Veysel BOĞATEPE

Veysel BOĞATEPE

AVRUPA BİRLİĞİ'NİN ÖTEKİ YÜZÜ: YAZI DİZİSİ- 10

AVRUPA BİRLİĞİ'NİN ÖTEKİ YÜZÜ: YAZI DİZİSİ- 10

(AB sürecinde Türkiye nasıl idare ediliyor? Ukrayna nasıl ve neden kandırıldı? Gizli yazışmalarda ki AB gerçekleri ve itiraflar… )

Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma yolunda uluslararası gelişmeleri yakından takip etmiştir ancak dönemin koşulları gereği OECD, NATO, AB gibi uluslararası örgütlenmelerin etkin bir üyesi olsa da gelinen süreçte uygarlığın gerisine düştüğü bir gerçektir. Keza insanlık tarihinin en büyük barış projesi olarak nitelendirilen Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun (AET) 1958 yılında kurulmasından kısa bir süre sonra dönemin Başbakanı Adnan Menderes, 31 Temmuz 1959’da Topluluğa ortaklık başvurusu yaparak Türkiye’nin Avrupa’ya ilk adımını attığını söylemiştir.

Oysa başvurudan bu yana 61 yıl geçmesine rağmen söylenenin aksine Türkiye sıradan bir Ortadoğu ülkesine konumuna düşmüştür. Menderes’in başlattığı bu süreç 12 Eylül 1980 askeri darbe ile kesintiye uğramış olsa da aynı zihniyetteki Turgut Özal hükümeti, 1984’ten itibaren Türkiye-AET ilişkilerini yeniden canlandırmış ve İsmet İnönü döneminde yapılan Ankara Antlaşmasında (12 Eylül 1963) öngörülen dönemlerin tamamlanmasını beklemeden 14 Nisan 1987’de üyelik başvurusunda bulunmuştur.

Başvuru ile ilgili görüşünü 18 Aralık 1989’da açıklayan AP, Türkiye’nin kendi iç bütünleşmesini tamamlamadan topluluğa kabul edilemeyeceğini, öncelikle ekonomik, sosyal ve siyasal alanda gelişmesi gerektiğini ifade ederek bolca tavsiye ile önerilerde bulunmuştur. 

Bu tarihten beridir bolca tavsiye ve öneriler dinleyen ve birçoğunu da yerine getiren Türkiye halen AB kapılarında sürünmektedir. AKP’nin iktidara taşındığı 2002’den sonra ise her konuda olduğu gibi AB süreci de farklı bir sürece taşınmıştır. Çünkü Avrupa Parlamentosunun her istek ve talebini sorgulamadan olduğu gibi uygulayan AKP, daha yeni iktidara gelmiş olmasına rağmen iki yıl içerisinde (2002 -2004) 8 uyum paketi açılmış ve 2 Anayasa paketi TBMM’de kabul edilmiştir. Yine 2006 ile 2010 yılları arasında 13 fasıl, 2010 ile 2013 arasında ise 1 fasıl müzakereye açılmıştır. AB’nin Türkiye ile ilgili pozitif gündemi, Avrupa Komisyonu Genişleme ve Komşuluk Politikasından sorumlu üyesi Štefan Füle’nin yerine Johannes Hahn’ın göreve gelmesiyle 2014’te sona ermiştir. Gerçekte Türkiye’nin AB sürecini durduran bu görev değişikliği değil, Türkiye’deki siyasi olaylardır. Bunun başında da “Rüşvet ve Yolsuzluk” operasyonu gelmektedir.

Fethullah Gülen tarikatı ile AKP arasındaki bu anlaşmazlık, gerek AB ve gerek ABD ile olan ilişkileri bir anda ters yüz etmiş, AB sürecini kesintiye uğratmıştır. 

AB, siyasi bir dönüştürme programıdır

Siyasi bir dönüştürme programı olarak AB’ye üyelik başvurusu, AB Müktesebatı kapsamında 35 başlık altında ele alınıyor ve müzakerelerin başlatılmasına da AB Konseyi karar veriyor. Adaylığı resmen kabul edilen her ülke için AB Komisyonu tarafından Katılım ortaklığı belgesi (KOB) hazırlanıp onaylandıktan sonra AB’nin resmi gazetesinde yayınlanıyor.

