Celal Eren ÇELİK

Celal Eren ÇELİK

BİR FİLMİN SONU: AKP PİRAMİDİNİN ÇÖKÜŞÜ

BİR FİLMİN SONU: AKP PİRAMİDİNİN ÇÖKÜŞÜ

POLİMETRE isimli araştırma şirketinin yayınladığı son raporda “AKP’nin yapılacak ilk genel seçimler sonrasında varlığının fiilen sona ereceği” şeklinde çıkan sonuçlar kamuoyunda ses getirirken bu satırların yazarı olan bizi ise hiç şaşırtmadı.

Zira yazıp-çizdiğimiz tüm mecralarda yaklaşık 1,5 yıldır bunu söylemekteydik…

Ayrıca geçtiğimiz hafta içerisinde yandaş Güneş ve Star gazeteleri “mali nedenler” sebebi ile kapandı.

Birbirinden çok ayrı 2 başlık gibi gözükse de yukarıda yazdığımız gelişmeler birbiri ile “domino etkisi” ile sıkı sıskıya bağlı olaylardır.

Peki AKP’nin girdiği bu “Çöküş sürecinin” sebebi nedir, kaybedilen yerel seçimler bu süreci nasıl tetiklemiştir ve neden AKP’nin adeta “Şah damarını” kesmiştir?

 

***

 

"Muhafazakar" profildeki seçmen üzerindeki 17 yıllık siyasal dominasyonunu ve hegemonyasını kaybettiğini gören Erdoğan işte tam da bu nedenle ve gayet "bilinçli" olarak yine yerel seçimlerin hemen ardından İmam Hatipliler Derneği'nin Genel Kurulunda ilk çıkışını yapmıştır.

Direkt "kemik kitlesine" seslenen Erdoğan, "Dava adamlığı" vurgusu yaparken,kendi ağzı ile "Seçimlerden sonra sendika değiştirmeler başladı.Herkes bir tarafa savruluyor" sözleri ile tabandaki çözülmeyi de itiraf ederken, verdiği "Dava adamı" mesajı ile kendi kitlesi üzerinde ideolojik motivasyon ile yaşanan çözülme sürecine set çekme gayretine girmiştir.

Erdoğan'ın tespiti ve çıkışını konumlandırdığı kitle ilk etapta yanlış gözükebilir..Zira çözülme halen Erdoğan'ın mesaj verdiği "koyu muhafazakar-kemik AKP" seçmeninden değil, "kemikleşmeyen,konjonktürel AKP'li" seçmen profilinden başlamıştır.

Ancak Erdoğan siyasal süreçlerin “çözülme” aşamasında,bir "domino etkisi" yaratarak başlayan bu tip süreçlerin partilerin farklı seçmen katmanlarını tetiklediğini çok iyi bilen bir siyasetçidir.

O nedenle aslında kendince stratejik olarak doğru hamleyi yaparak kendi "kemik seçmen" tabanını başlayan çöküş ve çözülme sürecinde yaşanması olası bir "domino etkisinden" korumak için ön alma çabasındadır.

Zira önce MHP'ye geçen,sonrasında ise AKP’den ayrılan Davutoğlu ve Babacan’ın partilerine doğru geçişi yapacak olan "kaygan" seçmenin bir kısmını yeni politik hamleler ile geri getirebileceğini,geri gelmeyen kesimin yarattığı boşluğu ise farklı siyasal hamleler ile "telafi" edebileceğini düşünen Erdoğan, AKP iktidarının ana taşıyıcı kolonu olan "kemik seçmenine" bu domino etkisininin bir kere sirayet etmesi halinde ise bunun geri dönüşü olmayan bir "siyasal tasfiye" süreci başlatacağını çok iyi bilmektedir.

O nedenle direkt olarak öncelikle "kemik kitlesi" üzerinden mesajını vermiş ve kendi siyasal periferisini korumaya alma gayretine girmiştir.

