Türk Milliyetçilerinden Başkanlığa Hayır Manifestosu

Türk Milliyetçilerinden Başkanlığa Hayır Manifestosu

Meral Akşener'e desteğiyle bilinen kendilerini Meral Akşener Antalya Grubu olarak nitelendiren, Milliyetçi Meslek Adamları Birliği (MİLMAB), Başkanlık Sistemi'ne ve Anayasa Değişikliği Referandumuna niçin hayır dediklerini ve bu süreçte nasıl bir yol izle

Milliyetçi Meslek Adamları Birliği (MİLMAB) Yönetim Kurulu Başkanı ve grup sözcüsü Musa Ertugan imzalı raporda, 'Meral Akşener Antalya Grubu'nun Başkanlık sistemine neden 'hayır' dediği ve referandum sürecinde nasıl bir yol haritası izleneceği açıklandı.

 

Türk Milliyetçilerinin Başkanlığa Hayır Manifestosu niteliğini taşıyan rapor şöyle:

“Meral Akşener Antalya grubu olarak, Partili Cumhurbaşkanlığı adı altında Başkanlık sistemine imkân tanıyan Anayasa Değişiklik Paketinin oylanacağı referandum sürecini değerlendirmek üzere; 29.01.2017 tarihinde Antalya Merkez, 31.01.2017 tarihinde Elmalı İlçemizde, MHP eski ilçe başkanları, eski ve mevcut belediye başkanları, MHP İl-İlçe Yönetim Kurulu Üyeleri, İlçe Başkanları, Üst Kurul Delegeleri ve farklı kesimlerden kanaat önderlerinin katılımıyla iki toplantı gerçekleştirilmiştir. Söz konusu toplantılarda, mevcut durum değerlendirilmiş, Referandum sürecinde neden Hayır sorusuna verilen farklı cevaplar dile getirilmiş ve referandum sürecinde nasıl bir yol haritası izlenebileceği değerlendirilmiştir. Bu toplantılarda konuşulan ve hemfikir olunan konular ve sonuçlar şöyledir:

Söz konusu Anayasa Değişikliği, bu ortam ve konjenktürde elzem değildir. Bunun yerine daha güçlü bir parlamento ihtiyacımız olduğu aşikârdır. Buna rağmen mevcut yasa tasarısı mevcut parlamentoyu güçlendirmek yerine sembolik hale dönüştürmekte, yetkisizleştirmektedir.

Ekonomik sorunlar ortadayken, terör kontrol altına alınamamışken, dışımızdaki dünya yanı başımızda bir savaş planlıyorken, sistem değişikliğine gitmek istikrar mıdır? Yoksa dereyi geçerken at değiştirmek midir? Gündemin başkanlık sistemi yerine kapımızda beliren tehlikeler ve onlara karşı çözümler olmasını arzuluyoruz.

Mesele, Başkanlık sistemine karşı çıkmak ya da çıkmamak meselesi değildir! Anti-demokratik partiler yasasının dayattığı belli bir zümrenin egemenliğinde tartışılan konuların Türk milletine dayatılması milletin kendi reflekslerine karşı bir sabotaj anlamı taşımaktadır. Milletin bu kadar kaotik bir ortamda bununla meşgul edilmesi başka sorunları görmezden gelmesini beklemek anlamına gelmektedir. Referandum meselesi İstikbal meselesidir. Ne Sayın Cumhurbaşkanının taraftarları ne de karşıtlarının davasıdır! Bu, Türk Milletinin, Türkiye Cumhuriyetinin İstikbal davasıdır. İstikbal ise çocuklar ve nesillerdir… Bu referandum çocuklarımızla bizim aramızdadır. Çocuklarımızla aramıza hiçbir kamplaşmayı sokmayacağız!

Ülkenin esas sorunu uzun süreli iktidarlarını koruma amaçlı, siyasal varlıklardır ve siyaset zamanı geldiğinde değişebilmelidir. Siyasi değişim gerçekleşiyorsa demokrasi tezahür eder ve Milli İrade tercihlerde tecelli eder. Bu tarz değişimlerin, dolayısıyla Milli İradenin önünde bir engel olarak duran siyasi partiler yasasını değiştirmek, ülkede 150 yıllık demokrasi tecrübesini olgunlaştırmak varken, siyasi değişimsizliği istikrar olarak sunmak demokrasinin ruhuna hakarettir, geleceği demokratik mirastan mahrum bırakmaktır.

