Herkes Türkiye ayağı olup olmadığını merak ederken, Ertuğrul Özkök öyle bir yazı yazdı ki….

Herkes Türkiye ayağı olup olmadığını merak ederken, Ertuğrul Özkök öyle bir yazı yazdı ki….

Epstein skandalının Türkiye ayağı var mı sorusu zihinleri meşgul ederken Hürriyet yazarlarından Ertuğrul Özkök öyle bir yazı yazdı ki! Özkök’e göre Hürriyet gazetesi büyük bir “facia”nın eşiğinden dönmüş, Hürriyet’i kurtaran emir ise Ankara'dan gelmiş...

Pedofili adası ve Jefreyy Epstein, Ghislaine Maxwell'in tutuklanması, Pizzagate skandalı..Bu üçü bir sacayağının ayakları gibi birbirine bağlantılı neredeyse...Hepsinin ortak paydası: Pedofili suçu..Pizzagate Skandalı henüz bir komplo teorisi olarak adlandırılsa da Epstein’in suçları kanıtlandı ve dava halen devam ediyor. Epstein hücresinde ölü bulundu, ölüm sebebi intihar dense de ABD’de ve Avrupa’da bu konuyu yakından takip edenler, bunun böyle olmadığı ve Epstein’in öldürüldüğü konusunda hemfikir… Konunun tekrar gündeme gelmesi ise uzun süredir aranan ve FBI’ın arananlar listesinde başlarda olan, Epstesin’in “sözde kız arkadaşı” Ghislaine Maxwell’in tutuklanması oldu. Tutuklanma olayının ardından ise İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in 2. oğlu olan Prens Andrew’un FBI tarafından ifadeye çağrılması ise olayı iyice köpürttü.

 

FBI Ghislaine Maxwell'i yakalamak için tam 5 milyon dolarlık bir operasyona imza attı. 

Son gelişmeler gündeme düştüğünden beri Türkiye’de büyük ilgi gördü ve herkesin aklına aynı soru takıldı, Epstein skandalının Türkiye ayağı da var mı, varsa kimler? Herkes aynı soruyu sorarken Hürriyet Gazetesi yazarlarından Ertuğrul Özkök öyle bir yazı yazdı ki...Özkök’ün anlattıklarına göre Ankara engel olmasaymış Hürriyet büyük bir girdabın içine sürüklenecekmiş..

Şimdiye kadar Epstein skandalına karışan ve Pedofili Island (Pedofili Adası) ziyaretçisi olan bir Türk'in adı ortaya çıkmadı, Türkiye ayağı olup olmadığı sorusu halen belirsizliğini koruyor. Fakat görünen o ki Epstein dosyasını eşeledikçe yükselen pis kokular ABD'yi geçerek Avrupa'yı da sardı...

İşte Ertuğrul Özkök'ün o yazısı;

O 'G Max', az daha Türk basın tarihine geçecekti

1. 1989 yılının sonbaharında bir gün...

Elli beş metre boyunca bir mega yat, Dolmabahçe açıklarına demirler.

Yatın küçük botu akşam saatlerinde Dolmabahçe rıhtımına yanaşır, oradan iki yolcu alır.

Yolculardan biri 60 yaşlarında, orta boylu, top sakallı bir erkekti.

Yanında ise 40’lı yaşlarında, buğday tenli, gözlüklü bir genç vardır.

Rıhtıma yanaşan tekne iki kişiyi alıp açıkta demirlemiş olan mega yata götürdü.

O gece orada, Türk tarihine geçecek olan bir görüşme başlayacaktı.

Açıkta demirlemiş olan mega yat ertesi gün oradan ayrılacak, Karadeniz’de bir tur yaptıktan sonra tekrar İstanbul’a gelecekti.

 

ozkok1.jpg

Ancak bu defa Ataköy Marina’ya yanaşacak ve o iki kişi yine o tekneye gelecekti.

O gün tekneye gelenler kimdi?

Ne görüşülmüştü?

Masaya ne konmuştu...

