Veysel BOĞATEPE

Veysel BOĞATEPE

Suriye Dosyası- 9

Suriye Dosyası- 9

Suriye Dosyası dizi yazımızın sekiz bölümünde, Beşşar Esad’ın seçimle iktidara geldiği 2002 yılından itibaren ülkeyi terk ettiği 20024’e kadar olan süreçte kamuoyuna açıklanmayan gerçekleri Amerikan gizli kriptolarından örnekler vererek teyit ettik.

Bir kez daha hatırlatmak gerekirse ABD, nükleer silah bahanesiyle işgal ederek dağıttığı Irak’tan hemen sonra seçimle gelmesine rağmen Esad’a karşı bir yandan “katil, diktatör” şeklinde uluslar arası kamuoyunda kara propaganda sürdürürken diğer yandan da Türkiye, Kuveyt, Irak ve Suudi Arabistan’ın da dâhil olduğu yalnızlaştırma planını perde gerisinden sürdürüyordu. Başında Abdullah Gül’ün bulunduğu Dışişleri, Esad ile yapılan üst düzey görüşmeleri ABD konsolosluklarına taşırken Kuveyt ise Esad’a kumpaslar kurarak ABD adına casusluk yapıyordu.

Cumhurbaşkanı Necdet Sezer’in Suriye ile ilişkileri yeniden iyileştirme çabaları, Esad’ın reformlarına desteği ABD tarafından hoş karşılanmıyor ve bu konuda AKP’ye uyarılar yapılıyor, direktifler veriyordu. Çünkü Esad’ın Türkiye ile askeri, ekonomik, ticaret vb. gibi işbirliği yapması, planladığı reformları gerçekleştirmesi BOP’un önünde en büyük engeli teşkil ediyordu. Kısacası Irak gibi Suriye’de parçalanıp kukla bir yönetim kurulmadığı sürece BOP’un sağlıklı bir şekilde ilerlemesi mümkün değildi.

BOP’un Türkiye ayağı olan “Kürt açılımı” kapsamında yürütülen sözde Ergenekon soruşturmasının bir kumpas olduğu gerçeğinin açığa çıkarak çökmesi ve ardından 2015’te “Dolmabahçe Mutabakatı” olarak bilinen açılımı sürdürme çabalarının sonuç vermemesi, BOP’un Türkiye ayağının bir süre askıya alınmasına neden oldu.

Irak cephesinde de benzer durumlardan dolayı BOP sekteye uğramıştı. PKK’nın silahsızlandırılması konusunda Mesud Barzani ile Celal Talabani ABD’nin uyarılarına rağmen PKK ile ile olan organik bağlarını kesmemiş, ABD’ye sürekli yalanlar söylemişlerdi. Bu iki isimle BOP’u sürdüremeyeceğini anlayan ABD, ikisinin de üzerini çizmiş, YPG ile işbirliğine gitmişti ama BOP’un askıya alınmasına engel olamamıştı. Yalnızca Rusya’nın, kısmen de Çin ile İran’ın desteği ile Esad, yaklaşık yirmi iki yıl boyunca emperyalizmin işgal planına direnmişti. Türkiye’yi de Suriye’yi yalnızlaştırma planına dâhil eden ABD’nin BOP’u yeniden uygulamaya koymak için öncelikle Rusya’nın Suriye üzerinde ki etkisini ve desteğini kırması gerekiyordu. Bu plan, Ukrayna’nın taşeron olarak kullanılacağı Karadeniz Planı’ydı.

Karadeniz planının amacı

Suriye’yi Ortadoğu coğrafyasında yalnızlaştırma planında en etkili iki ülke Rusya ile Türkiye’ydi. Cumhurbaşkanı Necdet Sezer’in görev süresi dolduktan sonra AKP, ülke olarak destek verdikleri Suriye ile ilişkilerini kesmiş, ABD safında yerini belirlemişti. Rusya ise kolay lokma değildi ve doğrudan savaş açmaları da söz konusu olamazdı. Bunun için de farklı yol ve bir de taşerona ihtiyaçları vardı. Rusya’nın Suriye üzerinde ki etki ve desteği kırıldıktan sonra İran’ın üzerinde İsrail sopası kullanılacaktı. Çin ise zaten Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması dışında pek de etkili değildi.

