Orhan KAŞIKÇI

Orhan KAŞIKÇI

ÖZEL OKULLAR

ÖZEL OKULLAR

Türk eğitim sistemi yıllardır tartışıla gelir bir konudur, malumunuz. Neden bir Finlandiya, Japonya, Singapur gibi olamıyoruz çok konuştuk, kafa yorduk; her gelen hükümetle yeni bir sisteme geçtik, baktık olmadı bir başkasını denedik vs vs. Kısır bir döngü içinde, bir dikiş tutturamadık. Bu döngünün içinde en çok etkilenenler ise öğretmen ve öğrenciler oldu.

Yıllar içinde eğitimde özel okul sayıları hızla arttı. Dershanelerin kapanmasıyla her köşe başına özel okul açılır oldu. İnsanlar özel okullara özendirildi ve hemen herkes bütçesine uygun bir özel okul buldu. Oysa eğitimde neden bu kadar ileri olduğunu tartıştığımız ülkelerde özel okul ya yok denecek kadar az ya da yok. Eğitim devletin bünyesinde, tüm okullar devlete ait ve tam bir fırsat eşitliği sunuluyor. Hatta eğitim masrafları da devlete ait. Japonya bu konuda istisna, ülkede lise eğitiminden itibaren özel okullar devreye giriyor; ancak devlet işi çok sıkı tutuyor. Birçok kriterin içinde değinmek istediğim özel okullar konusu. Eğitime başlama yaşı, ders saatleri, öğretmen maaşları ve saygınlığı gibi bir çok konu içinde.

 

​Ülkemizde özel okullar günde 8-9 saat ders koyuyor, o yetmiyor üstüne etüt koyuyor, o da kesmiyor hafta sonlarına kulüp çalışmaları, kurslar, etütler...Çocuk sabah 7’de evden çıkıyor akşam 6-7 gibi dönüyor evine. Bir de üstüne ödev derken çocuk, çocuk değil artık. Biz yetişkinler gibi mesaisi var. Ya öğretmenler? Özel okullarda öğretmenler öğretmen gibi değil, l haftalık 45 saati doldurmak zorunda olan emekçi kardeşlerimiz gibi çalışıyor. Ki bu sürenin de çok üstünde çalıştıran kurumlar var. Özel okul öğretmenlerinin bedenen ve zihnen dinlenmek, ertesi güne kendini hazırlamak gibi bir lüksü yok. Veliyi kızdırmamak, iş verenle ters düşmemek, tüm mobbinglere karşı çelik gibi olmak zorunda. Aldığı ücretle iş yükü orantısız. Hele bir de yeni mezunsa, tecrübesizse vurun abalıya...

 

Burada bir parantez açmak istiyorum. Çok köklü, bu işi hakkını vererek yapan özel okulları tenzih ediyorum. Onlar zaten bu işin duayeni olmuş, mezunları ile kendilerini ispatlamış okullar.

 

​Büyük şehirlerde neredeyse her mahallede bir özel okul var artık. Ayşe Teyze, Ahmet Amca, Mehmet Dayı... Eğitim kurumları! Her aklına esen bir bina bulup içini dayayıp döşüyor ruhsatını alıp özel okul açabiliyor. Böyle olmamalı, bu kadar kolay olmamalı. Neden vakıf okulları daha başarılı, bir düşünmek gerekir.

​Tüm dünyayla beraber geçtiğimiz bu pandemi döneminde ise aileler gerçekten şaşkın. Özel okula mı devam edelim, devlete mi alalım çocuğumuzu, uzaktan eğitim daha ne kadar sürecek vs derken bakanlık yüreklere su serpti. Özel okullarda vergi indirimine gitti, oh ,dedik ebeveynler olarak. Ekonomik olarak zor günler geçirdiğimiz şu dönemde bu aileleri rahatlatacak bir açıklamaydı. Hele ki birden fazla çocuğunuz varsa. Veliler vergi indirimi, yemek parası iadesi için okullara gittiklerinde eğitim ücretine yapılan zamla bırakın iade almayı üstüne bir de para vererek çıktılar kurumlardan. Yemek parasını eğitim giderlerinin içine dahil eden, ayrı bir kalem olarak hesaplamayan kurumlar da oldu. Ya da geçen yılın başında toplu olarak ödenen gezi ücretleri, hiç bahsi bile geçmedi. Küçük paralar belki ama totale vurunca hiç de küçük olmuyorlar. Velhasıl veliler yine eli boş döndü. Ha bir de yüz yüze eğitime başladık dedik, bir çok veli çocuklarını tedirgin de olsa okula yollamaya başladı, kayıtlar yenilendi. Veliler kırtasiye ücreti adı altında maliyeti ederinin yarısı olan koliciklere en az iki bin TL ödediler. Yetmedi formalar alındı, fahiş fiyatlarla. Hop aradan bir ay geçti uzaktan eğitime geri döndük. E kitaplar tamam da formalar, kırtasiye koliciklerinin içindeki atölye malzemeleri, akıl oyunları vs... onlar ne olacak? Parasını ödediğim bu malzemeleri uzaktan eğitimle nasıl kullanacak benim çocuğum? İade olur mu acaba(!)

