreçte yeni adı üzerinden değil de sembol isim PKK üzerinden yürütüldüğünden silah bırakma, KONGRA-GEL’i kapsamamaktadır. Bu gerçekten baktığınızda, emperyalizmin askeri eğitim verdiği, tırlar dolusu cephane ve ağır silahlarla donattığı örgütün ilerleyen zamanlarda KONGRA-GEL adıyla eyleme geçmesi durumunda kamuoyunun “PKK’nın silah bırakacağı yalanmış” şeklinde ki eleştirisine örgüt “PKK kendini 2003’te zaten feshetmişti. Biz PKK değil KONGRA-GEL”iz şeklinde yanıt vererek itirazları, eleştirileri ve hatta suçlamaları bile AKP’ye yöneltebilecektir.
Biz silah bıraksak da başkaları silahlanır imasının altında yatan gerçek budur.
PKK’nın yeni adını aldığı KOGRA-GEL’in 12. Kongresinde ayrıca dikkat çeken ve benim de ısrarla üzerinde durduğum konuyu teyit eden önemli bir ayrıntı var.
Mayıs 2025’te yapılan kongrede devletsiz toplum yani öz yönetim, özerkliğe dayanan bir siyasi ideoloji benimsenmiş ve Türkiye, İran, Suriye ile Irak’ta oluşacak Kürt yapılanmasında Kürtlerin bir araya gelerek kendi federasyonlarını oluşturacakları bir model benimsenmiştir.
Bu birleşmenin gerçekleşmesi durumunda bir de üst konfederasyon oluşturulması kararı alınmıştır. Bu karar, defalarca dile getirdiğim BOP’un dört parçalı Kürdistan modelidir ve büyük İsrail projesinin de temelini oluşturmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.