Irak’ı işgal etmekle Ortadoğu’da bir gözetleme kulesi kuran emperyalizm, deniz üzerinden de benzer bir taktiksel manevrayla Rusya’nın etkisini kıracak “Karadeniz Planı”nı devreye soktu. Ukrayna’nın önüne NATO yemini atan ABD’nin hedefi, Ukrayna’yı Rusya’ya karşı aparat olarak kullanmaktı. Gerçekte bu çatışma Ukrayna üzerinden Rusya ile ABD, NATO ve AB çatışmasıydı. NATO’nun gerçekte bir koruma şemsiyesi olmadığı bilindiği halde Ukrayna’nın bu konuda Rusya’ya karşı savaşı göze almasının başlıca iki nedeni olabilir.

Birincisi; Ukrayna devlet başkanı Volodimir Zelenski’nin Ortadoğu’da ki gelişmeleri kavrayacak öngörüye sahip olmadığı, ikincisi ise plan dâhilinde Rusya’ya karşı ABD ile anlaşmış olabileceğidir. Karadeniz planının ana stratejisi şuydu; NATO bahanesi üzerinden Ukrayna, Rusya’yı kışkırtacak, savaş halinde ise ABD/NATO Ukrayna’ya silah ve mühimmat desteği verecekti. Savaşmak zorunda kalan Rusya’nın bu yöntemle Suriye desteği kısıtlanacaktı.

Gerçekte bu plan BOP’un aktif olarak yürütüldüğü 2014’te eş zamanlı olarak uygulamaya konulmuştu fakat Rusya, planın hedef ve amacını bildiğinden Ukrayna devlet başkanı Volodimir Zelenski’yi bir çok defa uyarmış, temkinli davranmıştı. Savaşın doğrudan başladığı 2022’ye kadar çatışmasız geçen bu süreçte uyarılardan sonuç alınamayınca da Rusya devlet başkanı Vladimir Putin, 24 Şubat 2022’de özel bir askeri operasyonla Ukrayna’ya karşı müdahalede bulunmaya başladı ve böylece Karadeniz planı da fiilen uygulamaya konulmuş oldu.

Suriye’yi Ortadoğu’da yalnızlaştırma planında Kuveyt, Türkiye, Irak, Suudi Arabistan aktif rol üstlenirken Karadeniz’de ise bu görevi Ukrayna üstlenerek Rusya’nın Karadeniz’de ki gücünü kırmayı, Suriye üzerinde ki etkisini azaltmayı amaçladılar. Çünkü Akdeniz’de üs arayan Sovyet Rusya, 1971’de Suriye ile yaptığı anlaşmadan hemen sonra Mısır, Etiyopya, Yemen, Libya, Tunus, Yugoslavya, Çin, Vietnam gibi ülkelerle anlaşmalar imzalayarak denizlerde büyük bir güce ulaşmıştı. ABD’nin 6. Filosu’nun karşısında artık Sovyet donanması vardı. İşte Washington’un Moskova rahatsızlığı da bu noktada başladı.

Öyle ki Sovyetlerin Akdeniz’deki faaliyetleri, CIA tarafından saat başı Washington’a rapor edildi. Bu tarihsel gerçekten baktığımızda Rus-Ukrayna çatışmasının gerçekte Washington ile Moskova arasında devam eden taktiksel bir manevra olduğu anlaşılacaktır. Emperyalizm bir yandan Karadeniz üzerinden Rusya’nın gücünü kırmaya çalışırken diğer yandan da Suriye’deki rejim muhaliflerini silah, mühimmat ve finansman ile destekleyerek Esad’ın üzerine sürdü.

Ukrayna üzerinden gerçekte ABD ile çatışma halinde olan Rusya, kendi sorunuyla meşgul olduğundan doğal olarak Suriye’ye yeterli özellikle de askeri desteği veremedi. Karadeniz planı da zaten bunun üzerine kuruluydu. Yani Rusya’yı meşgul ederek Suriye’ye desteğini azaltırken diğer yandan da Esad’a karşı kışkırttıkları muhalifler ile terör örgütlerine zaman kazandırmak ve böylece hem Ortadoğu’da hem de denizlerde Rusya’yı izole ederken Suriye askeri gücünü de zayıflatmaktı.

