Celal Eren ÇELİK

Celal Eren ÇELİK

Kanal İstanbul değil 'Zorunlu yalan rüzgarı'

Kanal İstanbul değil 'Zorunlu yalan rüzgarı'

AKP yıllar önce bir seçim vaadi ve “Çılgın proje” olarak kamuoyunun gündeme getirdiğinde ciddi tepki Alan ve daha sonra rafa kalkan KANAL İSTANBUL PROJESİ son dönemde yeniden gündemde…

Bu kez KANAL İSTANBUL’u gündeme yeniden taşıyan AKP yönetim kadroları başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere  bunu siyasi bir inada dahi bindirmiş ve adeta “Onur meselesi” haline getirmiş gözükmekteler…

KANAL İSTANBUL projesinin ana yapılış sebebi olarak ise “Boğaz’daki gemi trafiğinin artış göstermesi ve gelecek yıllarda bu yoğunluğun daha da artarak İstanbul açısından büyük bir tehlike oluşturacak boyuta gelmesi” gösterilmekte.

Öncelikle açık ve net biçimde belirtmek gerekir ki AKP’nin KANAL İSTANBUL PROJESİ’ni hayata geçirmek için kamuoyuna sunduğu bu temel argüman tek kelime ile “YALAN” Devletin resmi kurumları ve pek çok açık kaynak göstermektedir ki son 10 yılda Boğaz’daki gemi trafiği bırakınız artış göstermeyi her yıl istikrarlı biçimde düşüş göstermektedir.

Boğazdan geçiş yapan gemilerin sayısı düşerken yaşanan artış gelişen teknoloji ile birlikte gemilerin uzunluğu ve tonajındadır.

Ayrıca biten ve yakın gelecekte bitmesi gündemde olan çeşitli yeni doğalgaz boru hattı projelerinin geçtiği güzergahlar da gelecekte boğazdaki gemi geçişi yoğunluğunun azalmasına neden olacaktır. 

Keza Rusya ve Gürcistan’da uluslararası firmaların kapattıkları üretim tesisleri ve buradan artık boğaz üzerinden taşınacak bir ürün olmaması da gelecekte boğazdaki gemi geçişi yoğunluğunun azalacağını tescillemektedir.

***

Yine AKP yönetimi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Kanal İstanbul’un yapılması ile birlikte boğazdan geçecek gemileri KANAL İSTANBUL’a yönlendireceğini ifade etmesi de hem “Mümkün olmayan” hem de “Gerçeklikten uzak” kısaca “YALAN” üzerine kurulu olan bir söylemdir…

Bu “Mümkün değildir”; zira Montrö Anlaşması’nın şartları boğazlardan geçiş yapacak gemilerin bir başka güzergaha yönlendirilmelerine izin vermemektedir.

“Gerçeklikten uzaktır”; zira KANAL İSTANBUL “Bu kanalı kullanarak geçiş yapacak her bir gemiden 5,5 Dolar alınarak Türkiye’nin büyük finansal kazanç sağlayacağı” bir proje olarak lanse edilmektedir. 

Bugün Montrö Anlaşması kapsamında belirlenen ücretlendire ile boğazdan 90 bin Dolara geçiş yapması mümkün olan 100 bin tonluk bir geminin KANAL İSTANBUL güzergahını kullanarak buna 550 bin Dolar ödeyeceğini söylemek ya milletin aklı ile alay etmek,ya ham bir hayal peşinde koşmak ya da daha da vahim bir seçenek olarak bu milletten bazı önemli gerçekleri saklamak için uydurulmuş bir “KILIFTIR”

Yani AKP bu konuda da YALAN söylemektedir.

***

AKP Kurmayları “Kanal İstanbul’un yapımı için gerekli olan finansmanın Türkiye tarafından karşılanabilecek olduğunu” dile getirmektedirler.

Türkiye ekonomisi bugün Merkez Bankası’nın yedek akçesinin dahi kullanıldığı, yurt dışından normal faiz oranları ile kurumsal borç bulunamayıp, “Uluslararası tefeciler” olarak adlandırılan çeşitli “Fonlardan” alınan yüksek faizli borçlarla ancak dış borç faizlerini çevirebilen, ülkesindeki milli kazanımlar olan fabrikaları ve kamu kurumlarını yabancı sermayeye sata sata elde satacak birşeyi kalmayan, yüzlerce büyük şirketi iflas noktasına gelip bir-iki yıllık cirolarına yabancı sermayeye satılan bir ekonomidir.

