Selçuk DÜZGÜN

Selçuk DÜZGÜN

Filistin meselesine farklı bir bakış

Filistin meselesine farklı bir bakış

FİLİSTİN MESELESİNE BİR BAŞKA BAKIŞ!

 

'İsrail Filistinin başına bomba yağdırmadığı zaman Türkiye ayaklanır `kahrolsun İsrail ` diye bağır sürekli.

 

Filistin`den ise her zaman şu sesler yükselir;

 

- Türkiye Kıbrısı Rumlara vermelidir.

- Türkler ermenileri katlettiler tazminat ödemelidir.

- Türkiye de kürdistan kurulmalı, Diyarbakır özgür olmalı.

 

Aynı Filistin PKK kaplarını ülkesinde kuran, DHKPC militanlarına silahlı eğitim veren ülkedir   Türkiyede ki, PKK eylemlerini görünce en azında `PUŞİ`lerden benzerliği  anlayabilirsiniz. Ve inanın bana bütün Filistinlilere göre biz de Kürtlerin İsrailiyiz.'

 

Şimdi bu satırları aklınızın bir köşesine yazın  ben tarihi kronoloji üzerine Türk-Arap ilişkilerinden bir kaç başlık vereyim;

Arap kelime anlamı olarak Türk dilinde, tarihinde  olumsuzluk sıfatlarından biridir. peki din kardeşlerimizi olumsuz anlamda yaftalamanın kökeni nedir?

 

Tarihte ilk Türk - Arap ilişkileri Türklerin islamiyete geçmesinden ve hatta islamiyetin ortaya çıkmasından çok önce başlamıştır.  Araplar’ın Türklere ilk ihaneti ticari ortak oldukları Göktürkler’e ait bilgileri Türklerin doğal düşmanları olan Çinlilerle paylaşmalarıdır.

 

İpek yolu ticaretinde imtiyazlı bir konuma sahip olan Araplar, yine Göktürkler’e ikinci ihanetlerini Sasani-Göktürk savaşında Sasani ordusunda yer almaları ile pekiştirmişlerdir.


Talas savaşı!

Emeviler’in yıkılması üzerine normal seyrine ve hatta müttefiklik seviyesine dönen Türk - Arap ilişkileri’nin adeta dönüm  noktası olan bu savaş esnasında da arap ihanetleri devam  etmiştir.

 

Siyasi nüfuzunu abbasiler’e kaptıran ve Türkler’e sürekli husumet besleyen arap ordusundaki emevi kalıntıları ve emevi komutanları bu savaşta hem kendi halklarına hem de müttefik olarak savaşa girdikleri Türkler’e ihanet etmişler, terkettikleri mevziler dolayısıyla Arap-Türk müttefikliğine 5000 kayba malolmuşlardır.


Selçuklu Dönemi!

 

Abbasi dönemi ile birlikte Türkler’in islamiyet’in hamisi konumuna gelmesinden sonra ve Selçuklu döneminde,Türkler’in bu imtiyazı bazı arapların gücüne gitmiş,Türkler’in İslamiyete katkıları hiç şüphesiz ki en çok Araplar’ı endişelendirmiştir. Bu vesileyle Türkler’i sürekli elemine etme derdine düşmüşler, buldukları her fırsatta Türkler’i arkadan vurmuşlardır.

 

Selçuklu döneminde bu ihanetlerin en önemli olanı Hasan Sabbah’ın  ve fedailerinin yaptığı ihanetlerdir.


Haçlı seferleri ve ihanetler!

Müslaman Türkler’in ve  dolayısı ile İslamiyet’in Bizans’ı tehdit edişi ve Anadolu’da ilerlemesi üzerine başlayan  haçlı seferleri de tarihte en bariz ve en hain arap ihanetlerine sahne olmuştur.

 

haçlılara karşı islam dünyasını her ne pahasına olursa olsun savunan Türkler’e karşı, haçlı ordularına savaşmadan  teslim olan ve onlara iaşe ve lojistik destek sağlayan arap kentleri ve aşiretlerine biz bugün din kardeşi diyoruz!


