Kamuoyu anketleri ne kadar gerçek?
1990'ların ortasında sosyal bilimlerin literatürüne giren, 'Kamuoyu, kimin oyu? sorusu, Türkiye'de sıkça sorulmaya başlandı. Medya yöneticilerinin konuşmalarında manipülasyona ne kadar açık olduğu ortaya çıkan kamuoyu araştırmaları, ne kadar güvenilir? B
30 Mart Yerel Seçimleri yaklaşırken, siyasi partilerin ve toplumun gözü, kamuoyu anketlerinde. Heyecan artadursun, geçtiğimiz günlerde basına yansıyan ve Habertürk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı ile Ciner Medya Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Fatih Saraç arasında geçen telefon konuşması, bu anketlerin sonuçlarının yansımasını tartışmaya açtı.
Telefon konuşmalarına göre, Konsensus araştırma şirketinin yaptığı araştırmanın sonuçlarına müdahale söz konusuydu. 13 Mart 2013 tarihli konuşmaya göre, Mehmet Fatih Saraç, oy oranı düşük olan BDP’ye, MHP’den ve kararsızlardan oy aktarılmasını istiyor, Altaylı da bunu onaylıyordu. Fatih Altaylı sonrasında yaptığı açıklamada, konuşmaların montajlandığını ve gazeteye bakılırsa hiçbir müdahale olmadığının anlaşılacağını söyledi.
GÜVENSİZLİK WIKILEAKS BELGELERİNDE
Kamuoyu araştırma şirketlerinin yaptığı çalışmaların objektifliği ve geçerliliği tartışması, aslına bakılırsa uzun zamandır sürüyor. Bu konu, Taraf Gazetesi’nin 6 Mayıs 2011 tarihinde yayımladığı Wikileaks belgesinde de “Türkiye’deki seçim anketleri şüpheli güvenmeyin” başlığıyla habere konu oldu. 22 Ağustos 2005 tarihli ve “Türk Kamuoyu Araştırmalarının Kullanımı ve İstismarı” başlıklı, ABD Ankara Büyükelçiliği Siyasi Müsteşarı John Kunstadter tarafından kaleme alınan kriptoda, ABD Ankara Büyükelçiliği, son dört seçim anketinin ortalamalarının, bilimsel kurallara uymadığını belirtiyor ve “Bu anketler pek şüpheli” yorumunu yapıyordu.
81 İLİ TEMSİLEN 13 İL
Araştırma şirketleri yöneticileriyle olan görüşmelerin de yer aldığı ve detaylı bir analizin yapıldığı o kriptoda, Türkiye’deki araştırma şirketlerine; sonucu yanlış görmeye eğilimli olma, kriterlerinin bilimsellikten uzak olması, siyasi partilerin nesnel analiz için değil de propaganda için anket ısmarlamasına boyun eğmeleri eleştirileri getirilmişti.
Amerikan Büyükelçiliği’nin kriptosunda, şirketlerin benimsediği, o zamanki adıyla Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE), şimdiki adıyla Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) araştırma modeli de sorunlu bulunuyordu. Bu metodoloji, Türkiye’deki 81 ili temsilen 13 ile odaklanıyor ve şirketlere de bu şehirlerde çalışmalarını öneriyordu. Amerikalıları, bu 13 şehirdeki rastgele örneklem tekniğinin kullanılması konusunda, araştırma şirketleri yöneticileri de ikna edememişti!
O KONUŞMA DOĞRUYSA!..
1995’te yayımlanan ve Hülya Tufan’ın hazırlayıp yazarları arasında bulunduğu, Patrick Champagne, Daniel Gaxie, Jean-Paul Gremy, Guy Michelat, Pierre Bourdieu gibi önemli sosyal bilimcilerin de yer aldığı “Kamuoyu Kimin Oyu?” adlı kitapta şöyle der: “Yönelimleri, iniş-çıkışları ne olursa olsun, ‘kamuoyu araştırmaları’ yaşamımızın bir parçası haline geldi. Eğrisi-doğrusuyla, günahı-sevabıyla, tıpkı kitle iletişimi gibi, tıpkı reklamcılık gibi, toplumsal dokumuzla hal-hamur oldu. Toplumsal dokunulmazlık kazandı.”
Aradan 20 yıl geçmişken, Türkiye’deki durum da sahiden böyle mi, yoksa kamuoyu araştırmaların toplumsal dokunulmazlığı etkisini yitirmeye mi başladı?
MetroPoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi Başkanı Prof. Dr. Özer Sencar’ın şu sözleri, yukarıdaki soruya cevap olabilir: “Fatih Saraç ve Fatih Altaylı arasında geçen telefon konuşmasında olduğu gibi, ‘Buradan al, şuraya koy’ gibi bir durum söz konusuysa, gerçekten böyle bir şey yapılmışsa, araştırma şirketlerinin itibarıyla oynanmış ve bu şirketlerin güvenilirliği yara almıştır.”
“TÜİK BİZİM ASİSTANIMIZ”
Yazımızın başında Wikileaks belgelerine konu olan güvensizliğin sebepleri arasında, TÜİK’in desteklediği 81 ili temsilen 13 ile odaklanan örneklem çalışmasını da saymıştık. Bu örneklem sistemi nedir, nasıl çalışır ve ne kadar güvenlidir? Tüm bu soruları istatistik uzmanı, araştırmacı Ali Gizer’e sorduğumuzda başlıyor anlatmaya: “Wikileaks açıklaması bir genellemedir. Araştırmalar genellemelerle hareket etmez. TÜİK bize ‘Şu örneklem çalış’ demez. Biz genellikle mahalle, ilçe ve iller bazında hizmet verdiğimiz için; Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’yle çalışan TÜİK’ten bize bir örneklem çerçevesi göndermesini isteriz. TÜİK bize asistanlık yapar.”
YÖNTEMDE SORUN YOK
Araştırma şirketlerinin TÜİK’ten bilgi almak gibi bir zorunluluğu yok. Yeter ki, veri bloklarını kurabilecek bir bilgiye sahip olun! İstatistikte buna ‘örneklem tasarımı’ deniyor. Bir örneklem tasarımı ise Ali Gizer’in deyimiyle araştırma amacından başlıyor: “Şirketlerin büyük problemi, amacın ve değerlendirmenin bambaşka olmasından kaynaklanıyor. Araştırma amacından bambaşka sonuçlar okuyoruz.”
Gelelim 81 ili temsilen 13 ilin seçilmesine… Ali Gizer, TÜİK’in 1990’lı yıllarda gittiği bu uygulama için büyük çaba sarf ettiğini söyleyerek, devam ediyor: “TÜİK, 81 ilin karakteristik özelliklerinden yola çıkmış. NATS adı verilen, Avrupa’da kullanılan bir yöntem bu. Birinci derecede 13 il var. TÜİK bu sınıflandırmayı yaparken, yaşam süresi, doğum ve ölüm oranları, sağlık hizmetlerine erişme kabiliyeti, eğitim ve gelir seviyesi gibi birçok parametre kullandı. Burada siyasal ve sosyal bir sınıflandırma yoktur. ‘Siyasi araştırma yapacaksınız, 13 ilde yapın’ demez. Burada amacın ne olduğu önemli.”
Türkiye’deki kamuoyu araştırmalarında, yöntem açısından büyük problemler yaşanmadığının altını çizen Ali Gizer, “Olsaydı bunca yıl pazar araştırmaları yapamazdık. Mesleki standartlardan hareket ediyoruz. Yöntemler son derece tutarlı ve bilimsel” yorumunda bulunuyor.
3 AYDA AKIL ALMAZ DEĞİŞİM!
Kamuoyu araştırma şirketlerinin, siyasi güçlerle girdiği çıkar ilişkilerinin insanları yanlışlığa sevk edeceğini söyleyen Prof. Dr. Özer Sencar, “Konsensus ve Habertürk arasındaki ilişki de bunun göstergesidir” sözlerini kullanıyor. Bu ortaklığın sorunlu tarafının sadece o telefon konuşmasına giren kaydırma işlemiyle sınırlı olmadığını belirten Özer Sencar, “Konsensus, 2012’nin Mart ve Haziran ayında iki farklı Cumhurbaşkanlığı araştırması yaptı ve Habertürk bunu neşretti. Bu ikisi arasındaki farkı görün, siyasal baskının ve manipülasyonun ne olduğunu anlayabilirsiniz. Bu, kişisel, yönetsel ve ahlaki meseledir” diyor.
MetroPoll’ün başkanı Sencar’ın sözünü ettiği iki araştırmayı arşivden çıkardığımızda, sahiden de “3 ayda sonuçlar bu kadar değişir mi?” sorusunu sormamak elde değil!
