Suriye Dosyası- 11
Dizi yazımızın 11. ve son bölümünde hem ABD’nin hem de Türkiye’nin daha önce terör örgütü listesine aldığı ama alttan alta destekleyerek radikal şeriatçı HTŞ’ye teslim ettiği Suriye’yi farklı bir açıdan değerlendireceğiz.
Yanıtını arayacağımız en önemli soru ise “Türkiye’nin de destek verdiği Esad reformlarının gerçekleşmesi durumunda Türkiye ile Suriye ilişkilerinin yanı sıra bölgesel etkileri ve sonuçları nasıl olurdu?” sorusu olacaktır.
Sorunun yanıtı aslında dizi yazımızın bölümlerinde farklı açılardan değerlendirilerek verilmişti ancak yine de önemli ayrıntılarını bir kez daha hatırlatmak gerekiyor.
Hatırlanacağı üzere Esad’ın, ülke sıkıntılarının yanı sıra babasından kalan katı rejimi yumuşatmak için bir dizi reformlar başlattığını, Türkiye’nin de destek vermenin ötesinde reformlara model ülke konumunda olduğu gerçeği üzerinde durmuştuk.
Suriye’yi bölgede yalnızlaştırma politikası yürüten ABD’nin Türkiye’nin verdiği desteği engellemek için yoğun çaba harcadığını ve amacına da ulaştığının altını çizmiştik.
ABD’nin karşı çıktığı, engellemeye çalıştığı Suriye ilişkilerinin geliştirilmesi için ilk adım dönemin cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer önderliğinde Ocak 2004’te Esad’ın Türkiye ziyareti ile başladı. Sonrasında ise Suriye başbakanı Muhammed Naci el -Utri ile dışişleri bakanı Faruk el-Şara Türkiye’yi ziyaret etti. Karşılıklı başlatılan diplomatik görüşmeler, Erdoğan’ın aynı yıl içinde 22- 23 Aralık’ta Şam ve Halep’i ziyaret etmesiyle devam etti. Bu görüşmeden yaklaşık bir ay sonra da 13 Ekim 2009’da bu defa Türk ile Suriyeli bakanlar Halep ile Gaziantep’te bir araya geldiler.
Türkiye ile üst düzey stratejik işbirliğinin kurulması, iki ülke arasındaki vize uygulamasının kaldırılması, enerji, su, ticaret, kültürel ve güvenlik işbirliği gibi konuları kapsayan bir eylem planı üzerinde anlaştılar. Suriye ile birçok konuda yapılan işbirliği anlaşmaları, Osmanlı’dan beridir İngiliz ve Fransız etkisinde ki Suriye’nin Türkiye ile sorunlu ilişkilerine belki de ilk defa olumlu ve kapsamlı bir ivme kazandıracaktı ancak bu defa da başta ABD olmak üzere batı emperyalizmi yerli ve Arap işbirlikçilerini devreye sokarak engelleme çalıştı. Batı emperyalizminin Türkiye’nin Suriye ile olumlu ilişkiler kurmasını istemediğinin nedenleri üzerinden bakıldığında Suriye’nin bölgesel ve coğrafi konumunun önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Eylem planı PKK’yı da kapsıyordu
Kamuoyunun bildiği üzere PKK’nın varlığını gösterdiği Lübnan’daki kamplardan sonra Suriye ve Irak’ta da örgütlenerek faaliyetlerini sürdürmüş, Türkiye tehdidini de Suriye ile Irak üzerinden sürdürmüştür. Tarih boyunca devam eden Türkiye ile Suriye sorunları, PKK varlığından sonra tamamen kronik bir hal almıştır. Bu bağlamda Büyük Ortadoğu Projesi, ulus devletlerin federe devletlere dönüştürülmesi üzerine inşa edildiğinden PKK, Türkiye’nin üzerinde kullanabilecekleri en önemli ve etkili sopalarıydı. Türkiye ile Suriye’nin PKK konusunda eylem planı hazırlaması, işbirliğine gitmesi ABD’nin elinde ki en güçlü silahı almak demekti. ABD’yi en çok rahatsız eden ve hatta kaygılandıran da PKK konusunda Suriye’deki PKK gruplarıyla ilgili hazırlanan “Suriyeli PKK’lıların Rehabilitasyonu” planıydı.
Söz konusu plan, 16 -17 Eylül’de Esad’ın Türkiye’ye yaptığı ziyaret sırasında hazırlanmıştı. Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde sürdürülmesi düşünülen eylem planına göre Irak’taki 1.500 / 2.000 civarındaki Suriyeli PKK’lı, Türkiye’de uygulanmakta olan “Kürt Açılımı” programına dâhil edilerek Suriye’ye dönmeleri sağlanacak ve bu yönde varılan mutabakata göre de “şiddeti reddetmeleri” veya “kendilerini Suriyeli yetkililere teslim etmeleri” koşuluyla da müspet muameleye tabii tutulacaklardı.
Açılım süreci başarısız olsa da ortalama rakamı verilen yaklaşık iki bin PKK’lı militanın bir araya toplanmış olması ve belki de bir kısmının silahsızlandırılması sonucunda Türkiye’nin PKK ile mücadelesini kolaylaştıracak, bölgede ki manevra kabiliyetini, etki gücünü yükseltecekti.
Suriye ile ilişkileri geliştirme çabaları, 01 Şubat 2007’de Ankara’da Suriye Dışişleri bakanı Velid el-Muallim, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, dönemin Başbakanı R. Tayyip Erdoğan ve yine dönemin Dışişleri bakanı Abdullah Gül’ün bir araya geldiği toplantı ile devam etti.