İhtiyacımız olan Anayasa tasarısı bu değildir. Anlaşılıyor ki partiler yasası değiştikten sonra oluşacak demokratik bir meclis bunu çözebilecek kudrette olacaktır. Güçlü parlamento milli devlet demektir. Bu toplantılarımız ve çalışmalarımız “Milli Devlet Ülküsü” adınadır.

“Milli Devlet Güçlü İktidar” ülkücülerin doktrin temelini oluşturmuştur. Parlamenter sistemi değiştirmeye çalışan milliyetçiler, bu fikirlerini Milli Devlet ülküsü ile nasıl bağdaştırabilmektedir, anlaması zordur.

Mevcut referandum süreci partiler üstü bir gelecek meselesi olup, bu süreçte herhangi bir parti ya da kişi oylanmayacaktır. O nedenle tıpkı İstiklal Savaşında ortak paydanın “vatanın istikbali” olduğu gibi, bu referandum sürecinde de ortak paydamız partiler ya da kişiler olmayıp bizzat “vatanın istikbali”dir.

Kuvvetler ayrılığına, parlamenter sistemin kendi kontrol mekanizmalarına rağmen, devlete dış mihraklar tarafından yetiştirilmiş sızmalar olmuş, nitekim bunun sonucunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti 15 Temmuz Kalkışması gibi hain bir kalkışmayla karşı karşıya kalmıştır. Mevcut değişiklikler gerçekleşir, referandumdan Evet çıkarsa, bütün yetkiler tek bir kişide toplanacaktır. Bu durum, dış mihraklar, Türk düşmanları tarafından yetiştirilip kripto bir şekilde sisteme sunulduğunda ve başkan olması sağlandığında ülkeyi çok büyük tehlikeye atmaktadır. Çünkü parlamenter sistemin aksine, o kişi ya da kişileri denetleyecek bir kurum, yeni Başkanlık sisteminde yer almayıp, Başkan olmayı başardıktan sonra kontrolsüzlük durumu söz konusu olacaktır. Bu da ülke için çok büyük bir tehlikedir. Örneğin Başkanlık yetkileri içerisinde şehirleri birleştirip yeni bölgeler oluşturmak gibi bir yetki söz konusudur ki, bu durum kripto bir bölücünün başkan olması durumunda ülkenin bölünmesiyle hatta savaşa sürüklenmesiyle sonuçlanacaktır.

Bu yeni tasarı hukuku hukuk olmaktan çıkarıp kader haline dönüştürmektedir. Allah’ın çizdiği kader adildir ama kula teslim edilen hukuk bir kadere dönüşürse Allah’a bühtandır. Nitekim tek bir kişinin elinde olmayıp, 2010 referandumunda açılan gediklerden gerçekleşen sızmalarla derdest edilen Türk Hukuk sisteminin FETÖ ile geldiği nokta ve 15 Temmuz hainliği ortadadır. Ya buna benzer yapıların kriptoları en üst yetkilere göz dikip, iyi niyetleri kullanarak Başkan olmayı başarırlarsa ne olacak?

Başkanlık sistemi, Başkanlık seçiminde halkı sandığa çağırıp, daha sonra bir daha dönüp halka bakmamak üzerine kurulu bir sistemdir. Milli İrade her daim esastır! Başkanlık sistemi Milli İradeyi atıllaştırmak esasına dayandığından Milli Egemenlik fikriyle çelişiktir. 

 

 

NEDEN HAYIR?

Mevcut anayasa değişikliği, kuvvetler ayrılığındaki bütün yetkileri tek bir kişi üzerinde toplamaktadır. Seçtiğimiz bir belediye başkanının, belediye işlerinin yanında, kaymakamlık, adliye, milli eğitim vd işleri yapması ne kadar uygunsa, Başkanlık sistemi de yönetim mekanizması olarak o kadar doğrudur!

Ülkemizdeki sorunlardan birisi Eğitim Sistemlerindeki problemlerdir. Eğitim sistemi birçok açıdan sıkıntılıdır. Bu sorun 15 yıllık iktidar tarafından çözülememiş, Başkanlık sistemiyle mi çözülecektir? Oysa Milli Eğitim reformları için engel teşkil eden hiçbir şey yoktu! Bakanından müdürlerine atama gücü olan bir hükümet 15 yılda çözemediği sorunu, Başkanlık sistemiyle mi çözecek?