 

***

 

AKP için yaşanan yerel seçim “Hezimeti” ise tam manası ile şah damarlarının kesilmesi anlamına gelmektedir. Ve bu yenilginin önümüzdeki süreçte AKP PİRAMİDİNİN yıkılışında oynayacağı kilit rol çok daha net anlaşılacaktır.

İşte bu nedenledir ki AKP üst yönetimi aradan 9 ay geçmiş olmasına rağmen bu yenilgiyi hala kabullenemeyen tabandaki kitlesel çözülmeyi engelleyebilmek adına ellerinden geldiği kadar zamana yayarak tabanına bu yenilgiyi kabullendirme ve tabanda yaşanan travmanın minimum hasar ile atlatılmasını hedefleyen bir strateji üzerine yoğunlaşmış durumda.

Asli olarak ise AKP'de şu anda yapılan ve hala devam eden çok ciddi bir "HASAR TESPİT" çalışması...

Ancak AKP üst yönetiminin karşısında kolay kolay telafi edilemeyecek bir hasar raporu var ve bu hasar raporu AKP'nin hayatiyetini de etkileyebilecek ve AKP'nin "BEKA" sorunu olabilecek düzeyde.

Çünkü yazımızın başında da ifade ettiğimiz üzere üzere kaybedilen sadece Ankara,İstanbul ve İzmir olmak üzere büyükşehirler değil…AKP'de seçimin kaybının yarattığı etki büyükşehirlerin çok çok ötesinde ve “koca bir sistemi ayakta tutan kilit taşının çekilmesi”nedeni ile hayatiyet arz etmekte.

 

***

 

Öncelikle AKP'nin bir ideoloji ve gelenek partisi olmadığının altını çizelim.AKP pek çok katmanının çeşitli vesileler ile çıkar ilişkisi zinciri ile birbirine bağlandığı bir "KONJONKTÜR PARTİSİ"…

Adını daha da net koymamız gerekirse AKP slında bir RANT PİRAMİDİNİN adıdır…

AKP yapılanmasını 3 ana katmandan oluşan bir piramide benzetmek mümkün...

En alt katmanda gelir seviyesi ve eğitim düzeyi düşük geniş bir kitle mevcut. Bu kitle AKP'nin taşıyıcı kolonunu oluşturmakta. Ve bu kolon 2004 yılından sonra AKP tarafından "sosyal yardım" adı altında "kurumsallaştırılan" "yardım paketi/koli" stratejisi ile kemikleştirilerek AKP için bir "demir periferi" oluşturdu.

İşte AKP'nin ana taşıyıcısı olan ve AKP'nin dini söylem sosu ile güçlendirdiği bu kitleye aynı zamanda "Biz gidersek bu yardımlar kesilir" korkusu da verilerek kitlenin AKP'den kopuşu imkansızlaştırılırken bu kitlenin adeta tamamen esir edilebilmesi için toplumun en alt katmanını etkileyen sistematik bir "yoksullaştırma" politikası izlendi.

Bu politika sonucunda giderek yoksullaşan halk, muhafazakarlaştı,muhafazakarlaştıkça,şükürcü/biatçı bir toplum haline dönüştü ve AKP'nin yardım kolilerine mahkum kaldı.

Bu stratejinin sürdürülebilir olması için ise yerel yönetimler kilit rol oynamaktaydı zira bu en alt kesim için uygulanan "kurumsallaşmış yardım" stratejisini uygulayan ve finanse eden belediyeler oluyordu.

Ve AKP bu “kurumsallaşmış yardım” sistemini “SOSYAL DEVLET” ambalajına sararak sürekli hale getirdi. Oysa yaratılan vatandaşının oyuna ipotek koymak amaçlı oluşturulan “SİSTEMATİK SADAKA DEVLETİ”nden başka bir şey değildi.

“AKP PİRAMİDİNİN” 3. Katmanında "kemikleşmeyen" ve "oy geçişkenliğine" açık %10-12'lik bir kitlenin varlığı ise yadsınamaz bir gerçeklik...

Bu kitle bu zamana dek özellikle ekonomik kaygılar ile AKP'nin politikalarından memnun olmasa da,en azından ekonomik istikrarın korunması adına AKP'ye oy vermeye devam etti.

