Sosyalist Kanatlı Kandil Güvercini
Ölüm, yaşam kadar doğaldır ancak bu gerçeği kabullenmek özellikle de akraba ve aile için aşılması güç bir eşiktir. Dolayısıyla inancı, ideolojisi, yaşam tarzı, ırkı, kökeni vb. ne olursa olsun ölüm kutsanamaz. Yaşamında olduğu gibi öldükten sonra da o kişi ardında bıraktıklarıyla anılır. Kişinin bireysel eylemleri kendisini ve çevresini ilgilendireceğinden eleştiri konusu olamaz, olmamalıdır. Fakat toplumu kuşatan eylemi, ideolojisi ve özellikle de olumlu yönlerinin ön plana çıkartılarak ardı sıra acı yarıştırılması, kişi hakkında ki eksik bilgileri bir kez daha hatırlatmak zorunluluğunu doğuruyor. Özellikle de başta sosyalistler olmak üzere emperyalizmin kayığında kürek çeken bazı milliyetçi, sosyal demokratların sadece olumlu yanlarını köpürterek servis etmeleri istemeden de olsa bu yazıyı yazmama neden oldu. Çünkü sözünü edeceğim kişi sıradan bir vatandaş değil, ideolojik olarak cumhuriyet değerlerine karşı emperyalist proje de aktif rol üstlenen Sırrı Süreyya Önder’dir.
Kandil güvercini lakabını taktığım (Bkz: Yüz Yıllık Yalan Kürdistan) Sırrı Süreyya Önder ve diğerlerine ilişkin üç kitaptan oluşan “Kürt Dosyası” adlı çalışmam da doyurucu bilgiler aktarmıştım. Peşinden ağıt yaktıkları Sırrı okullarında okumasına, sanat, edebiyat yapmasına, parlamenter seçilmesine olanak sunan Atatürk’ün büyük devrimi cumhuriyeti “ben cumhuriyet’in ne hayrını görmüşüm” diyerek inkâr etmiş, Atatürk’ü “kendisini Allah yerine koydu” diyecek kadar pervasızlaşmış, emperyalizmin kadrolu uşakları arasında görev üstlenmiştir.
PKK katliamlarına sessiz kalırken Öcalan’a terörist başı denmesinden rahatsız olmuş, tepkisini de “siz bizi kentinize kabul etmezseniz kapınıza bir başçavuş dayanacak ve vatan sağ olsun, başınız sağ olsun” tehdit üslubunu kullanmıştır. Cumhuriyet’e değerlerine, Atatürk devrimlerine karşı emperyalizmin maşası PKK’nın kuyruğundan ayrılmayan Sırrı’nın ölümüyle kendini sosyalist tanımlayanların ikiyüzlülüğünü bir kez daha görmüş olduk. Dolayısıyla sosyalizmi Sırrı’nın sosyalistiği ile eş değer görenlerin Abdullah Öcalan ile PKK arasında ki postacılık görevini çarpıtarak yakasına barış elçisi rozetini takmaları şaşılacak bir durum değildir.
Türk olmak onun için utançtı, hastalıktı
PKK terör örgütünü sempatik göstermeye çalışan emperyalizm, Sırrı gibilerini bu çatı örgüte sokarak toplumsal algı yaratmaya çalışıyor ancak bu fırıldak sosyalistler, barış elçisi olarak gördükleri Sırrı kadar net, dürüst değiller. Sırrı en azından emperyalizmin Ortadoğu’daki çıkarlarına hizmet edecek projede yer aldığını ve cumhuriyet’e, Atatürk devrimlerine, Türklüğe karşı olduğunu açıklamalarıyla ortaya koyacak cesareti, dürüstlüğü göstermiştir.
Cumhuriyet’in hiçbir hayrını görmediğini söyleyen, Türklüğü hastalık olduğunu söyleyen Sırrı, Türkiye’nin en iyi hastanelerinden Florence Nightingale’de Türk dr. Ertan Sağbaş tarafından tedavi altına alındı, kapısında nöbet tutuldu. Atatürk’ün kendisini Allah yerine koyduğunu söyleyen Sırrı, Atatürk Kültür Merkez’inde anıldıktan sonra utanç duyduğu Türk bayrağına sarılarak uğurlandı.
