Bozkurtlar susunca meydan köpeklere kaldı!

Bozkurtlar susunca meydan köpeklere kaldı!

MHP’den Genel Başkan adaylığı ortaya çıkınca ilk Meral Akşener’e Latif Erdoğan denilen FETÖ itirafçısı sözde gazeteci Latif Erdoğan atmıştı bu ilk iftirayı. Kaseti var diye!

 

Meral Akşener’e muhalif olan, onu sevmeyen, istemeyen pek çok genel merkez yanlısı bu “iftiraya” mal bulmuş gibi atlamıştı. Pek çoğu da suskun kalarak “gizli-açık” bir onaylama içinde olmuştu.

 

Türkiye’nin içine düştüğü şartlar içerisinde bu tür alçak iftira ve şantajlar, değer yargılarını ve dava reflekslerini yitirmiş birilerine artık çok normal gelebilir. Ancak, Türk milliyetçiliği davasına inanmış bir ülkücünün bu türden aşağılık yaklaşımları kabullenmesi mümkün değildir.

 

Tıpkı MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye yönelik yine bir aşağılık ifadenin dillendirilmesini asla kabul etmeyeceği gibi.

 

Şimdi kendisini “ülkücü” diye nitelendirilen bir gazeteci, MHP Lideri Bahçeli’ye yönelik aşağılık sözler ve iftiralarla saldırıya geçti.

 

Hayatım boyunca kimsenin “ülkücülüğüne” karşı bir ifadem olmadı. Ülkücünün eskisini yenisini hiç tartışmadım. Hareketimizin kurucusu olan merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’ten öğrendiğim ülkücülüğümü yaşamaya çalıştım. “Büyüğümü saydım, küçüğümü sevdim” yani.

 

Ancak, yazdığı kitabı satacağım diye, MHP’lilere, ülkücülere, Ülkücü kuruluşlara, Ülkücü Hareketin insanlarına, büyüklerine, küçüklerine “hunharca” saldıran böyle bir aşağılık tip hiç görmedim.

 

Kendisi de “sözde” ülkücü imiş.

 

Öyle diyor.

 

Be ahlaksız, iftiracı, töresiz adam... Hangi edep, hangi ahlak, hangi töre ile ülkücülüğünü gösterdin ve yaşadın da “ülkücülüğü” kendine layık gördün bilmiyorum.

 

Ama Sabahattin Önkibar efendi, senin ülkücülüğün “ülkücü hareketin” dedikodusunu yapmaktan ve ülkücüleri “kaset-maset” sözleriyle aşağılamaktan ibaretse “ülkün ne ki, ülkücülüğün ne olsun” deme hakkına tüm ülkücüler adına sahibim.

 

Aslında senin gibi müsveddelerin çok olduğu bu ülkede gerçek ülkücülerin “suskunluğu” sana bu cesareti veriyor biliyorum.

 

Ancak; senin gibi bir müfteriye Sayın Bahçeli de dahil hangi ülkücü için olursa olsun cevap vermek benim en büyük ülkücülük namusumdur.

 

Biz ülkücüler; MHP’yi de, liderini de eleştirebiliriz. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin uygulama ve tutumlarını haklı bulmayabiliriz. Karşı da çıkabiliriz.

 

7 Haziran 2015 Seçimlerinin sonrasında özellikle geliştirdiği politika ve açılımlar nedeniyle ve  Başkanlık Sistemi karşısındaki görece  “teslimiyetçi” tutumunu en fazla eleştirenlerden ve karşı çıkanlardan birisiyim.

 

Tüm eleştirilerimi ve değerlendirmelerimi hep “edep” ve “ahlak” ölçüleri içerisinde yaptım.

 

Başkanlık sistemi için gerekli olan anayasa değişikliği konusunda MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “evet” açıklamasını bir Türk milliyetçisi olarak kabullenmem mümkün değildir.

 

Başkanlık Sistemi’nin Türkiye’yi parçalanmaya ve bölünmeye götürecek çok büyük bir planın parçası olarak görüyor ve değerlendiriyorum.

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri üzerine kurulduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin “anlamsızlaştırılmasını” devletimizin varlığı ve birliğine yönelik en büyük tehdit olarak görüyorum.

 

Bir Türk Milliyetçisinin ve ülkücünün ister milletvekili ister sıradan birisi olarak böyle bir planı desteklemesi bana göre düşünülemez ve kabul edilemez.

 

AK Parti ve MHP’nin birlikte hareket ettiği Başkanlık Sistemi konusunda CHP’nin de üstü örtülü bir “kabullenme içerisinde” olduğu değerlendirmesindeyim.

 

Sonuçta iki partinin kalacağı bu sistemden en karlı çıkacak olan ikinci parti CHP olacaktır ve MHP ya kapısına kilit vuracak, ya da iki parti arasında paylaşılarak eriyecek, bir tabela partisi haline dönüşecektir.

 

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin elindeki bilgi, belge ve değerlendirmelere vakıf değiliz. Sayın Bahçeli bu başkanlık meselesinin gerçekleşmesini “Devletin Beka meselesi olarak” görüyor. Bizim gibi düşünen Türk Milliyetçileri ve ülkücüler de Başkanlığın geçmesi durumunda “Devletin bekasını” ortadan kaldıracağına inanıyor.

