Tevfik Fikret TAŞKIN

Tevfik Fikret TAŞKIN

HALİL TURGUT ÖZAL

HALİL TURGUT ÖZAL

HALİL TURGUT ÖZAL

 

Halil Turgut özal, 13 Ekim 1927 tarihinde, Malatya’da dünyaya geldi; 17 Nisan 1993 Cumartesi günü, Ankara’da, 65 yaşındayken şüpheli bir şekilde vefat etti.

 

Türkiye’nin 45. ve 46. dönem hükûmetlerinde (13 Aralık 1983- 31 Ekim 1989) başbakanlık yaptı ve Türkiye’nin sekizinci cumhurbaşkanı oldu(9 Kasım 1989). Görevinin başındayken aniden rahatsızlanıp Hakk’a yürüdü.

 

Babası, Malatya Çırmıktılı, Ünlüoğulları’ndan banka memuru olan Mehmet Sıddık Özal’dır. Annesi,  Tunceli Çemişgezekli, ilkokul öğretmeni olan Hafize Özal’dır. Korkut ve Yusuf isimli iki kardeşi vardır.

 

Halil Turgut Özal, anne tarafından Kürttür.

 

Babasının görevinden dolayı Anadolu’nun birçok yerinde bulundu. İlkokula, dört yaşındayken taşındığı Bilecik’in  Söğüt ilçesinde başladı. Bu dönemlerde pilot olmak istedi. Fakat, Silifke’de yaşarken eşek üzerinden düşüp kolunu sakatladı. Bir kolu diğerinden kısa kaldı. Bu yüzden, ister istemez pilotluk isteğinden vaz geçti.

 

Ortaokulu Mardin’de bitirdi. Burada lise olmadığı için Konya Lisesi’nde okumaya başladı. Liseyi, Kayseri Lisesi’nde bitirip İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği’ni burslu olarak okudu ve 1950 yılında okulunu başarıyla bitirdi.

 

Elektrik İşleri Etüd İdaresi’nde göreve başladığında ailesinin isteği üzerine Ayhan İnal’la evlendi. Çoğumuz böyle bir evlilik yaptığını duymamıştır bile. Fakat, anlaşamadıkları için kısa bir süre sonra boşandı(1952).

 

İkinci evliliğini, aynı kurumda sekreter olarak görev yapan Semra Yeyinme ile yaptı(1954).

 

Bu evliliğinden Ahmet(1955), Zeynep(1956) ve Efe(1967) ismini verdiği üç evladı oldu.

 

Evlendikten kısa bir süre sonra, ihtisas yapmak üzere Amerika’ya gitti. Teksas  Teknik Üniversitesi’nde, ekonomi alanında eğitim aldı.

 

Türkiye’ye döndükten sonra, elektrifikasyon üzerine yapılan projelerde görev aldı. Planlama Komisyonu’nda sekreterya görevini yürüttükten sonra askerlik görevini yapmaya başladı.

 

Ankara, Ordonat Okulu’nda yedek subay oldu. Askerlik sonrasında, Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalıştı.

 

1965 seçimlerinden sonra, Süleyman Demirel’in danışmanı oldu. Sonra, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı oldu.

 

Kısa bir süre sonra, Dünya Bankası Sanayi Dairesi’nde danışman olup 1971-73 yıllarında, yurtdışında görev aldı.

 

Bu görev sonrası, 1973 yılında Türkiye’ye döndü. Sabancı Holding başta olmak üzere birçok şirkette yönetici olara görev yaptı.

 

Yaklaşan 1977 Genel Seçimleri’nde, Millî Selamet  Partisi’nden  İzmir milletvekiliği adayı olduysa da seçilemedi. Böylece ilk siyaset denemesinde başarısız oldu.

Seçimlerden sonra kurulan 43. Hükûmet döneminde Başbakanlık Müsteşarı ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşar vekili oldu.

 

Meşhur 24 Ocak Kararları’nın mimarı olarak görev aldı. Bu ekonomik politikaları devam ettirebilmek amacıyla 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi’nden sonra Başbakan olan Bülent Ulusu tarafından ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığı  görevine getirildi.

 

İki yıla yakın bu görevi yerine getirdikten sonra, 14 Temmuz 1982 tarihinde istifa etti ve ikinci defa siyasete atılmak için çalışmalarına başladı.

 

Darbe sonrası yapılan  ilk seçimlere, 20 Mayıs 1983 tarihinde kurduğu Anavatan Partisi’yle katıldı.

 

Seçimlerde hiç umulmadık bir başarı gösterip 400 milletvekilliğinin 211’ini alarak tek başına iktidar oldu ve 45. Hükûmet’in Başbakanı oldu.

