Özgür UYANIK

Özgür UYANIK

Moskova’dan Ayastafenos’a sevgilerle!

Moskova’dan Ayastafenos’a sevgilerle!

Kuşkusuz Erdoğan Moskova’ya kavga etmeye gitmedi. Zaten Kremlin’deki görüşme öncesi Rusya ile sorun yaşamak istemediğimizi ilan etmişti. Erdoğan’ın asıl kaygısının daha fazla şehit vermemeye dönük olduğu, basın açıklamasından hemen sonra, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’a “Esed’le konuşuldu değil mi?” diye sormasından anlaşılıyordu.

Rusya’daki uzlaşma Türkiye’de geniş kesimleri memnun etti. Güçlü bir orduya ve savaş tecrübesine sahip olsak da ülkemizde savaş isteyenler daima sınırlıdır. Türklerin savaşsız yaşayamayacağını söyleyen Nihal Atsız bile savaşın mutlaklaştırılamayacağını yazmıştı.

Kafkaslardan Balkanlara, Çanakkale’den Yemen’e verilen büyük askeri kayıplar Osmanlı’dan Cumhuriyet’e milletimizin bilincinde silinmeyecek izler bıraktı. Bu yüzden Cumhuriyet, büyük insan kayıplarının verileceği savaşlardan daima kaçındı. Sınırlarımızda on yıldır süren savaşta bölgedeki askeri varlığımıza rağmen şehit sayımız sınırlıydı. Son birkaç ayda toplam 62 şehit vermiş olmamız herkesi endişelendirdi. Doğal olarak Rusya’da varılan yeni anlaşma toplumu rahatlattı.

Her şeyden önce iyimser olmakta fayda var. Çok sayıda şehit verilmesinin önüne geçeceği düşünülen bir anlaşma Türkiye için iyidir. Çığırından çıkacak bir çatışmayı kontrol altına alan bir anlaşma Türkiye’nin yararınadır. Bu gerçeği bu memleketin havasını solumuş herkes bilirken, kalkıp “koşa koşa Putin’in ayağına gidiyor” demek vicdansızlıktır. Siz kibriniz uğruna gencecik insanların kanının dökülmesine seyirci mi kalırdınız ki bunu Erdoğan’dan bekliyorsunuz?

İktidar ne kadar tutarsızsa muhalefet de bir o kadar fırsatçı. Fakat bari savaş gibi hassas bir meselede bir duruşu olmalı. Tezkereye imza atıyorsanız, Türkiye’nin orada askeri varlığının gerekli olduğunu, kabul ediyorsunuz demektir. Sonra kalkıp “bu ÖSO’cuları biz mi besleyeceğiz” diyemezsiniz. Otuz altı şehidin ardından “karşılık verme hakkımız vardır” diye meclis bildirisine imza attıktan sonra “bizim İdlib’te ne işimiz var” diyemezsiniz. Bu bir “Erdoğan’ı köşeye sıkıştırma oyunu” değil. İnsanlarımızın hayatı, ülkemizin varlığı söz konusu.

Siyasi taktik gereği Türkiye’nin müdahalesine destek verip; nasılsa bu işin siyasi sorumluluğu Erdoğan’ın sırtında, millet savaştan ürkünce barış havarisi kesilip oyları toplarız diye düşünmeyin. Eğer Türkiye bir bedel ödeyecek olursa herkes payına düşeni vermek zorunda kalır, bunu unutmayın.

Diğer yandan, iyimserliğimiz masallara kanmak anlamına gelmemeli. Dün Amerikancılar bugün de Rusçular Türkiye’yi patronlarının bölgesel çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye kalktılar. Görüyoruz ki bazıları Moskova’daki anlaşmada bize sanki cennetten bir elma bahşedilmiş gibi iyimserliğimizi aldatan masallar anlatıyorlar. Türk ordusu Rus planlarının basit bir aparatıymış gibi “Fırat’ın batısında işimiz bitti, hadi doğusuna geçelim” diyorlar.