 

Sayın Bahçeli’de “Devletin bekası” konusunda biz ülkücüleri ve Türk Milliyetçilerini aydınlatmak için herhangi bir girişimi ve ihtiyacı hiç oluşmadı. "Liderlik kültü"nün arkasına sığınarak, “Ben biliyorum, ben görüyorum, arkama düşün, bana inanın” dedi.

 

Türkiye’nin önünde böylesi tehlikeli bir yol ayrımı var iken, Sayın Bahçeli’nin ülkücülere yönelik “ketumluğu” üzerine bir "gelecek" inşa etmemiz mümkün değildir.

 

Türkiye’yi bir oldu bitti ile kendilerinin belirledikleri milletvekilleri üzerinden Başkanlık Sistemi çerçevesinde Meclis’i lağvetme gayretlerini tarih elbette yargılayacaktır.

 

Halkına bir şey söylemeden, tabanına açıklamalarda bulunmadan, tartışılıp konuşulmadan, Türk Milliyetçilerini ve ülkücüleri kendi “malı” zannederek, Erdoğan sempatisi veya düşmanlığı temelinde Türkiye’nin kaderini kimse çizemez.

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ne kadar güçlü olursa olsun “bir kişinin”, çoluğu çocuğuyla, damadıyla idare edemeyeceği kadar büyüktür. Tıpkı, MHP Lideri Sayın Bahçeli’nin de, Türk Milliyetçilerini ve ülkücüleri “Bilge Lider” sıfatına sığınıp, idare edemeyeceği gibi.

 

Bunlar memleket meseleleridir. Ciddi konulardır. Devlet yönetmek ciddi bir iştir ve ciddi insanların işidir. Türk milliyetçileri ve ülkücüler de ciddi insanlardır.

 

MHP’nin uyguladığı politikalar nedeniyle Türk Milliyetçileri ve ülkücüler parti yönetiminde hiçbir zaman hak ettikleri yerleri bulamadılar. Sayın Bahçeli, bugün karşı çıktığı ve eleştirdiği, kendisine muhalefet eden pek çok unsuru ülkücülerden değil, başka siyasi partilerden “toplamıştı”. Bu toplama siyasetçiler Bahçeli’nin kendilerini “aday” yapmadıkları ilk gün “ülkücülerin bu derin yarasını” kullanarak, kendisine karşı bayrak açıverdiler.

 

MHP Lideri Sayın Bahçeli, kendisinin ülkücülüğünü “yeterli” görerek, yanına ve MHP yönetimine başka ülkücüleri, Türk milliyetçilerini almak istememiş olabilir. Bizim gibi Türk Milliyetçileri ve ülkücüler de Sayın Bahçeli’nin bu “uzaklaştırmasına” karşı sağlıklı bir tavır ve karşı duruş geliştiremeyerek ortaya çıkan muhalefet hareketindeki “garipliklere” ve “yetersizliklere” neden olmuşuzdur.

 

Bunlar doğrudur.

 

Burada ortaya çıkan tablonun tüm suçunu Sayın Bahçeli’ye yüklemek bana göre işin kolayına kaçmaktır.

 

Bugün, Sabahattin Önkibar, Latif Erdoğan gibi müptezellerin ulu orta hakaret, iftira, şantaj ve tezgahlarının suçu hepimizindir.

 

Sayın Bahçeli, MHP Genel Merkezi tüm Türk Milliyetçileri ve ülkücüler bu konuda bence aynı derecede vebal altındayız.

 

Şimdi ne düşürsek düşünelim. Birbirimize ne kadar kızarsak kızalım. Bu Sabahattin Önkibar gibi iftiracı provokatör aşağılığa karşı ortak bir tavır geliştirmek zorundayız.

 

MHP Lideri Sayın Bahçeli’nin şahsında tüm ülkücülere ve Türk Milliyetçilerine yönelik iftira ve aşağılık iddiaların sahibi bu çukuru sırf Bahçeli’ye karşı olmak adına paylaşan herkes Türk Milliyetçiliğinden ve ülkücülükten asla nasibini almamıştır. Eğer Türk Milliyetçisi ve ülkücü olduğunu iddia ediyorsa da, bir an önce “Titreyip kendine dönmelidir.”

 

Daha önce Sayın Meral Akşener’e atılan iftiraya karşı olan sessizliğimizi telafi edelim ve Sayın Devlet Bahçeli nezdinde tüm ülkücü camiaya karşı işlenen bu suçu lanetleyelim, tel’in edelim, suç duyurusunda bulunalım.

 

Bu adi adamın iftiralarına suskun kalmak, Türk Milliyetçileri ve ülkücüler için en büyük vebal ve suç olacaktır.


“Bozkurtların” susmadığını, meydanların “köpeklere” kalmadığını dünya ve Türkiye görsün. Görsün ki, bir daha hiç kimse “üç beş kitap satacağım” diye, böyle bir aşağılık girişimde bulunmayı aklından bile geçirmesin.

 

Sana ve senin gibilere bunları kusturmazsak eğer, “Gök girsin kızıl çıksın” Sabahattin efendi…

 

“Gök girsin kızıl çıksın”…

 

 

Hakan Sönmez siyasetcafe.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
25 Yorum