Ülkenin büyük problemlerinden birisi ekonomi! Ekonominin bağımsız olması üretim gücüne dayalıdır. Oysa 15 yıldır ekonomi üretime değil inşaat sektörüne dayandırılmıştır. Başkanlık sistemi İnşaatı nasıl üretime dönüştürecektir?

15 yıl içerisinde terör sorunu etnik sorun olarak sunulup ülkede gerilim arttırıldı. Bu etnik söylem üzerinden kurucu irade ve tarihle kavga edildi ve değerler yerle bir edildi. Bunların neticesinde terör dağlardan şehre indi. Başkanlık sistemi 15 yılda yapılamayan hangi mucize ile terörü ve ülkedeki gerilimi bitirecek?

Ülkenin kurucu unsuru olan ve ülkedeki birliği ifade eden “Türklük” tahrik unsuru olarak lanse edildi, Andımız kaldırıldı, İstiklal Marşını okumak zul sayıldı, Türk Bayrağı ve adı değişsin tartışmaları lakayt dillerde sakıza dönüştü, Terör örgütleri kendini kötü hissetmesin diye Türkiye Cumhuriyeti ibareleri kurumlardan kaldırıldı. 15 yılda Türklere ve Türk olmaya yönelik, sorun çözüyoruz adı altında bir baskı, bir yıldırma politikası uygulandı ve bunların sonucunda sorun çözülmediği gibi, daha büyük bir güvenlik sorununa dönüştü. Başkanlık 15 yılda çözülemediği gibi çözümsüz hale getirilen bu sorunu hangi mucizevi dokunuşla çözecek?

Yeni Anayasa ile ortaya çıkan problemler kişilere ve partilere ait olmayıp, geleceğimizi ilgilendirmektedir. Konu Recep Tayyip Erdoğan ya da AKP olmayıp, gelecekte sınırsız bir gücü elinde bulunduracak tek adam sistemdir. Bu sistem hem demokrasi ve Milli İrade hem de vatanın bölünmez bütünlüğü için tehlike arz etmektedir.

Yeni Anayasa değişikliğini meclise ve referanduma getirenler mazide defalarca yanılmışlardır. 2010 referandumu izin verdiği FETÖ yapılanmasıyla 15 Temmuz kalkışmasını getirmiştir. Değişikliği hazırlayanların, değişikliği şu an adını bilmediğimiz bir başka yapıyla hazırlayıp hazırlamadığı ve onlar tarafından kandırılmakta olup olmadıklarından emin olamayız.

Yeni Anayasa değişikliğini destekleyen Devlet Bahçeli Beyefendi konuyu tek cümle ile açıklamıştır: “Fiili hali hukuki bir hale dönüştürmek için evet diyeceğiz.” Türk Milleti Başkanlığın fiiliyatta var olduğundan, bölünmüşlüğün fiili olarak gerçekleştiğin bihaberdir. Varsa bunlarla ilgili bilgisi öncelikle kamuoyuyla paylaşmalıdır.

Başkanlık sistemiyle parlamento dışından kabine oluşturulması, millet iradesinin dışında, yönetim kadrosu oluşturmaktır. Bu durum milli iradeyle çeliştiği gibi güvenlik zafiyetine de neden olacaktır. Halkın teveccüh etmediği, hatta yönetimde olmasını istemediği kişiler, sırf başkan istiyor diye kabine de yer alabilecektir. T.C. vatandaşı bir PKKlının Türkiye’de İç İşleri Bakanı olabilmesinin yolu açılmış olacak, adli kaydı olmasın yeter!

Her ne kadar Hayır diyenler HDP-PKK-FETÖ ile aynı yolda gösterilmeye çalışılsa da, Siyaset Bilimciler HDPnin oy bölgelerinde EVET çıkacağını öngörmekle birlikte, gerek HDP gerek FETOcuların alışık olunanın aksine Referanduma can hıraş HAYIR demedikleri ve pusuya yatmış bir görüntüye sahip oldukları da gerek basından gerekse sosyal medyadan anlaşılmaktadır.