Bunun ayrıntısına girmeden önce, o günden 31 yıl sonraya, 2 Temmuz 2020’ye yani geçen perşembe gününe gidiyoruz.

Ama bu arada önemli bir ayrıntıyı aktarmadan geçmeyelim.

O gün Dolmabahçe’ye demirleyen 55 metrelik mega yatın arkasında “Lady Ghislaine” yazmaktadır.

2020
2. GEÇEN PERŞEMBE KÜÇÜK BİR KASABADA TUTUKLANAN KİŞİ

 

ozkok3.jpg

2 Temmuz 2020 günü, yani geçen perşembe Amerika Birleşik Devletleri’nin New Hampshire eyaletindeki Bradford kasabasının en büyük malikânesinin kapısı çalındı.

Kapıyı 60 yaşında, ama çok genç görünen bir kadın açtı.

Gelen polis, haklarını okuyarak, kendisinin bazı suçlardan dolayı gözaltına alındığını söyledi.

Evinden alınan kadın, doğruca bölge mahkemesine götürüldü, orada ilk sorgusu yapıldıktan sonra New York’a gönderildi ve orada tutuklandı.

Hakkındaki iddia ise çok ağırdı:

Küçük kızları kandırmak ve seks ticareti yapmak...

En az 35 yıl hapis getirebilecek bir iddiaydı bu.

Ve bu kadın 10 Ağustos 2019 gününden beri ortada yoktu.

Onu 10 Ağustos sabahına bağlayan öyle bir olay vardı ki, Bradford’da sıradan gibi görünen bu tutuklamayı bir anda dünya kamuoyunun en önemli olayı haline getirmişti.

2019
3. 10 AĞUSTOS’TA CEZAEVİNDE ESRARENGİZ BİR İNTİHAR

10 Ağustos 2019 günü Amerikan kamuoyu New York’taki “Metropolitan Correctional Center”, yani şehir merkez cezaevinin bir hücresindeki ölüm olayı ile sarsıldı.

Aylardır Amerikan medyasının bir numaralı konusu olan Jeffrey Epstein saat 06.30’da hücresinde ölü bulunmuştu.

Boynuna geçirdiği çarşafla, kendini yatağının demirine asmış ve dizlerinin üzerine çökmüş olarak bulunmuştu.

Epstein, 18 yaşın altında onlarca kız çocuğuna cinsel tacizde bulunmak, tecavüz etmekle suçlanıyordu.

Ama bu olay orada kalmamış, Clinton, Trump ve İngiltere prensine kadar uzanan ve çok önemli insanların da karıştığı uluslararası bir çocuk cinselliği skandalına dönüşmüştü.

O travmaları yaşayan ve hayatları kararan onlarca kadın şimdi şikâyetçi olmuştu.

İngiltere Prensi bile bu skandal nedeniyle saraydaki bütün görevlerini bırakmak zorunda kalmıştı

İşte bu skandalın tam orta yerinde, yani kilit konumda bir kadın vardı.

Skandala karışan bütün şöhretli ve güçlü erkeklere, o küçük kızları bulan, ikna eden, Epstein ve öteki ünlülerin yatağına sokan, zaman zaman kendisi de bu seks seanslarına katılan bir kadın. İşte o kadın geçen perşembe günü Bradford kasabasının en lüks
malikânesinde gözaltına alınıp tutuklanan kadındı.

Kadını tanıyanlar, cep telefonlarına adını “G Max” olarak kaydediyorlardı.

Ama asıl adı bambaşkaydı...

O kadının gerçek adını öğrenmek için de 29 yıl öncesine dönüyoruz.


1991
4. G MAX’IN TEL AVİV’DE UÇAK KAPISINDAKİ İLK FOTOĞRAFI

 

ozkok4.jpg

9 Kasım 1991 günü Tel Aviv’e inen bir nakliye uçağı, havaalanının gözlerden uzak bir yerine çekildi.

Uçaktan, üzerine Yahudi kutsal işaretleri atılmış bir tabut indirildi.

Tabut inerken uçağın kapısında, 29 yaşında bir kadın duruyordu.