AB Müktesebatı’nın bir parçası özelliğindeki KOB yayınlandıktan sonra da süreç başlamış oluyor. Müzakere sürecinde fasıllar, aday ülkelerin AB Konseyi tarafından belirlenen açılış kriterlerini yerine getirme durumuna göre açılabiliyor ve yine her fasıl için AB Konseyi tarafından belirlenen kapanış kriterlerini yerine getirme durumlarına göre geçici olarak kapatılabiliyor.

Yalnız bir üyenin bile olumsuz görüş beyan etmesi, fasılların açılmasında veya kapanmasında etkili olabiliyor. Müzakereler başarıyla tamamlanmış olsa bile AB Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’nda bir kez daha oylanmak zorundadır. Ayrıca AB Komisyonu’nun vereceği üyelik tavsiyesi de Parlamentonun kararı etkileyebiliyor.

Böylesine sıkı denetimlerin, tedbirlerin alınmasından net çıkan sonuç; Tüm talep ve tavsiyelerini yerine getirmeyen hiçbir ülkenin AB’ye kabul edilmeyeceğidir. Altmış bir seneden beridir AB kapılarında tavsiye dinleyen Türkiye’ye tarama sürecinden sonra tam üyelik için 2005’te müzakere tarihi verildi. Önceki bölümlerde önemli maddelerinden örnekler verdiğim üç raporu (İlerleme, Öneriler, Etkiler) yayınlayarak bu raporda yer alan tavsiye ve taleplerin yerine getirilmesi istendi.

Başta Federe Kürt devletinin kurulması, ordunun sivil yönetime devredilmesi gibi taleplerin olduğu raporlar, AKP tarafından sorgulanmadan uygulandı ve açılımın durdurulduğu 2016’da AB süreci de geçici olarak askıya alındı. Bu süreçte 35 fasıldan 16’sı açıldı, bir fasıl da kapatıldı. Geriye kalan 15 başlığın durumu ise belli değil çünkü müzakerelerin devam edebilmesi için AB’nin tavsiye ve taleplerini koşulsuz olarak yerine getirmek gerekiyor. 

Türkiye’nin 61 yıllık AB süreci böyleyken, 27 üye devletten oluşan AB’ye Romanya, Malta, Slovakya, Estonya, Macaristan, Letonya, Slovenya ve Bulgaristan’ın neden kabul edildiğinin mantıklı bir izahı yoktur. Haritada bile yeri kolayca gösterilemeyecek bu ülkeler, her yönüyle incelendiğinde AB’ye bir katkısının olamayacağı açıkça görülecektir. Buna rağmen kabul edilmesinin tek bir makul izahı olabilir ki o da başından beridir hatırlattığım din eksenli olmasıdır.

Aynı durum Ukrayna için de geçerlidir. Türkiye 61 seneden beridir bu yolu aşındırırken Ukrayna’nın Şubat 2022’de yaptığı başvuru hemen yani Mart 2022’de kabul edildi ve Haziran 2022’ye de müzakere tarihi verildi. Ayrıca AB üyesi 8 ülke, Ukrayna’nın aday statüsünün acilen verilmesini ve bir an önce de katılım müzakerelerinin başlatılmasını istediler. Avrupa Birliği Komisyon başkanı Ursula von der Leyen ise Ukrayna’yı ziyaret esnasında AB üyelik sürecini hızlandırma kararı aldıklarını açıklamıştı.

Görüldüğü üzere çifte standart uygulayan AB, Türkiye’yi 61 yıldır kapıda bekletirken Ukrayna’ya ise jet hızıyla kapılarını açmıştır. Gerek AB’nin ve gerek ABD’nin Ukrayna’ya karşı bu tavrının nedenlerini yaklaşık iki ay önce 21 Mart 2022’de yazdığım “ABD-İsrail Oltasına Takılan Sersem Balık” başlıklı makalede anlatmıştım. Ukrayna’nın hem AB hem de NATO başvurusunun olumlu karşılanmasının başlıca sebebinin Ukrayna’yı sıçrama tahtası olarak kullanmak istediklerini, NATO’nun bir güvenlik şemsiyesi olmadığını ve AB’nin de Ukrayna’yı kalkındırmayacağına dikkat çekmiş, tüm bunların yalandan ibaret olduğunun altını çizmiştim.