 

Bu tarihte, Tokat’ın Niksar ilçesinde , lise öğrencisi olarak ben de yaşananları büyük bir merakla izliyordum.

 

Halk tarafından ismi çok az duyulan bu yeni başbakanın askerî yapıya tepki olarak seçildiğini  o yaşta ben de hissettim. Fakat, sonrasında neler olabileceğini biz de bilemiyorduk. Çünkü, askerin nasıl tepki vereceği henüz belli değildi.

 

Bakarsınız, gücü elinde tutan asker, seçimleri iptal eder, kendi adamlarından birini başbakan yapardı.

 

Hatırlatayım ki o anki 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, darbeyi gerçekleştiren ordunun genelkurmay başkanı idi.

 

Neyse ki korkulan olmadı ve 1984 yılında yapılan yerel seçimlerde de Anavatan Partisi, yüksek bir başarı sağladı.

 

Özal, 13 Nisan 1985 tarihinde yapılan Anavatan Partisi’nin ilk kongresinde tekrar genel başkan seçildi.

 

Özal, dört yıl sonra, 1987 yılında yapılan genel seçimlerinde de 292 milletvekili çıkarıp 46. Hükûmeti kurdu.

 

1983’ten 1991 yılına kadar Türkiye’yi fiili olarak yönetti. Türkiye, her alanda büyük değişikliğe uğradı. Bu süreçte, ekonomi yıllık, ortalama 5,2 oranında büyüdü.

 

Toplumun sosyal yapısı değişti. Büyük şehirlerde olan fırsatlar, Anadolu’nun en ücra köşesine kadar gitti. Yeni yollar yapıldı, telefon ve elektrik lüks olmaktan çıkıp her eve ulaştı, teknoloji değişimi gerçekleşti.


Bu yaşanan olaylar, değişimin güzel yanlarıydı. Bir de toplumu derinden etkileyen olumsuzluklar yaşanmaya başlandı.

 

İnsanların, toplumun manevî değerleri yok oldu, özgürlük ve gelişme bahane edilerek her türlü ahlakî yapı ve kurallar yok edildi. Dayanışma, maneviyat ikinci plâna itildi. Her şey parayla değerlendirilmeye başlandı.

 

Amerikan ve Avrupa hayranlığı hat safhaya ulaştı. Bizi biz yapan değerler ayaklar altına alındı. “No Comment” tabiri moda oldu.

 

Daha kötüsü, rüşvet, hırsızlık, adam kayırma, yalan dolan, zina patladı, son derece sıradan olaylar oldu. Hatta, yasal hâle geldi. Özal’ın meşhur sözü, “Benim memurum işini bilir.” zamanın en geçerli sözü hâline geldi.

 

Neyse, bu olumlu ve olumsuz olaylar yaşanırken 18 Haziran 1988 tarihinde, Ankara Atatürk Spor Salonu’nda, Anavatan Partisi’nin II. Olağan Kongresi’nde, Özal’a, Kartal Demirağ isimli saldırgan tarafından suikast düzenlendi.

 

Halil Turgut Özal, sağ elinden yaralanarak bu suikasttan kurtuldu.

 

Suikastın ardından yapılan soruşturmadan bir sonuç alınamadı. Yıllar sonra, Özal ailesi, bu suikastın arkasında zamanın büyük işadamlarından birinin olduğunu belirtti. Fakat, herhangi bir araştırma yapılmadı.

 

Olay dosyası tozlu raflara kaldırıldı. Olay kapanıp gitti.

 

Bu arada Türkiye,  başta yakın komşularımız olmak üzere tüm dünyaya açılmaya başladı. Amerika ile ilişkiler oldukça iyi bir seviyeye ulaştı. Hatta, Türkiye için “Küçük Amerika” tabiri bile kullanılmaya başlandı.

 

Kendi yağıyla kavrulan, içe dönük Türkiye birden dış dünyaya açıldı. Az üreten Türkiye yine az üretmeye devam etti ama çok çok daha fazla tüketmeye başladı. Türkiye’nin iç ve dış borcu tarihî rekorlar kırmaya başladı.

 

Doksanlı yılların sonunda ve iki binli yılların başında yaşadığımız bugünümüzü bile etkileyen ekonomik krizlerin temeli, bu dönemde atılmaya başlandı.

 

Kaynağı meçhul, yerden bitme zenginler oluştu. Amerika başta olmak üzere yurt dışından bürokratlar, “prensler”,  getirilmeye başlandı. Devletin en üst makamlarına oturtuldu.

 

Toplum kendi içinde, ekonomik, sosyal, siyasî ve köken olarak bölünmeye başlandı. “Üst, orta ve alt direk” diye sınıflama yapıldı.