Bu kitlenin büyük çoğunluğunu ise AKP iktidarının özellikle 2002-2007 yılları arasında "bankalara borçlandırarak" ev,araba almasını sağladığı kitle oluştruyor.Bu kitle aslında banka kredileri ile uzun vadeli borçlandırılarak AKP'nin "istikrar" kelimesinin esiri yapıldı.

 

***

 

AKP'nin 3 katlı piramidinin 2.katında ise orta ve büyük ölçekli sermaye bulunmaktaydı...

İşte bu sermaye grupları da kaybedilen büyükşehir belediyelerinden aldıkları ihaleler ile ayakta ve partinin yanında tutuluyordu. Büyük sermaye aslan payını alırken,orta ölçekli sermaye grupları ise bu büyük ölçekli sermaye gruplarının taşeronu olarak rant döngüsünden payını alıyorlardı.

Büyükşehirlerden alınan ihaleler sonrası bu sermaye gruplarının "bağış" adı altında belediyelere sağladıkları finansman desteği ile AKP hem en alt kesime yaptığı yardım stratejisini sürdürülebilir kılıyor, hem de kendi örgütçü "profesyonel" parti kadrolarını finanse ediyordu.

Büyükşehirlerden aldıkları yüz milyonlarca dolarlık ihaleler ile palazlanan "Büyük sermaye" grupları ise aynı zamanda AKP'nin operasyonel hamlelerini finanse ediyordu.Buna en çarpıcı örnek AKP'nin medya tekeli yaratmak adına yaptığı en geniş ölçekli operasyonlardan birisi olan SABAH-ATV satın alımı olmuştu.

AKP tarafından palazlandırılan servetlerine servet katan iş adamları "talimatla" oluşturulan havuza aktardıkları para ile hiç alanları olmamasına rağmen SABAH-ATV GRUBU'nu satın alarak AKP'nin hizmetine sunmuşlardı.

Büyükşehirlerin “yardım” kanallarının kesilmesi ile “Yandaş” medyanın nasıl teker teker kapanmaya başladığını görmekteyiz.Bu süreç AKP’nin yandaş medyasının sayısal olarak ve etki gücü olarak azaldığı bir süreç olacak.

AKP eskiden elindeki büyükşehir belediyeleri vasıtası ile finanse ettiği medya kuruluşlarının büyük bölümünü artık “yük” olarak görecek ve tasfiye olmalarına göz yumacak. SABAH-ATV grubu ve Demirören medyasının “Fonlanması” için ise belediyeler yerine başka kamu kurumlarını kullanacak.

Şimdi bu sermaye gruplarının büyükşehir belediyeleri eli ile finanse edilmeleri mümkün olmayacak.Bir süre sona bu sermaye çevrelerinin AKP'den kesilen "finanse edilme" süreçleri sonrasında kimisinin tasfiye olurken kimisinin de AKP'den uzaklaştığını göreceğiz.

Büyük sermayenin TÜSİAD gibi etkin kuruluşları Erdoğan'ın seçim gecesi ısrarla vurguladığı "4,5 sene daha buradayım" söylemindeki "Erken seçim yok" mesajına rağmen bu ekonomik ve konjonktürel şartlarda 4,5 senenin erken seçim olmadan tamamlanamayacağını gayet net görmekte.O nedenle iş dünyasının ve bu tip baskı örgütlerinin iktidara daha eleştirel yaklaştıklarını göreceğiz.

AKP'nin Büyükşehir Belediyeleri vasıtası ile oluşturup günümüze kadar dağıtımını da çok ustaca yaptığı "rant ekonomisi" Büyükşehirlerin kaybı ile çökünce piramidin 2.kesimi yani sermaye "yeni güç odaklarına" yanaşacak.

En alttaki kesim ise büyükşehirlere yeni gelen yönetimlerin de bu yardımları devam ettirdiğini hatta alternatif projeler ile kendisine iş/istihdam sahası açtığını gördükçe "AKP'ye mahkumum" psikolojisinden çıkarak AKP'yi terkedecek.