Putin ve Rusya’daki mevcut iktidar Rus Ortodoks milliyetçiliğinden ilham alıyor. Bu yüzden her fırsatta ona gönderme yapmaktan haz duyuyorlar. Basında rastlamışsınızdır: Moskova’daki toplantıdan iki gün önce Rus Dışişleri “Ayastefanos Antlaşması”nı hatırlatarak Bulgaristan’ın bağımsızlığını kutladı. Üstelik bu Bulgaristan devlet başkanı Türkiye’yi ziyaret ettiği sırada gerçekleşti.

“Balkan Felaketi” biz Türklerin yakın tarihimizde yaşadığımız en korkunç olaydır. Öyle ki Türkiye’deki üniter sistem ve vatanın bütünlüğü konusundaki kararlılığımızın köklerinde Balkanlardaki yenilgimiz yatmaktadır. Böyle hassas bir dönemde Türklere Balkanlarda yaşadıkları felaketi hatırlatan bu mesaj anlamlı sayılmalıdır.

Ayastafenos Antlaşması sonucunda Ruslar batıda İstanbul Yeşilköy’e doğuda da Erzurum’a kadar gelmişlerdi. Zaferin bir simgesi olarak bugünkü Florya semtimize dev bir anıt dikmişlerdi. 1895’te yapılan anıt 1914’te infilak ettirilerek yıkılmıştır. İlginçtir Ayastefanos’un yıkılışı kamerayla kaydedilen ilk Türk filmi olarak tarihe geçmiştir.

1877-78 Türk-Rus savaşını hatırlatan bir başka “tesadüf” de geçtiğimiz hafta Boğaz’dan geçen 2 Rus savaş gemisinden biri olan Amiral Makarov ismiydi. Makarov “93 Harbi” olarak tarihe geçen savaşlarda Osmanlı donanmasına ilk darbeyi indiren isim olarak biliniyor.

Rusya’daki mevcut yönetim Türklere karşı alınan Balkan zaferine o kadar önem veriyor ki, Putin’le Erdoğan’nın arasında şöminenin üzerinde duran sandık biçimindeki bezemeli saatte bile yer alıyordu. Yevgeni Lansere’nin 1880’de yaptığı, Balkan dağlarındaki Rus ordusunun zaferini anlatan eseri o fotoğrafa bir daha dikkatli bakacak olursanız göreceksiniz.

Rusya’nın Libya’da desteklediği Hafter geçen hafta Şam’da Esad yönetimiyle anlaşma imzaladı. Bunu da bir kenara not edin. Gelecekte Kremlin’e ziyarete gidecek Türk devlet adamlarını bu anlaşmayı hatırlatacak bazı simgeler karşılayabilir.

İdilib’teki çatışmalı süreçte Rusya’nın uyguladığı strateji üzerine birçok şey yazıldı. Daha birkaç gün önce Serdar Turgut, Habertürk’teki köşesinde 2018’de yapılan bir Rus-ABD gizli anlaşmasından bahsetti. Ben burada onun 2014 Aralık ayındaki anlaşmaya dayandığını yazmıştım.

Sonuç olarak şu son Moskova’da varılan uzlaşma üzerine de birçok şey söylenebilir. Ne verdik, ne aldık? Erdoğan işaret ettiği hedeflerin ne kadarını elde etti? Anlaşmanın boşlukları sonsuz sayıda yorumla doldurulabilir. Türkiye İdlib’te, Afrin’de, Ayn İsa’da, Tel Temir’de daha ne kadar kalacak? Suriye’nin geleceğinde ve inşasında ne rolü olacak? Bilmiyoruz. Kesin olan şey hikayenin daha yeni başladığıdır.

Öyle ya 1878’de yaşadığımız yenilginin resmi 2020’de karşımıza çıkarılıyorsa vardır bu işin de bir devamı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Özgür UYANIK Arşivi