Başkanlık sistemi rasyonel gerekçelerle değil, “ülkemizin önü açılacak, büyük düşünmek lazım, geleceği düşünerek karar verdik vb” sloganik ifadelerle kamuoyuna sunuldu. Hatta Meclis oylamaları dahi kamuoyuna açık yapılmadı. Hazırlayanların da açıklamakta zorlanacağı maddeler olduğu net bir şekilde anlaşılıyor.

 

 

NASIL BİR YOL İZLEMELİYİZ?

Şu ana kadar geçirdiğimiz seçimlerde ve referandumlarda, AKP’nin öteki yaratarak ve karşısındakini konuşturmayarak siyaseti yönettiği ve tepkisel oylarla sandık hâkimiyeti sağladığı aşikardır…

İktidar partisi ekranlarda uzmanlara yer vermektedir. Kendi uzmanlarının karşısına muhalif görüşlerden insanlar çıkararak yayının tarafsızlığını tescil ettirirken, diğer taraftan gerek uzmanların karşısındakini konuşturmadan konudan konuya geçmeleri, arka arkaya manidar sorular sorarak cevaplamaya izin vermeyerek, ithamda bulunup karşısındakine söz hakkı verilmesini engelleyerek ekran hâkimiyetini sağladığı ve bu şekilde kamuoyunda haklı imajı yarattığı görülmektedir.

Bu durumun aksine imkân sağlayacak bir medya yoktur. Mevcut 1-2 kanal da prime timeda izlenme oranı olmayan kanallar olduğundan halka ulaşmak medya üzerinden imkânsız hale gelmektedir.

Bu noktada sosyal medya ön plana çıkmaktadır. Ancak sosyal medyanın kullanımı önemli bir başka konu olarak karşımıza çıkmakla birlikte internet kullanmayan çok ciddi bir kitlenin varlığı da söz konusudur. Nitekim TÜİK’in TÜİK, Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması, 2004-2016’ya göre 2016 yılında internet kullanımı Türkiye genelinde %61,2 olarak tespit edilirken, araştırma yapıldığı dönemde “Hiç İnternet Kullanmadım” cevabını verenlerin oranı %38,8’tir. Sonuç olarak sosyal medya üzerinden yapılan çalışmalarda “doğrudan” %38,8’lik bir kesime hitap edilemeyeceği gerçeği ortaya çıkmaktadır.

Sosyal Medya üzerinden yapılacak çalışmalarda, çekilmek istediğimiz meydanın aksine, çatışmadan uzak bir dil kullanmak faydalı olacaktır.

Sen dili tutumları tetiklediğinden, sen dili yerine ben dili ve biz dili kullanımı yaygın hale getirilmelidir.

Kaygıların belirli bir gruba ya da kişiye değil bütün topluma ait olduğu sıklıkla dile getirilmelidir.

Taraftarlık ruhu ile konuşan kesin tutumlu kişilerle sosyal medyada tartışmak, enerjinin yanlış kullanımı olacağı gibi kaçınmamız gereken nahoş görüntüye sebebiyet verecektir. Bu nedenle “Allah ülkemiz için hayırlısını nasip etsin deyip” kararsız seçmene yönelmek daha doğru bir tavır olacaktır.

Hayır savunulurken Recep Tayyip Erdoğan ya da AKP ve AKP seçmenini doğrudan hedef almak, taraftarlığa hizmet edeceği gibi, oluşmasını istemediğimiz “bize karşı oldukları için hayır diyorlar” imajını destekleyecektir. O nedenle partiler ve şahıslar üstü dil kullanımı genel tavrımız olmalıdır.

Hayır savunulurken, Evetçileri ya da halkın bir kesimini aşağılayıcı itham edici ifadelerden kaçınmakta fayda vardır.

Sosyal medya üzerinden ulaşamadığımız yaklaşık %35lik kesim için saha çalışması ön plana çıkmaktadır. Mahalle toplantıları ve kadın çalışmaları bu noktada önem kazanmaktadır.

Neden hayır denildiği gerek sosyal medyada gerekse yüzyüze iletişimde basit anlaşılır bir dille anlatılmalıdır.

Anlatımlarda, sorular sorarak kişilerin “hayır” cevabına ulaşmasının sağlanması en etkili yöntem olacaktır.

Allah yardımcımız olsun…

Grup Sözcüsü

Musa Ertugan

MİLMAB Yönetim Kurulu Başkanı”

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.