Tüm merasimler Sırrı ve onun gibi sosyalizmi dekor olarak kullananlar için hem ironi hem de utançtı. İmralı’daki abasından gelen mesajın “Pekeke lideri” sıfatıyla okunması, alkışlanması, sokaklarda PKK ve “Biji Apo” sloganlarının atılması, barikatların yıkılması, güvenlik güçlerinin pankart açma dışında sadece seyretmesi, sosyalistlerin ağızlarını doldurdukları eşitliğe, barışa da anlamlı bir örnek oluşturdu.
Çünkü demokratik hakkını kullanarak sokaklarda protesto eylemi yapılan gençlerin karga tulumba gözaltına alınması, kan revan içinde kalacak şekilde darp edilmesi, tutuklanması Sırrı ve yoldaşlarının sosyalizm anlayışıyla örtüşüyordu. Onlar için sosyalizm tam da bu demekti yani PKK terörün katlettikleri milyonlarca kişi, Türkiye’nin demokratikleşmesi yolunda feda edilmişlerdi.
Bunlar dürüst, eşitlikçi ve uygar bir yaşam için mücadele ediyor olsalardı, Çankaya Köşkü’nde 28 Ağustos 2014 tarihinde düzenlenen resepsiyonda Emine Erdoğan’ın “nerelisiniz?” sorusuna “Adıyamanlıyım, çok affedersiniz Türk’üm, tedavi oluyorum.” yanıtını vererek Türk olmaktan utanç duyduğunu, Türklüğün bir hastalık olduğunu alenen söyleyen Sırrı’nın yüzüne barış maskesi takmazlardı.
Uşak, maraba olmaktan kurtaran Cumhuriyet’e, devrimlerine, ülke birliğine ve bağımsızlığa karşı olduğunu açıkça dile getiren Sırrı’yı sanatçı, sinemacı, nüktedan gibi sıfatlar üzerinden sempatik gösterip “Bir Cumhuriyet Şarkısı” adındaki senaryosuna inanacak kadar tutarsız olmazlardı. Kendisine her türlü imkânı sağlayan cumhuriyet’in karşısına feodal düzeni koyan, emperyalist projenin savunuculuğunu yapan Sırrı’nın cumhuriyeti bir şarkıyla taçlandıracağını zannetmek ancak aptallığın ya da ikiyüzlülüğün dışavurumu olabilir. Barış çubuğu tüttürdükleri Sırrı, radikal dinci Said Nursi’yi aydın ve öncü kabul ettiğini, Risale-i Nur zırvalarını kitaplığının en üstüne koyduğunu açıkça beyan ederek nurculara göbekten bağlılığını ortaya koymuştur. Beslendiği feodalizmi, hizmet ettiği emperyalizmi perdelemek içinde sosyalizmi örtü olarak kullanan Sırrı gibilerine yetim, gariban güzellemesi yapılması, sözde muhalif kafaların nasıl iğdiş edildiğini göstermesi bakımından önemlidir. Çünkü düzen tüccarlarının alkışlandığı, hırsızlığın, ahlâksızlığın meşrulaştırıldığı düzende fırıldakların, döneklerin kültür mantar gibi türemesi doğal bir durumdur.
İmralı notlarında ki Sırrı’nın sırrı
Türk halkına, cumhuriyet’e, aydınlara, yazarına, sanatçısına en büyük kumpasın kurulduğu emperyalist güdümlü açılımda Öcalan’ın isteği üzerine İmralı kadrosuna alınan Sırrı’nın Öcalan ve PKK ilişkisi de yeni değildir. Öcalan’a “başkan” diye hitap eden Sırrı’nın baba, oğul ve PKK ilişkisi ergenlik döneminde başlamıştır. 1976’da Adıyaman’da giden Abdullah Öcalan’ı Hasan Yorulmaz’a götüren de kıymetliniz Sırrı’ydı ve henüz 14-15 yaşlarındaydı. Öcalan ile Sırrı arasında geçen konuşmada Öcalan’ın isim vermeden “Adıyamanlı çok kıymetli arkadaşlarım vardı şehit düştüler” sözünü, Aziz Bilgiç ile Mehmet Emin Taştan adını hatırlatarak tamamlayan da Sırrı’dır.
