Selçuk DÜZGÜN

Selçuk DÜZGÜN

YETİMLERİN İSYANI!

YETİMLERİN İSYANI!

YETİMLERİN İSYANI!

 

ASIL YETİMLER ANADAN BABADAN DEĞİL,

 

İLİM VE AHLAKTAN YOKSUN OLANLARDIR!...` Hz, Ali

 

Biz de çocuk olduk!...

Hem de Erzurumun o soğuk, o karlı, o tipili caddelerinde...

 

Öğretmen çocuğuyduk!...

 

Hem de kara lastikli, tek elbiseli, annesinin işlemeleri ile önlüğüne yakalık takan öğretmen çocuklarından...

 

İlk okulun bütün sınıflarının bir odada eğitim aldığı çocuklardandık...

 

Benim diğerlerinde farkım, babamın aynı zamanda öğretmenim olmasıydı...

 

O köylü, o ufacık halimle bile ta ozamanlar satatüleri karıştırmamayı öğrenmiştim.

 

Ama birgün babam bu statüyü karıştırmış, yaptığım bir hata karşısında beni öğrencisi olarak görmemiş, basmıştı tokatı...ne kutsal bir tokattı o.

 

Belki başkaları için güzledi ama benim için zordu babanın öğretmeninde olması. Çünkü; daha dikkatli olmalıydım, daha çok çalışmalıydım. Diğer arkadaşlarımın birinin gönlünden `babası torpil yaptı` düşüncesi geçerse üzülürdüm diye daha çok çalışmalıydım .

 

Öylede yapıyordum... okul yıllarında en başarılı olduğum dönemlerdi babamın öğretmenim olması...ondan sonra zaten tembel bir öğrenci oldum. Çünkü daha serbesttim...

 

Evet Biz de Çocuktuk!...

 

Bir yatağa, bütün kardeşlerin hatta amca çocuklarının imkansızlıklar dolayısı ile sığmaya çalıştığı zamanların çocuklarından...

 

Yataktan en sonda ben çıkardırdımm, çünkü ırsi bir mazeretim vardı!...

 

Elektiriğin gaz lanbasıyla giderildiği, suyun kilometrelerce uzaklıktan testilerle taşındığı bir çocukluk...

 

Televizyon yok...radyo babama yurttan sesler ve haberlerden başka zevk vermez...

 

Ama sapanım var, arkadaşlarımın hızağı (kayak) var...

 

Serde avcılık varya, cık dağlara, gir ormana vuracak bir şey bul...

 

Ve birde hep olmak istediğim çobanlık var...evet çoban olmak isterdim hep...

 

Saatlerce koyunları otarmak, ÇOMAR dediğimiz çoban köpeği ile oyun oynamak isterdim...

 

Erzurum`a mahsus toprak ürenlerinden olana `medik, yemlik` gibi yiyeceklerden toplamak...mantar aramak çocukluk zeklerim ve halen özlemimdir...

 

Bahar gelip karlar kalkınca topraktan derelerin kabartısında çimmek var, o derelerde balık avlamak var...

 

Yumurtasından yeni çıkmış kurbağaları balık diye eve getirmek var...

 

Yetermi çocukluk mutluluğumuza yetmez!

 

Üzerinde `40 Vasati Çöp` yazan kibrit kutularını toplayım yakaladığımız çekirgelerden atarabası yapmak var...

 

Bir de biz misket falan bilmezdik... AŞIK oynardıık...

 

Bilmeyenlere açıklayayım Aşık konuyun diz kapağından cıkan bir kemikti o kemiklerle miskete benzer bir oyun oynanır, kim çok kazanmışsa o hem güçlü, hem zengin sayılırdır...çocukluk oyunlarımızda rekabeti artırırdı...

 

Televizyonla ilk tanıştığımızda hayallerimiz genişledi...siyah beyazda olsa o camda gördüklerimiz rüyalarımız oldu...

 

Herkeste televizyon olmazdı zayten...nerede varsa oraya gider, o evi rahatsız ettiğimizi bildiğimiz halde zevkimizi bölemezdik...

 

Ozamanlarlar haftata bir gün Türk Sineması yayımlanırdı...o gün gelsede bir komsuya nasıl gitsek diye ne pilanlar kurardık...

 

Televizyonda izlediklerimiz nere, biz nereyiz...gördüklerimizi istemek hayallerimizden de öteydi...

 

Fakirdik, yoksulduk, bir çok şeyden yoksunduk...

 

Sosyeteyi, medeniyeti izledikçe kendimizi yetim zannederdik...

 

Bu yetimlikle `kör ebe ` oynardık, ama yakalanmak hoşumuza giderdi...

 

`Yakartop oynardık`, hele hele `ortada sıçan` olamaya bayılırdık...

 

Hiç farkında olmadan, elimizdeki hayatımızla çok mutluyduk...

 

Evet bizde Çocuktuk!

 

Güreş tutardık, pehlivan diye sırtımızın sıvazlanması adamlık göstergesiydi...

 

Ve bir de `Yağ satarım, bal satarım ` diyerek masumca oyunlar oynardık...

 

Çok acımazıs dönemlerden geçtik, çok yoksulluklar, hastalıklar gördük, ezildik, horlandık, hemde kendi öz yurdumuzda ötekileştirdirdik...

 

Yoksulluktan geven (çalı) topladığımız zamanlarda bile asla isyan etmedik, baş kaldırmakık, dert yanmadık...

 

Ne yaşarsak yaşayalım `yağ satarım, bal satarım...` dan öteye ne oyunumuz ne de ticaretimis geçmezdi...

 

Çünkü biz sadece onları satabiliyorduk, oda masumane oyunlarımızda...

 

Evet Bizler böyle bir çocuklukla büyüdük!

 

Büyüdükçe oyunların, oynaşların, satıcıların çeşitlerini gördük...

 

Bizler çocukluğumuzda bile yağdan baldan ötesini satmazken koca koca adamların namus , ahlak , şeref ve dahi VATAN satan sattıklarını gördük!...

 

Evet biz de çocuktuk, ataları çephede ölmüş bu ülkenin yetim çocuklarıydık...

 

Bu çocuklar işte bu ülkenin gerçek sahipleridiydik ve halen öyleyiz ve dahi halen o çocuklar bu ülkede var..

 

Bu çocukların ne ataları, ne kendileri belini secdeden başka yere eğmemişlerdir.

 

Bu ülkenin yetim çocukları bugünler de zalimlerin, katillerin topraklarından kan kustuklarını dikkatle izlemekte ve sabır tazelemektedirler.

 

Biz dostuda, düşmanıda iyi biliyoruz.

 

Gelmeyin üstümüze, sınamayın sabrımızı!

 

Ve and olsun; sattırmaycağız!

 

Ve and olsun; böldürmeyeceğiz!

 

 

Birgün Mutlaka!

 

Selçuk Düzgün- BAKÜ

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Selçuk DÜZGÜN Arşivi