 

Şimdi bu noktada “Gönderme o zaman kardeşim özel okula, hamama giren terler!” diyenler olacaktır. Peki neden var özel okullar? Ya da özel okulu tercih ettim diye bu kadar suiistimal edilmeli miyim? Madem özel okula yolluyor, parası var; üçü beş, beşi on yapayım mı olmalı bakış açısı?

 

Bu okulların açılmasına müsaade eden bakanlık sonrasında da sadece evrak üzerinde denetim yapmamalı bu kurumlara. Yapılan zamlardan, eğitim giderleri olarak alınan kitap ücretlerinden, fahiş fiyatlara satılan formalardan, öğretmenlere verilen ücretlerden, çalışma saatlerine kadar bir standarda bağlamalı. Her özel okul kendi içinde bir prosedür belirlememeli. Özel okullar neden bu kadar korunup kollanıyor? Neden yöneticilerinin inisiyatifine bırakılıyor, neden özel okul öğretmenleri hak ettiği itibarı ve ücreti alamıyor?

Eğitim camiası, eğitim kökenli bir milli eğitim bakanının gelmesiyle çok mutlu olmuştu açıkçası. İşte demişti, halimizden anlayan, eğitim ve öğretmen sorunlarıyla birebir ilgilenecek bir bakanımız var artık! Eğitim camiası öğretmeni bakanlığın sırtında bir külfet olarak görecek bir bakan beklemiyordu doğrusu. Usulsüz atamaların yapıldığına dair iddiaların konuşulduğu bir bakan beklemiyordu. Örneğin dört yıldan beri yeniden atama bekleyen istifa etmiş öğretmenleri görsün, duysun istiyordu. Referansı güçlü olanların atandığı, diğerlerinin ise hep aynı standart cevaplarla dört yıldır bekletildiği iddiaları, bu camiada güven ve adalet duygusunu bu kadar zedelerken, bu konuyla yakından ilgilenen ve bu şaibeleri ortadan kaldıran bir bakan bekliyordu. Özel okullarda mobbinglere dayanamayıp aramızdan ayrılan öğretmenleri de görsün istiyordu. Sözleşmeli olarak atanan gencecik insanların okul idarecilerinin mobbingleriyle nasıl savaştıklarını görsün istiyordu. Yoksa önlükler mavi olmuş, beyaz olmuş bir önemi yok ki,içindeki öğretmen öğretmen olduğunu hissetsin, işini yapabilsin...

 

Yaşananlar, iddialar, mağduriyetler...Bunları dile getirmek ya da susmak... Hangisini seçersek seçelim gerçeği değiştirmiyor.

 

Hamuru, suyu, mayası, tuzu her bir şeyi insan olan bu kurum, Milli Eğitim Bakanlığı, öğrencisinden öğretmenine; velisinden memuruna; bu sektördeki her bir bireyin yükü, vebali sizin üzerinizdedir. Eğitim telafisi olmayan bir süreçtir, asla taviz verilmemesi gereken bir süreçtir. Geleceğimizi yetiştirdiğimiz, bu ülkenin varisi olan çocuklarımız, gençlerimizi emanet ettiğimiz her bir kurumun amacına uygun çalışması, vatandaşı müşteri olarak değil evlatlarını kendilerine emanet eden ana babalar olarak görmesi için bu zihniyetin değişmesi konusunda, bakanlık üzerine düşeni yapmalıdır.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Orhan KAŞIKÇI Arşivi