Ana tarafı nurcu olan Sırrı’nın PKK ilişkisinin bu yaşlarda başladığını, PKK’nın uyuşturucu trafiğini yürüten Sabri Ok ile sıkı arkadaşlıklarının okuldan itibaren devam ettiğinden de haberiniz yoktur. Mezopotamya Yayınevi tarafından Almanya’da yayınlanan “Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa: İmralı Notları” adlı kitapta sır olmaktan çıkmıştır. Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ayağı olan “Kürt açılımı” kapsamında 2013’ten itibaren yapılan görüşmeler, Öcalan’ın mektupları ve mesajlarını içeren notlar bizzat Abdullah Öcalan tarafından düzenlenerek kitap haline getirilmiştir. Sırrı Süreyya Önder’in Öcalan ve PKK ilişkisini bizzat kendi ifadelerinden okuyabilirsiniz. Başkan, başkanım şeklinde hitap ettiği Abdullah Öcalan hangi dernek, kulüp, vakıf veya parti başkanı acaba?
Sözünü ettiğim kitaptan başlıklar sunarak biraz daha zihinlerinin açılmasına yardımcı olalım. Üç bölüme ayrılan kitabın birinci bölümünde “Bu süreci biz hazırladık, Normalleşme tüm KCK yapısını kanun içine almaktır, Anti Kürt ittifakı sürdürülürse savaş kaçınılmaz olur, Ermenilere tarihi kardeşlik kültürüyle yaklaşıyoruz, Otoriter Erdoğan ve hegemonik AKP anlayışını kabul etmeyiz” gibi alt başlıklar açılarak detaylandırılmış.
İkinci bölümde PKK /KCK yürütme kuruluna, HPG ve KONGRA -GEL eş başkanlık divanına, Avrupa KCK yönetimine, KJB ve PAJK yönetimi ile BDP yürütme kuruluna gönderilen mektuplara yer verilirken üçüncü bölümde ise Nevroz mesajının yanı sıra Kürdistan Demokratik İslam, BDP ve HDK-HDP Kongresi’ne gönderilen mesajlara yer veriliyor. Büyük harflerle yazdığım bu örgütlerin başı kim? Sırrı’nın baba, başkan diye hitap ettiği, saygıda kusur etmediği Abdullah Öcalan değil mi? Sırrı’nın Kürtçülük, Kürt milliyetçiliği yaptığını anlamak belli bir zekâ düzeyi mi gerektiriyor?
İmralı görüşmelerinde Öcalan’a “Hakan beyin projesi özetlenebilir. Ülke öyle bir noktaya gelsin ki ne başkanın özgürlüğüne ne de diğer demokratik haklar artık tartışılamayacak bir hal alsın. Ben de sizin(Öcalan) özgürlüğünüz ve demokratik hakların iadesi masaya konulup sonundan yürütmek gerektiğini söyledim-a.g.e sy.40-41” diyen Sırrı’nın amaç ve görevi yeterince belli olmuyor mu?
Kapalı kapılar ardında AKP ile PKK’nın siyasi kuyruklarının ülkenin öyle bir hale gelmesinden kasıtları ne olabilir acaba? Sözünü ettiği talepler, PKK’nın talepleri değil mi, biz mi yanlış anlıyoruz? Acı yarıştırıp güzellemeler dizer, gazeller okursunuz ama gariban dediğiniz Sırrı’nın 34 yaşında ki kızı ile damadının Etiler, Çeşme, Bodrum, Taksim gibi lüks yerlerde 15 otel, kulüp ve restorant zincirine nasıl sahip olduğunu sorgulamazsınız? Naif, barışçıl maskesini yüzüne taktığınız Sırrı’nın telefonda tartıştığı gazeteciyi “örgütü oraya yığarım” diyerek tehdit ettiğini bilirsiniz de söylemezsiniz. Kendisine eşit şartlarda imkânlar sağlayan Cumhuriyet’e ve değerlerine küfürler, hakaretler eden Sırrı’nın, Menderes’in mezarını ziyaret ettiğinde neden duygusal anlar yaşadığını da analiz edemezsiniz. Emperyalizmle işbirliği yapanlar asla devrimci olamaz, benden değil Mustafa Kemal’in mirasını yok etmekten korkun diyen devrimciyi de hatırlamazsınız çünkü Sırrı’nın bu mirası yok etmek isteyenlerle aynı saflarda yer aldığını, savaştığını gayet iyi bilirsiniz de söyleme cesaretini, dürüstlüğünü gösteremezsiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.