Veysel BOĞATEPE

Veysel BOĞATEPE

Parti Borsası, Vekil İhalesi

Parti Borsası, Vekil İhalesi

Yüksek Seçim Kurulu’nun oy birliği ile aldığı karar sonucunda mevcut aktif 121 siyasi partiden 27’si 2023 Haziran seçimlerine katılabilecek. Sanırım hiçbir ülkede bu kadar siyasi parti yoktur çünkü siyaset bir bilim dalı olmakla beraber yatırım aracı da değildir.

Türkiye’de ise siyaset, metropol varoşlarının mahalle kültürüne düşecek kadar sıradanlaşmış, adeta borsaya, panayıra dönüşmüştür. Farklı ideolojisi olan 121 partinin tamamı birbirine muhalif olsa da değişmeyen tek gerçek, tek ortak paydaları Türkiye’nin yönetimine talip olmak, sözüm ona millete hizmet etmek, sosyal refahını iyileştirmek ve dahası ülkeyi modern, uygar seviyeye taşımaktır.

Bunların tümünün iddiadan ibaret somut bir dayanağının olmadığını senelerden beridir farklı siyasi partilerin iktidarlıklarıyla teyit ettik zaten. Buradan hareketle kendimize şu soruları sormamız gerekiyor; bu ve benzer iddialarla yönetime talip olanlar bizden daha mı yurtsever? Bunca hırs, hır-gür sırf ülkeye ve vatandaşa hizmet etmek için mi? Peki 84 milyon nüfuslu bir ülkede 121 siyasi partinin kurulması normal mi, nasıl yorumlamalıyız? 

Soruları çoğaltabiliriz fakat bu sorular bize net yanıtını vermeye yeterlidir. Türkiye’de siyaset yatırım aracı haline gelmiştir. Bunca siyasi partinin, kavganın, gürültünün nedeni, siyaset pazarında tezgâh kapma yarışından başka bir şey değildir. Bu sebepledir ki siyasi görüşleri birbirine tezat, birbirilerine bile muhalif olsalar bile partiler arası yüksek meblağlarda vekil transferleri yapılıyor, işinden veya mesleğinden istifa edenler 2 ile 30 bin lira arasında değişen rakamları ödeyerek vekil borsasına yatırım yapıyor.

Seçilmesi yani pazarda tezgâh kapması durumunda yatırdığı başlangıç sermayesinin birkaç mislini maaş olarak almakla kalmayacak, ömür boyu vekil maaşı alacaktır. Kanarya seven dernekleri gibi adeta kültürsüz mantar gibi 121 siyasi partinin kurulması, millete hangi konularda vekillik yaptıkları şu zamana kadar anlaşılmayan 550 Milletvekili sayısının 600’e çıkartılması, işini gücünü bırakan, kamu görevinden istifa ederek vekil yarışına katılmalarının sebebi budur.

Bugün yeni zamla 73 bin 379 liraya yükselen vekil maaşını dikkate aldığınızda, pazarda tezgâh kapma hırsının sebebi daha iyi anlaşılmaktadır. Ancak bunca zamandır değişmeyen hazin bir durum vardır ki o da bilinçli ve art niyetli olarak her seçim öncesinde kitlelerin algılarını yönetmekte, düşünce ve davranışlarını etkilemede verilen boş vaat ve umutların yeterli olmasıdır.

Baş yüceliğe geçiş ya da parlamenter sisteme dönüş

Son yapılan 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminin gerçekte yarı başkanlık sistemine geçiş olduğunu, meclisin fiilen işlevsizleştirileceğini ve parlamenter sistemin de ortadan kaldırılacağını seçim öncesinde kaleme almıştım. Seçimden sonra da Cumhurbaşkanlığınca çıkartılan KHK ile Türkiye yönetilmeye başlandı. Bu sebeple şayet yapılacak olan seçimde parlamenter rejime dönülemez ise tek adam veya daha naif ifadeyle tam başkanlık sistemine geçiş kaçınılmaz olacaktır.

Çünkü AKP’nin 20 seneden beridir alt yapısını hazırladığı rejim değişikliğinin son aşaması bu seçimdir diyebiliriz. Cumhuriyet rejimine kalkan görevi yapan Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez ilk dört maddesi değiştirilerek cumhuriyet rejimi, parlamenter sistem tamamen ve fiilen ortadan kaldırılacaktır. Böylesine bir değişiklik söz konusu olduğunda yerine ikame edilecek rejimin dini esaslara dayalı bir yönetim şekli olacağı da herkes tarafından bilinen bir gerçektir.