Bu orta vadede AKP'nin taşıyıcı kolonlarının çökmesi anlamına gelecektir.

 

***

 

Gelelim AKP'nin 3 katlı piramidinin en tepesine, yani "Üst yönetim kadrosu ve yüksek seviyeli bürokratlara"

Bu seçim kaybı ile birlikte başlayan çözülme sürecinde AKP'ye kesin itaat eden daha doğrusu korkmuş ve sinmiş halde kendisini bir takım kaygılar ile buna mecbur hisseden üst düzey devlet bürokrasisi, AKP'deki kan kaybını ve güç erimesini görerek tedrici olarak AKP'ye eskisi gibi itaatkar davranmayacak,daha cesur ve bağımsız kararlar verebilecekleridir.

AKP bunun farkındadır ve gerek Merkez Bankası gibi özerk kurumlara uyguladığı baskı ve direkt müdahil olarak baskı kurma çabası, gerekse yargı üzerinde yönlendirici ve tki alanını arttırmaya çabalayan tavı da işte tam bu nedenledir.Zira eskiden bu çabayı göstermesine gerek kalmadan kendisine zaten “itaat etmiş” durumdaki bu yapıların artık kontrolünden çıkabilecek oluşunun kendisi için yarattığı büyük tehlikeyi gayet iyi görmektedir.

Her şeyden önemlisi Erdoğan'ın parti içerisinde çevresinde sadece "ranta dayalı"olarak duran bir takım grup ve güç odaklarının yavaş yavaş Erdoğan'ı yalnız bırakmaya başladıklarını görebiliriz ki bu Erdoğan'ın parti içerisinde halen tek belirleyici olsa da eskiye oranla gücünün ve otoritesinin çok daha zayıflayacağı bir süreci yaşamasına sebep olabilir.

Yani bu yerel seçimler sonuçları itibariyle bir domino etkisi yaratmıştır ve bu domino etkisi sonuçları itibariyle partiyi sırtında taşıyan toplumsal/ekonomik katmanların üzerine yıkılmıştır.Bunun etkisinin ise AKP yönetim kadrosuna yansımaması mümkün değildir.

İlerleyen süreç Erdoğan için AKP’den kopmaya başlayan oyların Davutoğlu’nun kurduğu GELECEK PARTİSİ yahut Babacan’ın kuracağı yeni partiye kaymasını engellemek durumunda olduğu ve bunu yapmak için çare üretmesinin zorunlu olduğu bir dönemdir.

Keza tüm bu sıkıntılar içerisinde AKP, “Mutlak iktidar” hayalleri ile inşa ettiği %50+1 sisteminin kendi sonunu getirdiğini görmektedir ve ilerleyen süreçte bu sistemi özellikle 2 turlu dar bölge seçim yöntemi ile kendisine uygun şekilde revize etmek isteyecektir.

Ancak özellikle AKP içerisindeki “Oy geçişkenliği olan” %10-%12 bandındaki seçmeni bundan sonraki süreçte AKP’ye “normal şartlar altında” bağlayabilmenin bir yolu kalmamıştır.

O nedenle önümüzdeki süreçte Erdoğan ve partisi AKP’nin Türkiye’deki iç politikada çözülmekte olan oylarını dış politikada yapacağı bazı atraksiyonlar ile konsolide etmeye çalışacağını söylemek mümkün.

Ancak ne yapılırsa yapılsın Erdoğan seçim gecesi çıkıp balkon konuşmasında “4,5 sene daha buradayım” dese de bunu bu ekonomik ve siyasi şartlar ile bir erken seçimin kaçınılmaz olduğunu görerek ve tabanında bu erken seçim öncesi yaşanması muhtemel bir kitlesel kopuşun önüne geçmek adına yapmıştı.