Tabutun içinde yatan adamın ölümü de çok esrarengizdi.

Cesedi, ondan 4 gün önce, 5 Kasım günü, İspanya’nın Kanarya adaları açığında okyanusta çıplak bir vaziyette bulunmuştu.

Tabuttaki adam, bir gün önce büyük teknesi ile Kanarya adalarından ayrılmış ve cesedi ertesi sabah bulunmuştu.

Ölen adamın doğum adı Jan Ludvik Hyman Binyamin Hoch’du.

1923 yılında, o dönemin Çekoslovakya’sında, şimdi ise Ukrayna’da bulunan Solotvyno kasabasında, Hasidik bir Yahudi ailesinin çocuğu olarak doğmuştu.

Ailesinin çok büyük bir bölümü Holokost sırasında Auschwiz’de öldürüldü.

Önce Fransız direnişçilerine katıldı. Fransa düşünce İngiliz ordusunda görev aldı ve Nazilere karşı savaştı.

Ondan sonraki yıllarda İngiltere’ye yerleşecek, önce Pergamon Yayınları’nı satın alacak, bilimsel dergiler yayınlayacak, sonra da Daily Mirror gibi çok büyük gazeteleri satın alarak, dünyanın en büyük medya imparatorlarından biri olacaktı.

Bu gücüyle İsrail devletinin de en büyük destekçilerinden biriydi.

10 Kasım günü, Yahudi âleminin en kutsal mezarlığı olan Zeytin Dağı’nda gömülen bu medya imparatorunun adı artık Robert Maxwell’di...

Tabutu uçaktan indirilirken uçağın kapısında son derece metin bir ifadeyle duran kadın da onun kızıydı ve adı Ghislaine Maxwell’di...

Yani 1.5 yıl önce İstanbul’da Dolmabahçe rıhtımına yanaşan 55 metrelik mega yatın arkasında yazan “Lady Ghislaine”...

1989
5. O GECE DOLMABAHÇE’DE MEGA YATA GİDEN KİMDİ


1989 yılının sonunda Dolmabahçe’ye yanaşan Lady Ghislaine isimli mega yatın sahibi, işte Kudüs’ün en kutsal mezarlığına gömülen İngiliz medya baronu Robert Maxwell’di.

Teknesine en sevdiği çocuğu olan Ghislaine’in ismini vermişti.

 

ozkok2.jpg

O gece tekneye gelen iki kişiden biri o dönemde Hürriyet gazetesinin sahibi Erol Simavi, öteki ise yine o dönemde gazetenin genel müdürü olan Özcan Ertuna’ydı...

İngiliz medya baronu Hürriyet’i satın almak istiyordu.

Erol Simavi de satmak istiyordu.

İstediği para 270 milyon sterlindi. Bu da 450 milyon dolara yakın bir paraydı.

1989 AYNI GECE
6. EROL SİMAVİ YOLDA ERTUNA’YI ARIYOR

 

ozkok5.jpg

GECE teknede güzel bir yemek yenmiş ve ayrılmışlardı.

Eve dönüş yolunda Erol Simavi arkadaki arabada gelen Özcan Ertuna’yı aramış ve “Fiyatı kabul ettiler” demişti.

 

ozkok6.jpg

İkinci ve son görüşme, Maxwell’in Karadeniz turundan sonra Ataköy Marina’da yapıldı.

Her şey tamamdı, ancak son dakikada bu satış gerçekleşmedi.

O günlerde çok küçük bir arkadaş çevresinde, “Ankara’nın bu satışa engel olduğu” söylentisi yayılmıştı.

O gün teknede Robert Maxwell’in oğlu da vardı.

Tekneye adını veren kızı ise Londra’daydı.

O gece o satış gerçekleşseydi, belki de Türk basın tarihinin gidişatı da değişecekti.

Ama Ankara’da biri bunu engellemişti.

 

******

 

Bu haber ilgini çektiyse bunu da oku:

 

 

YOUTUBE KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN!

 

 

Siyasetcafe.com

 

 

 

İlgili Haberler
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.