Onikinci yüzyıl Haçlı tarihçilerinden Sur Piskoposu Arap Mısır Halifesinin utanılacak ihanetini şöyle anlatır: “(Halife) bizim başkanlarımızın Antakya’yı kuşatmış olmasından da çok seviniyordu. Kendileri ile bu hususta görüşmek üzere dostluk elçileri gönderdi. Bunlar büyük hediyeler getirip, kabulünü rica ettiler. Halifenin kendilerine geniş nispette asker, hayvan ve erzak yardımlarında bulunmaya hazır olduğunu söylediler ve kuşatmayı sürdürmelerini çok rica ettiler.”

 

İşte bu surette Araplar’ın Türkler’e karşı besledikleri milli ve ırki kin ve garez, nihayet İslamiyet’i yok etmek için ortaya atılmış olan Haçlıların en büyük başarılarını temin ederek Antakya Haçlı Prensliği ile Kudüs Krallığı‘nın ve sonuç olarak Suriye ile Filistin’deki Latin hakimiyetinin kuruluşunda başlıca mimar oldular.


Osmanlı Dönemi!

Türkler’in efendiliğini bir türlü kabullenemeyen ve buldukları her fırsatta milli kinlerini açığa çıkaran Araplar,İslam’ın kutsal toprakları’nın ve halifeliğin yeni sahibi olan Osmanlı’ya ihanet etmekte de gecikmemiş, yüzünü avrupa’ya dönmüş olan ve fetihler yapan osmanlı Filistin, Suriye ve Mısır’da başgösteren arap isyanları neticesinde avrupa’da giriştiği bu fetih harekatını uzun yıllar askıya almıştır.


Mostagonem Savaşı;Osmanlı dönemindeki Arap ihaneti’nin en önemli vesikalarından biridir.

 

Kuzeybatı Afrika hakimiyeti için Osmanlı ve İspanya arasında cereyan eden bu savaşta yerli halk ve Fas sultanı İspanya krallığı’nı desteklemişler, lakin Osmanlının zaferi sonrası istemeyerek de olsa Osmanlı himayesine girmeyi kabullenmişlerdir.

 

Osmanlı dönemi arap isyanları 17. ve 18. yüzyıllarda da devam etmiş, 17. yüzyılda kürtlerle birlik olan Arap aşiretleri Kilis ve  Antep kentlerini yağmalamışlardır.Özellikle 18. yüzyıl sonlarında Arabistan’da ortaya çıkan vahabilik ile birlikte Araplar’ın Türk düşmanlığı bir kat daha artmış ve 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başı ile birlikte doruk noktasına çıkmıştı.


18. yüzyılda Arabistan’da ortaya çıkan Vahhabilik imparatorluğu tehdit etmeye başlayınca devlet olayın üstüne gitti. Vehhabiler’in lideri Abdulaziz, Ekim 1803′de Diriyye’de suikastla ortadan kaldırıldı.

 

Ancak isyan bitirilemedi!

Vahhabiler, 1806 yılı Ocak ayında ise Mekke’yi ele geçirdiler. Durum kötüye gidince devlet Kavalalı Mehmet Ali Paşa‘yı isyanı bitirmekle görevlendirdi. Kavalalı ibrahim Paşa çok şiddetli savaşlar sonrası Eylül 1818′de Vehhabiler’in merkezi Diriyye’yi girerek isyanın lideri Suud oğlu Abdullah’ı(bugünkü suudların atası) ele geçirdi. istanbul’a gönderilen Suud oğlu Abdullah, Aralık 1819`da saray meydanında idam edildi.


Osmanlı artık hasta adam!

 

Vahabilik ile doruk noktasına çıkan Arap ihanetleri Osmanlı’nın en zayıf dönemlerinde de sürekli devam etmiş, Napolyon muharebeleri, Osmanlı-Rus savaşı gibi Osmanlı’nın  meşgul olduğu meseleler esnasında Araplar sürekli yağma ve isyan hareketlerine girişmişlerdir.

 

Emperyalist ülkelerin iştahını kabartan ve arap nüfusun çoğunlukta olduğu petrol bölgelerinde İngiliz ajanları arap halkının aklını çelmekte gecikmez. Herkesin bildiği casus Lavrence bunun açık delilidir.


Nitekim büyük hakan ikinci Abdülhamid han aslında bu tehlikeyi, Araplar’ın Osmanlı’ya ihanet edeceğini çok önceden öngörmüş, Emir Hüseyin’i İstanbul’a getirterek göz hapsinde tutmuştu. Lakin yılmaz bir Türk düşmanı olan bu meczup emir bir seferinde yabancı bir gazeteci ile hasbihalinde; “Allah bana ömür verirse, Türklerin akıl ve hayal edemeyecekleri şeyler hazırlayacağım…” demekten yine de çekinmemiştir.


