Selçuk DÜZGÜN

Selçuk DÜZGÜN

YUSUFİYELİ CENGİZ AKYILDIZ !

YUSUFİYELİ CENGİZ AKYILDIZ !

YUSUFİYELİ CENGİZ AKYILDIZ !


Bitmiyor!… Bu davanın ne yiğidi, ne masumu, ne asili, ne şehidi bitmiyor…

 

Asırlar önce de onlara kurulan tuzaklar, kahpelikler aynıydı şimdi de aynı.

 

Asırlar önce de onların verdiği mücadele ve şahadetleri aynıydı, şimdi de aynı.


Hainler, bölücüler bu ülkede barış isteyip zulüm yağdıranlar yine yapacağını yaptı ve MHP secim bürosunu basarak Yusufiyeli Cengiz Akyıldız kardeşimizi şehit ettiler…


Ve Cengiz`in ismi TV`ler de alt yazı ile bile geçmedi,

 

Çünkü; onun adı `HRANT` değildi.

 

Ve bu olay için hükümetin sesi bile çıkmadı,

 

Çünkü; onun soy ismindeki AK`lık aynı zamanda onun gerçeğiydi, karakteriydi… ve  ülkü erlerinin gönüllerinde bir yıldız gibi kaydı bu dünyadan ebedi saadete.


Neden? Nasıl?  Başkasına bu iş olsaydı ne olurdu?  Gibi tartışmalara girmeyeceğim, bu tartışmaları başkaları yapsın.

 

Ben sadece bu durumu anlatan ve  bundan 10 yıl önce yazdığım bir yazıyı sizlerle paylaşacağım.

 

Bu zalimlerin, katillerin yaptıklarına karşı `Onlar ve Biz` diye bir makale almıştım yıllar önce.

 

Onlar ve bizim aramızda ki farkı kısaca şöyle anlatmıştım;

 

'Onlar, Mitka Gripecepa’va okur okur, yollara düşerlerken...

 

Biz, Nihal Atsız okur “Yolların Sonu” n da bulurduk kendimizi…


Onlar,Hak deyince Georgi Dimitri, huk deyince Dimitri Bolagoev’i dillerinden düşürmezken…

 

Biz,`Hak’ta Allah’tan Huk’ta Allah’tan` deyip secde ederdik O ‘nun adaletine…


Onlar, devrim için silahlanır ve “Barış” çığlıkları atarken…

 

Biz, iman dolu göğsümüzle siper olduk “ en iyi barış bile savaşla gelir” dedik, Pusat’landık bir gece yarısı, zulme ve zalime karşı…


Onlar, Ukrayna steplerini Sholokov’dan öğrenir, günün birinde oralarda teren yolculuğu yapmanın hayalini kurardı…

 

Biz, Bozkır kokan yaylalarda, elif türküleri ile yavuklu sevmenin hayali ile dalardık ışıksız gecelere…


Onlar, Volga kıyılarında Nazilere karşı savaşan askerlerin yardımına koşmayı hayal ederler…

 

Biz, Çanakkale kıyılarında bir mermi olamamanın, Mustafa kemalin yanında savaşamamanın hüznüyle dalarız tarihimize…


Onlar, üzerlerinde pamuklu ceket, kafalarında kızıl yıldızlı şapkaları ile görünürlerdi meydanda…

 

Biz, kış günü pardösüsünü şehidine sarmış, üzerine ay-yıldızlı bayrağı geçirmiş, yağmurdan, kardan görülmeyen gözyaşlarımızla uğurlardık şehitlerimizi…


Onlar,gerilla yöntemi ile nice fidanı kalleşçe şehit ederken…

 

Biz,onlarda yazık der onlarında kandırdıklarına inanırdık…


Onlar,ayaklarında ki postallarla, kırmızı atkıları ile ve “sarı, kırmızı, yeşil “ görünümleri ile Sofya’dan, Rusya’dan Çin’den Enternasyonal sesleri dinlerken.