BOP’un üçüncü ayağı Türkiye’dir

Rusya-Ukrayna çatışmasının ana nedenlerinden birisi de ABD ile İsrail’in 1995’dan beridir Doğu Akdeniz ile Karadeniz hattında ortaklaşa yürüttükleri küresel enerji siyasettir. Ukrayna üzerinden gerçekleşen bu çatışmanın özeti; Doğu Akdeniz-Körfez ve Karadeniz üçgeninde güçlü bir şekilde gelen Rusya’yı ABD’nin durdurma girişimidir. Ukrayna-Rusya çatışmasına bir de bu perspektiften baktığımızda ABD’nin Doğu Akdeniz-Körfez ve Karadeniz’de Rusya’yı izole etmek, Çin’in önünü kesmek için Ukrayna’yı yem olarak kullandığı görülecektir. ABD’nin yeni siyasetinde Ukrayna yem olarak kullanılırken Türkiye ise Ukrayna ve İsrail üzerinden bu siyasetin bir parçası olma mücadelesi vererek plana dâhil olmuştur. İşte tam da bu dönemlerde Türkiye’nin Karadeniz’de doğal bulduğuna dair defalarca kamuoyuna duyuru yapmasının altında ki gerçek budur ancak bulunduğu iddia edilen doğalgaz ile ilgili şu zamana kadar somut bir faaliyet olmamıştır. Bunun nedeni de büyük ihtimalle küresel enerji siyasetinin parçası olma gayretinde olan AKP’nin enerji siyasetinde kendini gösterme çabalarından kaynaklanmaktadır.

Ortadoğu’da Suriye rejimini işbirlikçileriyle zayıflatan emperyalizm, nihayetinde Karadeniz planını Ukrayna üzerinden uygulamaya koyarak hedefine ulaşmış oldu. Birçok cephede savaşmak zorunda kalan Suriye rejimi zayıfladı, Ukrayna ile savaş halinde olan Rusya’dan gerekli askeri desteği alamadığı için Esad istifa ederek Rusya’ya gitti. Böylece geçte olsa emperyalizmin Suriye planı başarıyla sonuçlanırken Suriye etnik ve mezhepçilik üzerinden bölünerek kukla bir yönetim oluşturuldu. Suriye’nin dağılmasıyla Ortadoğu’da Irak’tan sonra ABD’nin ikinci bir gözetleme kulesi daha kurulmuş oldu.

Bu aşamadan sonra yani üçüncü ayakta ise Türkiye var. Siyasetin gündeminde olmadığı halde Devlet Bahçeli’nin Öcalan’ı meclise çağırdığı tarih (23 Ekim 2024) Esad’ın görevinden istifa ettiği tarih arasında (7 Aralık 2024) sadece 42 gün olması tesadüf değil, sıranın Türkiye’ye geldiğini, Büyük Ortadoğu Planının eş zamanlı yürütüldüğünü göstermektedir.

Suriye’nin dağılmasında aktif rol üstlenen Türkiye artık ABD güdümlü bir yönetimle sınır komşusu olmakla kalmamış birçok radikal dinci, mezhepçi terör örgütleriyle de belirsiz bir sürecin içerisine sokulmuştur. ABD’nin Suriye planında olduğu gibi ilerleyen zamanlarda PKK’nın yanı sıra bu örgütleri de Türkiye’nin üzerinde sopa olarak kullanma ihtimali oldukça yüksektir. Abdullah Öcalan üzerinden yeni bir açılım benzeri uygulamanın ısrarla sürdürülmeye çalışılmasının altında yatan da işte bu korkudur.

Özetle; Türkiye, ABD’nin öngördüğü “Böl, yönet” programı kapsamında PKK’nın anayasa değişikliği, Kürtçe resmi dil, özerk yönetim vb. gibi taleplerini yerine getirecek ya da Suriye örneğinde olduğu gibi PKK, YPG ve PYD gibi diğer terör örgütlerinin yanı sıra cihatçı, radikal dinci diğer örgütleri de Türkiye’nin üzerine sürerek planı kabul ettirmeye zorlayacaktır. Rusya ile Ukrayna çatışmasının gerçek nedenlerini ve arka planını, 20 Şubat 2024’te “ABD/İsrail Oltasına Takılan Sersem Balık” başlıklı makalede kapsamlı bir şekilde ele almıştım. Dileyen o makaleye altta ki bağlantıdan tekrar ulaşabilir.

***

Makale linki: https://www.siyasetcafe.com/abd-israil-oltasina-takilan-sersem-balik-4458yy.htm


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Veysel BOĞATEPE Arşivi