Celal Eren ÇELİK

Celal Eren ÇELİK

Söz bitince kaos başlar

Söz bitince kaos başlar

 

Bir siyasi parti için en önemli şey topluma karşı “Yeni sözler söyleyebiliyor” olmasıdır… Bu durum o partinin iktidar yahut muhalefette olmasından bağımsız olarak önemimini korur. Ancak bir parti iktidardaysa “Yeni bir söz söyleyebiliyor” olmak önemli olmaktan “Hayati” olmaya evril.

Bir siyasal iktidar halkına artık yeni şeyler söyleyemiyor, yeni bir gelecek vizyonu belirleyemiyor, sürekli aynı hatta daha kötüsü eski söylemlerine takılı kalıyorsa bu o iktidarın “Miadının” dolduğunun en önemli göstergelerinden bir tanesidir. Bu duruma düşen iktidarlar çok uzun olmayan bir süre içerisinde iktidarlarını kaybetmeye mahkumdurlar.

İşte AKP özellikle 2015 sonrasında tam da bu “Yeni söz söyleyememe” sendromunu yaşamaktadır. AKP’nin siyasal durum değerlendirmesi yapılırken düşülen en önemli yanılgılardan bir tanesi ise AKP’nin ilk kez 29 Mart 2019 yerel seçimlerinden yenilgiye uğratıldığı yanılgısıdır. Zira aslında AKP ilk kez 7 Haziran 2015 seçimlerinde yenilmiştir. AKP ilk kez 7 Haziran seçimleri ile birlikte tek başına iktidar çoğunluğunu kaybetmiştir.

7 Haziran seçimlerinin ardından yaşanan ve 1 Kasım seçimlerine uzanan süreçte Türkiye’de yaşananları hepimiz hatırlıyoruz…Patlayan bombalar,terör eylemleri,hayatını kaybeden masum insanlar,ocağına ateş düşen aileler…

İşte bu süreçte AKP “Söyleyeceği yeni bir söz olmadığı” için “KAOS” a oynayarak insanları güvenlikleri ve siyasal istikrar -yani kendi iktidarlarının devamı- arasında bir tercih yapmaya zorladı. Hatırlayınız “Verin 400 vekili,kaos bitsin” açıklaması işte o dönemin simgesel açıklamasıydı.

AKP 2015 sonrasında söylemsel olarak tamamen tükendi… Halka bırakın yeni bir vizyon sunmayı artık yeni bir söylemi bile kalmadı. “Yerli milli olmak” “Millet iradesi” “Dış güçler” “Türkiye” söylemleri ekseninde sürekli patinaj yapan halka umut olmaktan çok çok uzaklaşmış, çeşitli rant odaklarının her birinin kendi “Rant Cumhuriyetini” ilan ettiği bir siyasal organişzasyon olarak AKP bu durumun iktidarının sonunu getirmesini engellemek adına 2 temel stratejiye sarıldı: Baskı ve algı yönetimi

Çıkartılan antidemokratik yasalar ve bunu destekleyen yeni ve “Ucube” sistem ile halk üzerinde baskı arttırılırken,muhalif seslerin susturulması,sindirilmesi amaçlanırken, kurulan özel birimler ile konvansiyonel ve sosyal medya kullanımı ile gerçekleşen aralıksız propaganda ve psikolojik harp teknikleri ile AKP’nin kendi tabanını oluşturan eğitim ve gelir seviyesi düşük “Kemik kitlesi” konsolide edilerek gerçekleri fark etmelerinin önüne geçildi.

Ancak bugün gelinen noktada toplumun AKP karşıtlığı ve nefreti -bu nefret kutuplaştırma siyasetini ısrarla 20 yıldır Türkiye’ye dayatana AKP’nin kendi politikalarının bir sonucudur- ve AKP’den bezginliği öyle bir noktaya geldi ki pandemi şartlarında daha da derinleşen ekonomik kriz ile birlikte toplum artık baskıları umursamamaya ve yüksek sesle hoşnutsuzluğunu dile getirmeye başladı.

AKP’nin iktidarının  devamı için dayandığı bir başka önemli kolon olan “Algı operasyonları” AKP’nin güvenilirliğini hızla yitirmesi ve adeta bir “TEPKİ PARATONERİ” haline gelmesi ile birlikte bu operasyonların yürütüldüğü televizyon kanallarının,sosyal medya hesaplarının,haber sitelerinin inandırıcılığını sıfırladı. Son olarak ortalığa saçılan medya-siyaset ilişkileri AKP’nin bu operatif yapılarına toplum nazarında “Ölümcül darbeyi” vurdu.

Yani topluma söyleyecek “Yeni sözü kalmayan” AKP’nin iktidarını sürdürmek için “Yeni bir yol” bulması zorunluluğu ortaya çıktı.

AKP’nin bu saatten sonra ekonomide yapabileceği bir şey kalmadı…

AKP’nin bu saatten sonra dış politikada yapabileceği bir şey kalmadı..

AKP’nin bu saatten sonra eğitimde yapabileceği bir şey kalmadı…

AKP’nin bu saatten sonra “Temiz toplum” adına, siyaset kurumunun güvenilirliği adına yapacağı tek bir şey kalmadı…

Bu “Kalmadı” listesini sayfalarca uzatmak,sabahlara kadar yazmak mümkün…

Peki bu kadar köşeye sıkışmış ve uçurumun kenarına gelmiş bir iktidar ne yapar?

Evet böylesi bir iktidar ortada “Sistem” kalmadığı için “KAOS”tan beslenir…

Böylesi köşeye sıkışmış iktidarlar ülkelerinde yaşanacak bir kaos ortamından en çok yine o iktidarlar ve o iktidarın devamını isteyen hatta kendileri için “Hayati” olarak gören bazı “Derin” kliklerin işine gelecektir.

Böylesi bir durumda yaşanacak kaos bu tip iktidarlar için “Güvenlik mi-Benim iktidarımın devamı mı?” ikilemi ile toplumu başbaşa bırakabilecek ve insanları “Can güvenliği korkusu” ile esir alarak “Zorunlu biçimde” kendi etrafında yeniden konsolide edecek bir etki yaratacaktır.

İşte dün HDP İzmir İl Binası’na yapılan saldırı,hemen ardından Prof.Dr. Ümit Özdağ’ın kendisine yönelik bir suikast uyarısı aldığını açıklaması bu gözle incelenmelidir.

Bu gibi durumlar ve süreçler toplumların karşıt sinir uçları ile oynanarak kaosun tetiklenebileceği çok hassas ortamlardır…

Herkes süreci buna göre okuyarak siyasi ve toplumsal provokasyonlara karşı uyanık olmalı, tepkisini demokratik çerçeveden milim sapmadan vermelidir. Muhalefet partileri de toplumsal muhalefeti örgütlerken toplumu bu konuda bilgilendirme ve tabiri yerindeyse “Uyandırma” görevini son derece etkili biçimde yerine getirmelidir.

Aksi taktirde “Demokrasi mücadelesi” verdiğinizi zannederken kendinizi bir anda tam da “İstenileni yaparken” bulmanız işten bile değildir. Ve bu durumda kazanan asla toplumlar olmaz…

Biz tarihe notumuzu düşmüş olalım…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Celal Eren ÇELİK Arşivi