Çanakkale Savaşları’nda Arap ihaneti!

 

Çanakkale’de bizlerle birlikte omuz omuza çarpıştığı iddia edilen, daha doğrusu şirin gösterilmeye çalışılan arapların bir çoğu bu savaşta firar edip emperyalistlerin hizmetine girmişlerdir.


İhanetler bitmez!

 

Araplar’ın Türk din kardeşlerine ihanetleri sadece bunlarla sınırlı değil tabi. Malum bu millet Türkler’e ihanet ettiği kadar kendi milletine’de ihanet etmiş, dinini yok saymış, islam peygamberi Hz Muhammed’in mezarını yıkma kararı dahi alacak kadar alçalmışlardır.


Yine Araplar’dan yana yazılan tarih kabul etmez belki ama Nasır’ın, Kıbrıs’ta Türk katliamı yapan Yunan EOKA’cılarına yaptığı yardımlar Henry Kissinger tarafından “diplomasi” adlı eserinde dile getirilmiş, modern zamanlara ait bir ihanet belgesi olarak hafızalarımızda yerini almıştır.


Tüm bu yazılanlardan kimse benim Araplar’ın “topyekün kanı bozuk ve hain bir millet olduğunu” savunduğumu sakın düşünmesin.


Ama örnekler ve yaşadığımız tarihi hakikatler gösteriyor ki, ortada ciddi bir ihanet sorunu var.

Bu ihanetlleri elbette karşı taraf kendi açısından istiklal mücadelesi olarak düşünmektedir.

 

Öyle ise kimse bana DİN KARDEŞLİĞİN`den bahsetmesin.

 

Çünkü açıkça görülmektedir ki, devletler ve milletler arası kardeşlik sadece çıkar ilişkisinden ibarettir.

 

Fertler birbiri ile din adına kardeşolabilir, ama işte hakikatler ortada milletler olamıyor.


Üniversytede iken bir filistinli ile bu konuları konuştuğumda ve ondan fazla İsrail düşmanlığı yaptığımda bana aynen şu cümleyi kurmuştu ` Bunlar ihanet değıl siz Türkleri ordan kovmadır. İsrailde bizim amca cocuklarıdır biz İsmail`in onlar İshak`ın torunlarıdır. Bizim aramızda olan bizi ilgılendirıi sizi degil. Siz gidin Turkleri Ruslarıdan kurtarın`


Tüm bunlara rağmen!


Tüm bunlara rağmen Türk yine Türklüğünü yapmalıdır  ve nerede orantısız bi güç varsa orada realitesini ortaya koymalıdır.


Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi milletlen olursa olsun zulüm gören her insanın ve hatta her canlının vebalini Türk üzerinde hissetmeli ve gerkeni yapmalıdır.


Dün Alman zulmü karşısında yahudilere el uzatan bu millet şimdi İsrailin orantısız gücüne karşı Filistine el uzatmalıdır.


Elbette ki, öncelikli görevimiz kendi kanımızdan canımızdan olanlara hizmettir, yüce dinimizde bunu emreder. Ama yinede Musul-Kerkük`ü , Türkistan`ı , Karbağ`ı, Kıbrıs`ı, Kırım`ı görmeyenler bizi ilgilendirmemeli, bizi insanlık için üzerimize düşen görev ilgilendirmeli.


Her zaman olduğu gibi bugünde sırtı hançerlenmiş bu milletten hançer sahipleri yardım istemektedir, kırk kez hançer yensede Mevla`nın adaletinin tayini için kırkbirinci kez yardıma gidilmelidir.


Çünkü  orada  ölen çocuklardır ve onların rengi, dini, ırkı olmaz ve  tüm çocuklar  masumdur .

 

Türk yardıma gitmelidir, Türk Filistin`e yardım etmek zorundadır  çünkü Türk çocuk kadar temiz olmak, temiz kalmak zorundadır.


Ve Atatürk`ün dediği gibi`Peygamberin son arzusunu, yani mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazır`…. vesselam


Selçuk Düzgün 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selçuk DÜZGÜN Arşivi