Lakin Erdoğan ısrarla erken “seçim yok” dese de gerek ekonomik veriler,gerek siyaseten AKP’deki önlenemez kan kaybının devamı, gerekse AKP’nin “Kanal İstanbul”, “Yerli otomobil” gibi seçim malzemesi olmaya çok uygun konuları gündeme alması 2020’nin bir erken seçim yılı olacağını bize göstermekte.

Yaşanan tüm bu gelişmeler ışığında ise başta belirttiğimiz AKP RANT PİRAMİDİ çökmektedir ve bu çöküş sürecinin geriye dönüşü yoktur.

Bu RANT PİRAMİDİ çökmesine çökecektir lakin bunun faturasını bu “PİRAMİDİN” enkazı altında kalan geniş halk yığınları ödeyecektir.

İşin üzülünecek yanı ise budur…

 

***

 

Öte yandan Erdoğan'ın ilerleyen süreçte her ne olursa olsun artık Kılıçdaroğlu'nu değil İmamoğlu'nu muhatap alarak hareket ve stratejisini,engelleme çabalarını, hamlelerini İmamoğlu üzerinden kurguladığını göreceğiz.

Kendisinin geçirdiği süreci yaşaması muhtemel bir İmamoğlu'nun artık karşısındaki ana siyasal figür /rakip olarak konumlandığını Erdoğan çok net olarak görmüştür. Zaten Ankara'da Mansur Yavaş'ın başkanlığını kabullenirken, İmamoğlu'na direnişinin temel sebeplerinden birisi de buradan kaynaklanmaktadır.

 

***

 

Erdoğan "PİRAMİT ÇÖKERKEN" belki de en büyük sıkıntıyı 15 senedir kesintisiz süregelen psikolojik üstünlüğü kaybettiği için yaşamaktadır.

Psikolojik üstülüğü kaybetmiş olmak Erdoğan'ın yeni hamle seçeneklerini azaltır ve manevra alanını daraltırken,yaşanan tüm bu sıkıntıların üzerine Erdoğan'ın kendisine iktidar yolunu açan "Dış Dünya desteğini" neredeyse tamamen kaybetmiş bir siyasal figür oluşu, zamana yayılacak olsa da- Kimse AKP'nin 2001'de DSP'nin yaşadığı gibi bir anda %1-2'lere inmesini beklemesin, bu tamamen ham hayalciliktir- PİRAMİDİN ÇÖKÜŞÜ'nün kaçınılmaz son olarak karşımızda duruşunu göstermektedir.

 

***

 

Önümüzdeki sürecin belirleyici partisi ise AKP üzerindeki "nüfuzu" çok daha artan MHP olacaktır.Pek çok süreçte MHP'nin imzasının görüleceği ve süreçlerin MHP isteklerine uygun olarak yönetileceği bir dönemi yaşayacaktır Türkiye.

Cumhur İttifakı içerisindeki MHP lehine yaşanan "nufuz artışı" ise AKP içerisinde zaten bu ittifatan ötürü yaşanan ve sadece üst yönetim kadroları ile sınırlı olmayıp,il-ilçe teşkilatlarına kadar yansımış bulunan "MHP VE İTTİFAK KARŞITI" gurubun parti içerisinde çok daha fazla sesinin çıkacağı bir dönemi işaret etmektedir.

Erdoğan bir yandan partisinde seçmen kaynaklı yaşanan çözülmeyi durdurmak ve hasarı minimize etmek, bir yandan ise parti içerisinde otoritesinin sorgulanmasının önüne geçmek zorunda olduğu yani ilk defa parti içi sıkıntılara da enerji harcaması gereken çok zorlu bir süreç ile karşı karşıyadır.

VE "PİRAMİT ÇÖKERKEN"...

Tüm bu siyasal verileri alt alta koyduğumuzda söylenecek son söz ise ""PİRAMİT ÇÖKERKEN" artık hesap bu çöküşü durdurabilmek değil, "ÇÖKÜŞÜ GECİKTİRMEK" ve "ÖNCELİKLİ KURTARILACAKLAR" listesinin hazırlığı başlamıştır" şeklinde olacaktır...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Celal Eren ÇELİK Arşivi