 

Biz,kendi öz yurdumuzdan özümüzden türküler dinleyemez, özümüzle kucaklaşamazdık…


Onlar, Peluş kağıdına basılmış “orak-çekiç” li Atılım gazeteleri ile meydanlarda özgürce nara atarken…

 

Biz,“olurda gece ay ve yıldızı ile üzerimize düşer, bir kör kurşuna gideriz” diye paronaya bir şekilde çıkardık sokaklara…


Onlar, vurdular, sattılar, böldüler ve masum çıktılar…


Biz, direndik, sattırmadık, böldürmedik ve katil çıktık...


Onlar, zafer kazanmış komutanlar gibi saltanat güdüyorlar..


Biz, “Bozkurtların Ölümü”  nü seyredip duruyoruz...


“Diriliş” ne zaman peki?`


Evet… MHP bürosuna saldırılmış ve bir yiğit şehit edilmiştir.

 

Ülkücü hareketin şahadetinin hesabını kanundan, nizamdan, kolluk kuvvetlerinden beklemesi dışında yapması gerekler de vardır.


Zira Kurtların zincire vurulduğu  bir dünyada, çakalların insafına mahkûm kalmışsınız demektir.


Ciddi bir zaafımız var!


O bölgede o saldırının olacağı aşikârdır.  Zira o bölge bölücülerin her gün eylem yaptığı, militanların yuvalandığı yerdir.

 

Hadi kardeşim sokakları terk ettik, oralara inmeyeceğiz ve hakkımızı demokratik usullerle sandıkta arayacağız dediniz buna biz de inandık.

 

 Ama hiç mi insan tedbirli olmaz?

 

 Hiç mi saldırıların ihtimal dâhilinde olduğu bu bölgede `haneye tecavüz` anlayışında saldırılara anında cevap verebilecek teyakkuzumuz olmaz?


Bu zaaf değilse kurt kocamış, itlerin maskarası haline gelmiştir.


Üzgünüm hain bir saldırı sonucu bir Ak-Yıldız daha aramızdan uçmağa vardı.


Ve biz bu o katillerden hesabını soramadığımız için `Ruhu şad mekânı cennet olsun` demekten öteye gidemiyoruz.


Oysa kan yerden kalkmadan, hesap sorulmalıydı ve sorulmalı!


'Bu provokasyon, itidalli olmalı, aklı selim olmalı`gibi kavramlara sığınmaktan öteye gidemiyoruz…


Çünkü; her yerimize girilmiş, bil fiil işgal olmuşuz ve silahlarımız elimizden alınmış… Hazırlıksız, organizasyonumuz yok, afallıyoruz… velhasılı aciziz!


Biz demokrasi adına, başkalarına hoş görünme adına, sokakları terk ederken birileri boş durmadılar sürekli teşkilatlandılar, silahlandılar.


O birileri hep sokaktaydılar, onlar hep saldırgandılar, onlar hep Türk`e karşı kin beslemeye, kan akıtmaya devam ettiler…


Ya Biz ?!...


Evet sokakları ite, köpeğe terk edenler sorarız;

 

Şehitcenazelerine ağıt yakmalarımız ne zaman bitecek?   Diriliş ne zaman peki?


Ve şöyle diyordu Yusufiyeli Cengiz Akyıldız `Benim cenazem sessiz olacak. Tek dileğim üç hilal ile defnedilmek. Beni kimse hatırlamasın. Hatırlamak isteyenler baba oturdukları yerden bir dua yolmasınalar ama o destanlaşan ülkücülerin kabir başında beni ansınlar…BU BANA YETER!`


Yusufiyeli Cengiz Akyıldız bir BAKAN evladı değil, VATAN evladıydı!... Ve `Vatan böyle sevilir, Şahadet böyle içilir` dedi şehit oldu!


Ve duan kabul oldu Yusufiyeli  Cengiz Akyıldız`ın   beyaz atına bindi binlerce ülkücünün tekbir sesleri ile Yusuf yüzlülerin yanına uçtu…


Cengiz ağabey!

 

Bizden selam götür onlar ve de ki ;  Affetsinler  bizi, sen de affet bizi,  sen de affet…


Affet ama bil ki; BİRGÜN MUTLAKA!


Selçuk Düzgün

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selçuk DÜZGÜN Arşivi