Türkiye ekonomisi bırakın KANAL İSTANBUL gibi “Devasa” maliyette bir projeyi finanse etmeyi daha dün açıkladığı asgari ücret ile kendi vatandaşına yoksulluk sınırının altında, açlık sınırına çok yakın bir ücreti ancak verebilecek duruma düşmüş bir ekonomidir.

Yani AKP’nin “Bizim bu projeyi kendi imkanlarımızla yapacak gücümüz, paramız var” açıklamaları da koca bir “YALANDIR”

***

Ancak doğru olan bir şey vardır ki, o da bu projeye “Uluslar arası” çevreler hem de seve seve oluk oluk para akıtmaya dünden razıdır. “Neden?” derseniz onu da anlatalım efendim…

KANAL İSTANBUL PROJESİ gerçekleştiği takdirde, tarihi yarımada Trakya’dan ayrılacak ve Vatikan benzeri yeni bir “özerk” yapılanmanın zemini hazırlanacaktır.

Bu yapılanma; İstanbul’u hala “Konstantinopolis” olarak anan ve “Birgün İstanbul’u yeniden geri almak” hedeflerinden bir gün dahi vazgeçmeyen, İstanbul’u da “Dünya’nın başkenti” olarak gören bir kısım Avrupalı “yönetici elitin” kendi kurguladıkları yeni küresel dini merkezlerini “Devlet içinde devlet” olarak konumlandıracakları bir yeni Vatikan Projesi’nin merkezi olacaktır.

Bu ise sadece ilk adım olacak, daha sonra Türkiye için gerçekleştirilmek istenen küresel “Şehir Devletleri Projesi” için bir sıçrama taşı görevi görecektir.

Yani KANAL İSTANBUL PROJESİ Eski Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri Ümit Yalım’ın tabiri ile “KANAL BİZANS PROJESİ” olarak karşımıza çıkacaktır.

İşte tam da bu nedenle projeye başta Londra merkezli finans çevreleri olmak üzere, AB ülkelerinden ve az sonra anlatacağımız nedenden ötürü de ABD’den ciddi mali yatırım yapılmasına dünden hazır bekleyen finans çevreleri bulunmaktadır. 

***

KANAL İSTANBUL PROJESİ ile “İstanbul’un Avrupa’nın lojistik üssü haline geleceği” de AKP kurmayları tarafından dile getirilen bir başka husustur.

KANAL İSTANBUL PROJESİ ile var olan gemi geçiş trafiğini hele hele ücreti 5,5 Dolar gibi rakamlar ile bu güzergaha çekemeyeceğinizi yukarıda anlatmıştık.KANAL İSTANBUL PROJESİ gerçekleşse dahi atıl kalmaya mahkum bir projedir.

Öte yandan Çin’in BİR KUŞAK BİR YOL projesi ile Tüm Avrupa’nın lojistik denetimini ele geçireceği ortadayken ve üzerine bir de Çin Devlet firması Anhui Expressway gelip 3. Köprüyü satın alırken Türkiye’nin Avrupa’nın lojistik üssü olması da mümkün değildir.

Ve bu söylem bir “Kandırmacadan” ibarettir.

AKP bu konuda da Türk milletinin gözünün içerisine baka baka “YALAN” söylemektedir.

***

Peki nedir o zaman AKP’nin yalanla,algı operasyonu yaparak,kamuoyunu gerekliliğine inandırmak için yanlış veriler ile bilgilendirerek ikna etmeye çalıştığı KANAL İSTANBUL’u yapma çabası ve neden uzun zamandır gündemde yokken birdenbire yeniden gündeme gelmiştir?

KANAL İSTANBUL PROJESİ’nin Erdoğan’ın ABD ziyaretinden hemen sonra yeniden gündeme gelmesi manidardır. 

Zira Erdoğan Washington’a gerçekleştirdiği ziyarette istediklerini alamamış, ABD tarafı gerek S-400’ler gerekse ekonomik yaptırımlar konusundaki kararlığını göstermişti.

