"AK muhalefet"in hedefinde Erdoğan var: "Bilgisiz ve samimiyetsiz"

"AK muhalefet"in hedefinde Erdoğan var: "Bilgisiz ve samimiyetsiz"

Davutoğlucu Etyen Mahçupyan AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “bilgisiz ve samimiyetsiz” dedi.

Davutoğlu’na desteğiyle bilinen ve kamuoyunda Davutoğlucu medya diye isimlendirilen AK Parti’nin “iç muhalefeti” Karar Gazetesi’nin yazarı eski Başbakanlık Başdanışmanı Etyen Mahçupyan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı isim vermeden eleştirerek “Tek devlet, vatan, millet, bayrak yaratmanın marifet olduğunu sanıyor. Ama ya bilgisizlik hakim ya da samimi davranılmıyor...” diye yazdı.

Etyen Mahçupyan’ın Karar gazetesindeki köşesinde yayınladığı yazısı şöyle:

“Cemaatçilik, toplumsal tarihimizin ana olgularından biri. Osmanlı düzeni, her biri kendi inancı, hukuku ve yaşama biçimi farklı cemaatlerin yan yana ve neredeyse birbirine değmeden yaşayabilmeleri idealine dayanmaktaydı. Kritik nokta bu cemaatlerin devlet nezdinde eşdüzeyli değil hiyerarşik bir eksen üzerinde yer almasıydı. Diğer deyişle cemaatlerden biri devlete ‘en yakın’, dolayısıyla devlet nezdinde en makbul olandı…

***

Cumhuriyet’e geçiş, heterojen cemaatler dünyasını pratikte ortadan kaldırdı. 19. Yüzyıl sonlarında hala toplam Anadolu nüfusunun yarısını oluşturan Rumlar, Ermeniler ve Süryaniler tehcir edildiler, öldürüldüler, mallarına el kondu ve hayatta olanların da geri gelmeleri engellendi. Geçici bir süre için toplum Sünni cemaatle kendini gizleyen Alevilerden ibaretmiş gibi gözüktü. Ancak Tanzimat sonrası hukuki zemin bulan modernleşme cereyanı, yeni bir ‘birey’ kategorisi ve hayat anlayışı da geliştirmekteydi. Bu doğal bir kültürel açılımdı ve uç konumları dışarıda bırakırsak, kendine özgü olası bir sentezin habercisi olarak yorumlanabilecek özellikler sergilemekteydi. Diğer deyişle hem Müslüman hem modern olmanın imkanları yeşermeye başlamıştı.

Ne var ki Balkan ve 1. Dünya Harpleri sonrası, İttihat ve Terakki örgütünün ideolojik hükümranlığı ağır bastı. Modernliğin relativist anlayışı değil, otoriterlik eğilimi galebe çaldı ve Türk milliyetçiliği hakim ideoloji olma yolunda ilerledi. Cumhuriyet ise bu ideolojiyi, devlete sahip olan kadronun meşruiyetini sağlayan laiklik ile mezcetti ve yeni bir makbul vatandaş ve cemaat yaratıldı.

Böylece Osmanlı’nın cemaatler hiyerarşisi Cumhuriyet’te de devam eti. Ama ilkinde tepede Sünni/Hanefi cemaat varken, ikincisinde hiyerarşinin tepesine laik cemaat yerleşti. Tek parti yılları ve sonrasında ordunun ideolojik referans olarak görülmesi ve ‘devletin asli sahibi’ haline gelmesine paralel olarak, iki cemaat birbirine tamamen yabancılaştı. Ortaya, birbirini anlamayan, hatta ilgilenmeyen, diğerini sadece tarihsel/ideolojik/kimliksel bir düşman olarak algılayan ve siyaseti iç dünyalarındaki husumetin dışa vurumu olarak yaşayan iki büyük cemaat çıktı…

Türkiye’nin temel meselesi budur. Bizler cemaatçiliği aşamamış, ‘toplum’ olamamış bir halkız… Oysa AK Parti’nin ilk on yılı bu duruma bir neşter vurmuştu. Tarihsel açıdan çok kısa bir zaman içinde cemaatlerin çeperlerinde bireyselleşmeler, iki cemaat arasındaki ‘boşlukta’ melezleşmeler, aynı aile yapısı içinde farklı kültürler oluşmaya başladı, parçalı yaşanabilen dindarlıklar ve laiklikler mümkün hale geldi ve Türkiye halkının olgunluğu bu dönüşüme hazır olduğumuzun işaretini verdi.

***

Ne yazık ki 2013 sonrasında başlayan ‘tedirginlik’ AK Parti’yi birkaç yıl içinde bambaşka bir noktaya savurdu. Makro zeminde devlete yakınlaşma, mikro zeminde ise kültürel cemaatçilik öne çıktı. İslami kesime devletle barışmaları karşılığında yeniden hiyerarşinin tepesindeki cemaat olabilecekleri ihsas edildi… Şimdi birçok kişi Türkiye’nin ‘tek’ toplum olup olamayacağını yeniden tartışıyor. Bunun siyasetle olma ihtimali çok zayıf. Çünkü AK Parti, kısa vadeli iktidar hedefine kitlenmiş durumda ve her seçimin bir referandum haline gelmesiyle ‘ya hep ya hiç’ stratejisi içinde davranıyor. Muhalefetin ise ne gücü, ne de böyle bir vizyonu var…

‘İki Türkiye’nin tarihe gömülmesi ancak sosyolojik dönüşümle olabilecek ve herhalde birkaç nesle daha muhtaç olacak. Bu gerçekleşmeden de, bu ülke hiçbir zaman hayal ettiği o ‘güçlü’ ülke haline gelmeyecek ve hiçbir zaman gerçek bir demokrasi olamayacak.

Siyaset erbabı tek devlet, vatan, millet, bayrak yaratmanın marifet olduğunu sanıyor. Ama ya bilgisizlik hakim ya da samimi davranılmıyor... Çünkü esas marifet tek toplumu yaratabilmek ve galiba siyasetçilerin asıl istemediği de bu.”

siyasetcafe.com

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.