AKP’nin laik anayasal düzeni, cumhuriyet rejimini değiştirmek için geçmişte PKK ve Fethullahçı çete ile yapmış olduğu stratejik ortaklığı bugün Hizbullah’ın siyasi çatısı Hüda-Par ile yapması şaşılacak bir durum değildir. Çünkü PKK ve siyasi çatısı HDP ile anlaşmazlığa düşen AKP’nin Kürtçü İslamcıların oylarına ihtiyacı olduğundan Güneydoğu’da sözde PKK’ya karşı mücadele veren fakat gerçekte şeriatı getirmek için katliamlar, cinayetler gerçekleştiren Hizbullah’a ihtiyacı vardı.

Bu nedenle 2019’da başta 34 yöneticileri olmak üzere yüzden fazla Hizbullah militanı serbest bırakıldı. Kesin olmamakla beraber bazı kaynaklar (Ruşen Çakır /Derin Hizbullah) tahliye edilen Hizbullah militanı sayısının 400’ü bulduğunu söylüyor. Aynı şekilde diğer bir terör örgütü olan ve liderliğini de Salih Mirzabeyoğlu’nun yapmış olduğu İBDA-C militanları da 2014’te serbest bırakıldılar. 
  Cumhur ittifakına katılan Hüda-Par başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun, Hizbullah ile hiçbir ilişkilerinin olmadığına, tanımadıklarına dair açıklamaları sıradan inkârcılık bile değil, katmerli yalandır. Aynı taktiği PKK’nın çatısı siyasi partilerde uzun yıllar inkâr etmiş ancak gerçekler ortaya çıktıkça PKK’yı savunmaya başlamışlardı. Dolayısıyla PKK ile Hizbullah arasında benimsedikleri ideoloji dışında önemli bir fark yoktur. Özellikle de 1990’lı yıllarda etkinliğini arttıran Kürt Hizbullahı “Hizbullah PKK’nın düşmanıdır. Düşmanımın düşmanı benim dostumdur.” gibi benzer söylemlerle dikkatleri PKK’nın üzerine çekerek kendini izole etmiştir. Bu sebeple Hizbullah’ın PKK’ya karşı devlet tarafından desteklendiğine dair iddialar ortaya atılmıştır ki aynı iddia PKK için de geçerlidir.

Fakat her ne kadar iddia olsa da içi tamamen boş iddialar değildir. Çünkü hangi açıdan bakılırsa bakılsın Avrupa Birliği ile Türkiye’nin terör listesinde bulunan İBDA-C, yine başta Türkiye olmak üzere 47 ülkenin terör listesinde yer alan ama Türkiye’deki faaliyetlerinden dolayı Kürt Hizbullahı olarak bilinen Hizbullah ile uluslar arası terör listesinde ardıllarıyla birlikte yer alan PKK’nın terör örgütleri olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir. Konumuza dönecek olursak AKP’nin hem geçmişte hem de şimdi terör listesindeki örgütlerin siyasi uzantılarıyla işbirliğine girmesi, aynı ideolojik amaçları olduğunu işaret etmekle beraber baş yüceliğini ilan etme çabalarıdır. Tüm bu din perspektifinden yürütülen programlar gerçekte cumhuriyete karşı bir cihattır ve bu sebeple de her yol veya yöntem onların açısından günah değil, mübahtır. 

Bir sonraki makalede Hizbullah ile İBDA-C’yi yeniden ele alacağımdan kısa bir hatırlatma yapmakla yetindim. Sonuç olarak diyebiliriz ki, gelinen noktada terör örgütleri siyasi çatılar altında veya dini cemaatler adıyla örgütlenerek legalleşme yoluna gitmekle kalmamış, siyasi partilerle ideolojik ittifaklar yaparak parlamentoya girmeyi amaç edinmişlerdir. Bu sebeple bir kez daha altını çizerek söylemeliyim ki; bu seçim sıradan bir seçim değil, hak, hukuk, uygarlık ve özgürlüklerin yeniden tesis edilmesi için verilecek olan bir savaşımdır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Veysel BOĞATEPE Arşivi