 

Anadolu’da birlik içinde yaşayan, yüzyıllardır kader birliği yapan insanlar, birden Türk, Kürt, Laz, Çerkes, Çingene... diye ayrıştırıldı. Birbirine saygı duyan, barış içinde yaşayan insanlar, kapı komşusuna, en yakın arkadaşına, Sünnî, Alevî, Kürt, Türk... diye kötü bakmaya, birbirlerinden korkmaya başladı. 

 

En azından ben bunları çevremde gördüm, hissettim. En sevdiğim ve bugün de devam ettirdiğim arkadaşlıklarımın içinde Alevî veya Kürt olan olan insanlar vardı.

 

Türk toplumu, böyle tuhaf bir değişime, bozulmaya uğrarken Halil Turgut Özal, cumhurbaşkanlığına aday oldu ve Meclis’te muhalefetin katılmadığı  oylamaların üçüncü turunda 263 oy alarak Türkiye Cumhuriyeti’nin 8. Cumhurbaşkanı oldu.

 

Özal, 9 Kasım 1989 tarihinde resmî olarak Cumhurbaşkanlığı görevine başladı.

 

Kısa boyuyla gözlüğüyle kilolarıyla ve konuşmasıyla Türk milletine sempatik gelen Turgut Özal, cumhurbaşkanı olunca da elini siyasetten çekmedi. Yerine, Yıldırım Akbulut’u getirerek ülkeyi dolaylı olarak idare etmeye devam etti.

 

Bu sırada Sovyetler Birliği’nden ayrılıp bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetlerine (Özbekistan, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan... ) özel önem verdi.

 

Kardeş devletleri sık sık ziyaret etti ve onların başkanlarını ülkemizde,  kendi samimî üslûbuyla ağırladı. “Türk Birliği” kavramını hayata geçirme düşüncesini sık sık dillendirdi.

 

Bu amaçla yaptığı 12 günlük uzun yurtdışı seyahatinden  sonra ülkeye dönüşünde aniden rahatsızlanıp 17 Nisan 1993 Cumartesi günü sabah saatlerinde,  Köşk’te, Hakk’ın rahmetine kavuştu.

 

Özal’ın cumhurbaşkanlığı sırasında yaşanan en önemli olay, I. Körfez Savaşı’dır. Irak Devleti’nin başında bulunan Saddam Hüseyin’i devirmek için Amerika’ya  açık destek verdi.

 

Özal’ın Misak-ı Millî sınırları içinde kalan Musul ve Kerkük’ü almak için Irak’a girme isteğine karşı çıkan zamanın Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay emekliye sevkini istedi. Özal, bundan sonra da ordunun Irak’a girmesini sağlayamadı.

 

Kendisinden önceki liderlerden çok farklı karaktere sahip olan Özal, cumhurbaşkanlığı zamanında da bu farklılığını gösterdi. Rahat davranışları, sözleri ve kıyafetleriyle çok eleştiri aldı.

 

Askerî birliği şortla denetlemesi; tişörtle resmî programlara katılması bu farklılıklarında sadece birkaçıdır.

 

Yaşarken yaptıkları gibi ölümüyle de oldukça çok tartışıldı, gündem oluşturdu.

 

Oğlu Ahmet Özal başta olmak üzere birçok insan, Turgut Özal’ın ani ölümünü şüpheli buldu ve zehirlenerek öldürüldüğünü iddia etti.

 

Bu yüzden, ölümünden 19 yıl sonra kabri açıldı ve otopsi yapıldı. Fakat, sonuç yine belirsizliğe çıktı. Vücudunda zehir kalıntısı bulunmasına rağmen ölüm nedeni bir sis perdesinin arkasına itildi.

 

Yani, klâsik Türkiye gerçeği işledi  ve hiçbir sonuca varılmadan Özal’ın ölüm nedeni  örtbas edildi. Kabri, kendi vasiyeti üzerine İstanbul’da, Vatan Caddesi üzerindedir.

 

Yakın tarihimizi ve geleceğimizi daha iyi anlayabilmek için sekizinci Cumhurbaşkanımız Halil Turgut Özal’ı size tanıtmak istedim. Eğer sabredip baştan sona kadar okuduysanız “Ne kadar uzun yazmışsınız.”  diye sitem etmiş olabilirsiniz. Ama emin olun ki daha yazılacak çok şey kaldı.

 

Sizleri daha fazla yormamak için yazımı burada bitiriyorum.

 

Liderleri tek yönlü değil, her yönleriyle değerlendirmenizi rica ediyorum. Çünkü, büyük insanların getirdikleri kadar götürdükleri de olmuştur.

 

Siz, neler getirip neler götürdüğüne bakıp öyle değerlendirmenizi yapın.

 

Allah’a emanet olun !

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tevfik Fikret TAŞKIN Arşivi