Gizli yazışmalarda ki AB gerçekleri ve Türkiye itirafları

Emperyalizmin Ukrayna’yı şemsiyesi altına almak için böylesine yoğun çaba göstermesinin nedenini, Ukrayna’yı Rusya’ya karşı koz olarak kullanmaktır ki bu gerçeği kendi aralarında yaptıkları toplantılarda itiraf etmişlerdir. Bu itiraflardan yaklaşık iki ay önce yukarıda başlığını verdiğim makalede Ukrayna ile Rusya çatışmasının emperyalizm tarafından planlı yürütüldüğünü ve Rusya’ya karşı koz olarak kullanıldığının da altını çizmiştim. Nitekim 20 Mayıs 2022’de Ukrayna’nın tartışmaya açılan NATO üyeliği konusunda tüm tespit ve önerilerimi teyit eden itiraflar yapıldı. ABD’nin eski Rusya Büyükelçisi Michael McFaul’ün de katıldığı toplantıda NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin Rusya için tehdit oluşturduğunu ve bu konuda da Ukrayna’ya yalan söylediklerinin itiraf edildiği toplantıda en ilginç detay ise Michael McFaul ile Stephen Walt arasındaki konuşmaydı. Stephen Walt’ın,“Ukrayna’ya NATO üyesi olabileceği konusunda yalan mı söyledik?” sorusuna Michael McFaul’ün yanıtı “Evet, evet gerçek dünya böyle” şeklinde oldu.

Benzer bir itiraf da ABD eski hazine müsteşarı Paul Craig Roberts tarafından yapıldı. Washington’nun Ukrayna’da başarılı olması durumunda ABD’nin dünya hegemonyasını ele alışında Rusya engelinin aşılmış olacağını ve geriye yalnızca Çin’in kalacağını söylemişti. O makalede detaylı bir şekilde irdelemiştim ancak bu itirafların anlamı bir kez da hatırlatmanın yararlı olacağını düşünüyorum.

Emperyalizm’in gerek Ortadoğu’da ve gerekse denizlerde yayılmacı politikasının önünde en büyük engel, Paul Craig Roberts’in de itiraf ettiği gibi Rusya ile Çin’dir. Bu engelleri aşmak için de Ukrayna gibi ülkeleri paravan olarak kullanmaktadır. Rusya-Ukrayna çatışması da yine emperyalizm tarafından programlı bir şekilde hazırlanmış, Rusya’nın hassas olduğu konular üzerinden Ukrayna kışkırtılmış ve sonuç kaçınılmaz olmuştur.

Tıpkı Ukrayna gerçeğinde olduğu gibi Türkiye’nin AB üyeliğinin de koz olarak kullanıldığı ve aynı şekilde yalanlar söyleyerek idare edildiği gerçeğini bir de gizli yazışmalardan örnekler vererek somutlaştıracağım.

Kamuoyunun hatırlayacağı üzere dönemin Fransa cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Türkiye’nin AB’ye katılımına karşı çıkmış ve ciddi bir krize neden olmuştu. Gizli ABD kriptolarından Sarkozy’nin bu tavrının ABD’yi telaşa düşürdüğü ve Sarkozy’i ikna etmek için de yoğun diplomasi yürüttükleri anlaşılıyor. Dönemin ABD Paris büyükelçisi Craig Roberts Stapleton tarafından 10 Mayıs 2007’de yazılan ve “Kişiye Özel” notuyla ABD’nin dışişleri ile savunma bakanıyla birlikte Beyaz Ev’deki ulusal güvenlik konseyine gönderilen telgrafta Sarkozy’nin Türkiye’nin AB üyeliğine kesinlikle karşı çıktığı ve onun ikna edilmesi için acil eylem planı hazırlanması gerektiği not edilmiş.

Bu kriptodan hemen sonra krizi çözmek üzere dönemin Fransa dışişleri bakanı Bernard Kouchner’in sağ kolu ve aynı zamanda Avrupa işlerinden sorumlu Jean Louis Falconi ile ABD’nin Paris büyükelçiliği siyasi müsteşarı Josiah Rosenblatt, Fransa dışişleri bakanlığında 07 Temmuz 2007’de bir araya geliyorlar. Türkiye’nin AB üyeliğinin reddedilmesi durumunda Hamas, Suriye ve İran ile ittifak yoluna gireceğinin bunun da Ortadoğu’daki çıkarlarına zarar vereceğinin ve AB’nin siyasi bir proje olduğunun asla unutulmaması gerektiğinin altını çiziyorlar. Ayrıca Avrupa sınırlarının belirlenmesi için Türkiye’ye ihtiyaç olduğu ve bu nedenle AB çalışma grubunun Türkiye’ye AB üyeliği kapısının tamamen kapatılmaması gerektiği hususunda da hem fikir oluyorlar.

Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin ABD’nin Helsinki büyük elçiliğinin siyasi müsteşarı Gregon Thome’nin 20 Temmuz 2007’de Washington’a “Türkiye’yi idare etmek” başlığıyla gönderdiği kriptoda ise ABD’nin Helsinki büyükelçisi Marilyn Ware ile AB’nin genişlemeden sorumlu komiseri Olli Rehn arasında geçen görüşmenin ayrıntılarına yer veriliyor. Rehn, Türkiye’de 22 Temmuz’da yapılacak olan genel seçimleri AKP’nin kazanması durumunda AB’ye katılım sürecinde beklenmeyen bir etki yaratacağını ve reformları devam ettirebilmesi için önemli olduğunu vurguluyor.

Sarkozy’nin Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin karşı çıkışlarını engellemek için de “imtiyazlı ortaklık” teklifi sunularak ikna edilebileceğini söylüyor. Gizli yazışmalardan da anlaşılacağı üzere Türkiye’nin AB üyeliği, gerçekte bir aldatmacadan ibarettir. Kendi çıkarları için Türkiye’yi kullanmak ve kontrol etmek için AB üyeliğini koz olarak kullanmaktadırlar. AB gerçekleri böyleyken Avrupa Birliği Bakanlığı’nın yayınladığı “100 Konuda Avrupa Birliği’nin Günlük Hayatımıza Etkileri” adlı kitapçıkta Avrupa Birliği hakkında kamuoyuna aynı yalan ve yanlış bilgiler verilmektedir.

On bölüm halinde aktardığım AB gerçeklerini, büyük bağımsızlık ve özgürlük savaşı veren Mustafa Kemal Atatürk’ün bu konuda söylediği sözlerden birkaç örnekle bitirirken, cephelerde savaşarak kazandığımız bağımsızlık ve özgürlüğümüzü masalarda, gizli anlaşmalarla ipotek ettirenlere Türk kamuoyunun en doğru zamanda yanıt vereceğini umuyorum.

Atatürk Diyor ki;

“Bağısız ve özgürlük benim karakterimdir.”
“Türk devletinin bağımsızlığı mukaddestir.”
“Bu millet bağımsızlıktan uzak yaşamamıştır, yaşamayacaktır.”
“Tam bağımsızlık, bugün bizim üzerimize aldığımız vazifenin temel ruhudur. Bu vazife bütün millete ve tarihe karşı yüklenilmiştir.”

-Bitti-

 

Kaynakça: 


1) Avrupa Birliği İletişim Projesi sayı-78/Ağustos 2005. Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği Sayı-2/Şubat-Mart 2004.www.euturkey.org.tr 
2) Avrupa Birliği İletişim Projesi sayı-78/Ağustos 2005. Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği Sayı-2/Şubat-Mart 2004.www.euturkey.org.tr
3) Issues Arsing From Turkey’s membership perspective ,COM(2004)656 final,commissıon of the Europan communites,commission staff working document,brussels. 06.10.2004,SEC
4) Yılmaz Dikbaş / Avrupa Birliği-Tabuta Çakılan Son Çivi, Asya Şafak Yayınları-2007
5) Constitution for Europe, Conferenece of the Representattives of the Governments of the membr States Brusels, 13 October 2004. CIG 8771704 Rev-1,  (2004)1202, 
6) International Fact-Checking Network (IFCN), 
7) https://www.dogrulukpayi.com/bulten/turkiye-imf-iliskileri, 
8) https://www.ab.gov.tr/ab-baskanligi-yayinlari_43447.html
9) Yükseliş İktisadi ve Stratejik Araştırmalar Vakfı-Ankara
10) https://www.siyasetcafe.com/abd-israil-oltasina-takilan-sersem-balik-4458yy.htm

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Veysel BOĞATEPE Arşivi