Bu görüşmede ise en önemli konu, karşılıklı olarak iktisadi yatırımların devamı ile eksiklerin tamamlanmasıydı. Abdullah Gül’ün toplantılara dâhil olmasıyla üst düzey yapılan bu görüşmeler, Gül’ün başında bulunduğu Dışişleri’nce ABD’nin Ankara Konsolosluğu’na taşınarak sabote edildi.
Gizli kalması gereken toplantı notlarını elde eden ABD, Türkiye’yi Suriye’den uzaklaştırmak, işbirliğini engellemek için bir yandan AKP’ye baskı yaparken diğer yandan da Kuveyt’e kadar uzanan geniş bir istihbarat ağı kurarak Esad’ın reform planı ve Türkiye ilişkileri hakkında önemli bilgilere erişti. Nihayetinde onca emek ve çaba ile kurulan her şey AKP eliyle çöpe atılarak ABD’nin Esad’ı devirme planına destek verildi ve böylece Suriye-Türkiye ilişkileri eskisinden daha kronik bir hale getirilerek bugün ki sonuç alındı.
Esad reformları BOP’a engeldi
Akdeniz’e kıyısı olan Suriye’nin Türkiye, Irak, Lübnan, Ürdün ve İsrail ile komşu olması hem coğrafi hem de stratejik önemini arttırmaktadır. Batı emperyalizmi açısından bakıldığında ise BOP’un fiilen uygulanmasında Suriye’nin mevcut durumunun büyük engel teşkil ettiği görülecektir. Esad’ın babasından kalan katı, dikta rejimi zamana yayarak Suriye’yi daha özgürlükçü ve demokratik bir yapıya kavuşturacak reformları, BOP’u engelleyecek reformlardı.
Reformların gerçekleşmesi, Türkiye ile Suriye ilişkilerinin geliştirilmesi de BOP’u tamamen durduracak girişimlerdi ve müsaade edilemezdi. Ayrıca Esad’ın reformlarına model ülke olarak Türkiye’yi benimsemesi de ABD açısından son derece sakıncalıydı. Dolayısıyla Suriye’de ki mevcut iktidarın devrilmesi, kukla bir yönetim getirilmesi suretiyle bu engel aşılabilirdi. Kısacası Türkiye ile yapılan işbirliği anlaşmaları ve Esad’ın reformist programları sonucunda emperyalizmin Ortadoğu planı uzun bir süre sekteye uğrayacak belki de yürütülemez hale gelecekti. Bunun yansımaları da hem Türkiye hem de Suriye’yi Ortadoğu’da daha güçlü ve etkin bir ülke konumuna getirecek, batı emperyalizminin de etki gücünü önemli ölçüde azalmış olacaktı.
Esad reformlarının ve Türkiye-Suriye ilişkilerinin sürdürülmesi durumunda iki ülke arasında başta terörizm, askeri ve ticari anlaşmalar olmak üzere birçok konuda yapılan işbirliği sonucunda bölgede ki istikrar önemli ölçüde sağlanmış olacaktı. Eğer iki ülke arasında ki işbirliği sürdürülmüş olsaydı Türkiye mülteci sorunu yaşamayacak ve bunun yansıması olarak kültürel ve ahlaki yozlaşma, hırsızlık, cinayet, fuhuş, tecavüz gibi hadiselerle demografik yapısı etkilenmeyecek mülteciler için ayrılan finansman halk için kullanılacaktı.
Türkiye-Suriye ilişkileri devam etmiş olsaydı Batı emperyalizmin “Karadeniz Planı” engellenmiş olacak ve böylece Rusya-Ukrayna çatışması yaşanmayacaktı. Bu çatışmanın yansıması olarak da başta buğday olmak üzere temel gıda ürünlerinde kıtlık yaşanmayacak, fiyatlar fahiş rakamları bulmayacaktı. Bölgede etkisi azalan İsrail tehdit oluşturamayacak, İsrail ile Filistin savaşını çıkartacak gerekçeler ve şartlar oluşmayacak, milyonları bulan sivil ve asker yaşamını yitirmeyecek, insanlar mülteci konumuna düşmeyecekti. Bölge de ağırlığı olan Rusya’ya Türkiye’nin de dâhil olmasıyla üçlü ittifak kurulacak, başta petrol ile doğalgaz olmak üzere yapılacak askeri işbirliği sayesinde Ortadoğu’nun güvenliğinde ve terörizmden arındırılmasında hem etkin bir konuma gelecek hem de ağrılığını koymuş olacaktı. PKK’nın çift dilde eğitim, federasyon, özerk yönetim gibi taleplerinden oluşan, ulusal bütünlüğü bozmaya ve yıkmaya yönelik emperyalist program sözde Kürt sorunu yeniden gündeme alınamayacaktı.
Ana başlıklar halinde sıraladığım bu sonuçlara yalnızca Türkiye açısından bakıldığında başta ekonomik refah olmak üzere terörle mücadele konusunda da birçok yansıması görülecektir. Konuşulmayan, dillendirilmeyen tüm bu gerçeklerden hareketle dizi yazımızı yine bir soru ile bitirelim; Ortadoğu’yu federe kukla devletlere bölerek yönetmeyi planlayan batı emperyalizmi, planını tehlikeye atacak hatta engelleyecek Esad reformları ile Türkiye-Suriye işbirliğine seyirci mi kalacaktı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.