Hatta 30 Ekim tarihinde Temsilciler Meclisi’nde kabul edilen yaptırım tasarısı çok ağır maddeler içermekteydi ve bunlardan belki de en dikkat çekeni Erdoğan’ın mal varlığının soruşturulması ile ilgili olan maddeydi.

Nitekim geçtiğimiz günlerde Türkiye ile ilgili ağır maddeler içeren ekonomik yaptırım kararı ABD’de çıktı.

Trump Türkiye’ye yaptırımları da içeren savunma bütçesini imzaladı ve bu kapsamda S-400'lerle ilgili CAATSA yaptırımları, Türk Akımı projesi için yaptırım, F-35 uçaklarının teslimatının engellenmesi ve Güney Kıbrıs'a uygulanan silah ambargosunun kaldırılmasını içeren bir yaptırım paketi ile karşı karşıya kaldık

Zaten KANAL İSTANBUL PROJESİ’nin “ısıtılıp” “ısrarla” yeniden kamuoyunun önüne getirilmesi tam da bu ekonomik yaptırım kararlarının resmen senatodan geçmesinin ardından gerçekleşti.

***

Peki KANAL İSTANBUL ile ABD’nin ne alakası var?

Montrö Anlaşması’nın en can alıcı noktalarından bir tanesi Karadeniz’de toplam tonaj 15 bin tonu geçmemek kaydıyla en fazla 21 gün kalabilen yabancı savaş gemileri, Türk boğazlarından geçmeden 15 gün önce de başvuru yapmak zorunda olması.

Bu da Dünya’nın dört bir yanındaki denizlerde, okyanuslarda tabiri yerindeyse kafasına göre “cirit atan”, her yere savaş gemilerini, uçak gemilerini, filolarını sokan ABD’nin Karadeniz’e donanmasını çıkaramaması sonucunu doğuruyor.

Yani ABD Montrö Anlaşması nedeni ile Karadeniz’de varlık gösteremiyor.
ABD burada varlık gösteremediği için Rusya’nın bölge ülkeleri üzerindeki hakimiyetini kıramıyor, Orta Asya’ya uzanacak nüfuz alanı için Karadeniz’den “Köprübaşı” elde edemiyor.

Oysa KANAL İSTANBUL PROJESİ gerçekleşirse ABD bu yeni geçiş güzergahı Montrö Anlaşması’na bağlı olmayacağı için buradan geçireceği gemilerini Karadeniz’e sokabilecek.

Ancak işin bir tehlikeli boyutu daha var.

Montrö Anlaşması “Doğal bir boğaz” üzerinden yapılmış bir anlaşma.

Eğer bu doğal boğaza (İstanbul Boğazı) alternatif bir “Yapay boğaz” ile yeni bir güzergah açılırsa Türkiye’nin boğazlar üzerindeki egemenliğinin tescili olan Montrö Anlaşması tartışmaya açılacak ve o zaman bu kez Rusya başta olmak üzere yeniden pek çok emperyal devletin boğazlar üzerinde hak iddia etmesi gibi çok tehlikeli bir sonuç doğabilecek.

Neticede KANAL İSTANBUL PROJESİ Karadeniz’de ABD ve Rusya’yı karşı karşıya getirip bir sıcak çatışmaya neden olması ve Türkiye’yi de bu sıcak çatışmanın zorunlu bir tarafı haline getirebilecek olması ve Montrö Anlaşması’nın tartışmaya açılarak Türkiye’nin boğazlardaki egemenliğini kaybetmesi gibi iki çok ama çok büyük tehlikeyi barındırmakta.

Bu nedenle kamuoyunda konuşulan ekolojik, mali sıkıntılarının çok çok ötesinde KANAL İSTANBUL BİR MİLLİ GÜVENLİK SORUNUDUR.

Ve AKP Türk halkının gözünün içerisine baka baka Türkiye’yi ateşe atabilecek bir YALAN RÜZGARI’nı sergilemektedir.

Herkes olaya diğer tüm yönlerini bırakıp bu açıdan bakmak durumundadır.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Celal Eren ÇELİK Arşivi