Konsensus’un 23 Şubat-3 Mart 2013 tarihleri arasında 81 ilde, 18 yaşından büyük 1505 kişiye yönelttiği “Cumhurbaşkanlığı seçiminde en fazla kimin cumhurbaşkanı olmasını istersiniz?” sorusuna cevap verenlerin yüzde 48.8’i Abdullah Gül, yüzde 16.9’u da Recep Tayyip Erdoğan demiş.
Aynı araştırma Haziran ayında yapıldığında, Recep Tayyip Erdoğan yüzde 41.8 ile birinci olurken, oyları 28 puan düşen Abdullah Gül, yüzde 20.8’e geriliyor.
YAPTIĞIM ARAŞTIRMAYI GÖRSELER UYKULARI KAÇAR!
Bugün kamuoyu şirketlerinin siyasi partilerle olan yakınlığı da ortada. Örneğin ANAR’ın Başkanı Dr. İbrahim Uslu, AK Parti Milletvekili olan Zeynep Karahan Uslu’nun da eşi. İbrahim Uslu, Twitter hesabında, “Paralellere, Cemaat profesyonellerine ve kadrolu muhaliflere kötü haberlerim var. İl bazlı çalışmaların sonuçlarını görseler uykuları kaçar” gibi mesajlarıyla, yaptığı araştırmaya kışkırtıcı bir yorum katabiliyor. Yaptıkları araştırmanın sonuçlarını açıklamasını isteyen takipçilerine ise “Sonuçları açıklamamız Parti'nin iznine bağlı. Bir süre sonra izin verirler, çünkü durum nazar boncukluk...” cevabını veriyor. ANAR’ın AK Parti’ye olan yakınlığı, Wikileaks belgelerinde yer buldu.
AH ŞU NAYLON FİRMALAR!
Bir araştırma şirketinin sonuçlarını gördüğünde, gerçek mi manipülasyon mu anlayabildiğini ifade eden Özer Sencar’a göre düğüm noktası, sonuçların kamuoyuyla paylaşılması sırasında ortaya çıkıyor: “Kamuoyuna verilen bilgiler nedir, bunu bilmek mümkün değildir.”
Andy-Ar Sosyal Araştırmalar Merkezi Genel Müdür Faruk Acar da, araştırma şirketlerinin güvenilirliğinin, sonuçların kamuoyuna açıklanması sırasında anlaşılabildiği kanısında: “Araştırma şirketlerinin güvenilirliğinin kamuoyunda tartışılma nedeni, seçim öncesinde naylon firmaların ortaya çıkması ve bazı siyasetçilerin bunlara rağbet etmesi.”
90 BİN DENEKLE ANKETİN MALİYETİ 1 MİLYON LİRA
Andy-Ar’ın herhangi bir siyasi parti ya da liderle çalışmadan önce uyguladığı bir strateji var. O da, daha önce kimlerle çalıştıklarını öğrenmek. Faruk Acar, “Kamuoyunda her gün anket açıklayan biriyle çalışıyorlarsa, o siyasi yapıyla çalışmıyoruz” diyor.
Peki, bir araştırma şirketinin güven kriterleri neler? Çok somut bir açıklama yapıyor Acar: “8 farklı araştırma şirketi -en yenisi 15 senedir hizmet veriyor- seçimlerde başarısını en üst düzeye çekebilmiş firmalardır. Bu, benim 20 yıldır bu sektörün içinde biri olarak kişisel görüşümdür.”
Toplum, kamuoyu araştırmasının sonuçlarını ve o araştırmayı yapan şirketi nasıl inandırıcı bulacak? Faruk Acar, burada da çok net: “Seçimlere 1 yıl kala, sadece internet haber sitelerinde ‘Son ankete göre…’ diye haberleri yazılan; ayda bir, neredeyse yüz bin insanla görüştüğünü söyleyen araştırma şirketlerinin hiçbiri sahaya inip çalışma yapmıyor. Bir araştırma şirketinin aylık ortalama 100 bin lira asgari gideri vardır. Bunlar, ayakta durabilmek için değişik partilere hizmet edip, denek başına para alırlar. 90 bin denekle öyle kolay görüşme yapamazsınız! Bunun karşılığı en az 1 milyon liradır! Araştırmasını kamuoyuna açıklayan, kurulalı bir yılı bile bulmamış firmanın 1 milyon liralık araştırma yapması mümkün değil! Bunlar seçim zamanı ortadan kaybolur, bir sonraki seçime kadar ortada göremezsiniz.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.