Veysel BOĞATEPE

Veysel BOĞATEPE

Pentagon'un biyolojik silah laboratuvarı

Pentagon'un biyolojik silah laboratuvarı

Bir yıla yakın zamandır tüm dünya üzerinde hayalet gibi dolaşan Covid-19 salgını başta izolasyon olmak üzere çeşitli tedbir ve yönlendirmelerle kontrol altına alınmak istense de tam olarak başarı sağlanamadı.

Sağlanması da mümkün değildi çünkü ikinci bir safhaya geçebilmek için mümkün olduğunca tecrit, yalıtım, yasak ve tedbirlerle süreç uzatılarak toplumların yılgınlığa sürüklenmesi gerekiyordu.

Süreç uzadıkça da tek kurtuluş yolu olarak gördüğü aşı veya ilaca psikolojik olarak hazırlanmış olacaktı. İşte ikinci evre dediğimiz bu süreçte aşının bulunduğu müjdesi verildi ancak ne var ki zaten başından beridir doğal bir salgın olmadığı yönünde saflara bölünen toplumlar aşı konusunda da ikiye bölündü.

Zaten salgınla ilgili mücadelede yetersiz kalan Türkiye’nin henüz aşının güvenilirliğinin netleşmediği bir zamanda Çin ile anlaşma yaptığını duyurması, toplumun ikiye bölünmesini daha da derinleştirdi.

Sağlık bakanı Koca, Çin’den sipariş edilen 50 milyon doz m-RNA aşısı için anlaşma sağlandığını ve diğer ülkelerle de görüşmelerin devam ettiğini açıklarken, Türkiye’nin aşıyı ilk uygulayacak ülkeler arasında olduğunu müjdeymiş gibi sunuyordu. Gerçekte ise Türkiye, aşı denemesinde pilot ülkelerden birisiydi.

Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü ise henüz test aşamasında olan Sinovac’ın ürettiği CoronaVac aşısının güvenli olup olmadığı hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığını itiraf ederken aşı hakkında olumsuz görüşler ortaya koyanları ise eleştirerek çelişkili bir tavır sergiliyordu.

Sayın Tevfik Özlü’nün çelişkisinin nedenini çaresizliğine bağlayabiliriz ancak kendisinin de itiraf ettiği gibi güvenliği kuşkulu olan aşıyı reddedenleri potansiyel suçluymuş gibi yaftalaması, Dünya Tabipler Birliği Lizbon Hasta Hakları Bildirgesine, Avrupa Hasta Hakları Ana Sözleşmesine aykırıdır.

Hastanın, önerilen tedavi yöntemini kabul etmesi veya reddetmesinin uluslar arası zeminde hukuken güvence altına alındığını bilmesine rağmen bir kez daha hatırlatmak isterim.

Daha net ifadeyle, mesele aşıya karşıtlığı değil güvenilirliğinin kanıtlanmamış olmasına ve aşının biyolojik silaha dönüştürülmesine karşıyız. Çünkü tüm dünya genelinde özel firmalar da dâhil olmak üzere birçok aşının piyasaya sürüleceği dikkate alındığında durumun vahameti daha iyi anlaşılacaktır.

 

Üçüncü aşamaya kitlesel aşılama ile geçilecek

 

Dünya genelinde başlatılacak olan kitlesel aşılamaya Türkiye, ilk faz da 12 bin 450 kişiyi aşılamayı hedefleyerek dâhil oldu. Kitlesel aşılama yani sürecin ikinci aşamasında görünen bunlar ancak bir de bilinmeyen arka planı var.

Konuya ilişkin 20 Nisan 2019, yani Türkiye’de salgının başladığı tarihten yaklaşık bir ay sonra yayınlanan yazımda arka planda sürecin eşgüdümlü bir şekilde yürütüldüğüne dair örnekler vermiştim.

Yaklaşık sekiz ay önce yaptığım tespitlerimin, öngörülerimin doğruluğu bugün daha net olarak anlaşılmaya başlanmıştır.

Bu yazımda ise kitlesel aşılama hazırlıklarının yapıldığı ve güvenilirliğinin tartışıldığı günümüzde üretim aşaması, deneme çalışmaları ve aşının yaygınlaştırılmasına değin izlenen süreci bir başka örnekle açıklamaya çalışacağım. Bunun için de öncelikle ABD’deki Massachusetts Teknoloji Enstitüsüne (Massachusetts Institute of Technology) kısa bir yolculuk yapacağız. 

Kısaca MIT olarak telaffuz edilen, bilim ve laboratuar çalışmalarıyla en iyi üniversiteler arasında sayılan enstitünün 96 Nobel ödülü, 26 Turing ödülü, 8 Field Madalyası, 58 Ulusal Bilim Madalyası, 29 Ulusal teknoloji ve yenilik madalyası bulunmaktadır.

Aralarında Apollo 11 Astronotu Buzz Aldrin, eski BM genel Sekreteri Kofi Annan, ABD merkez bankası başkanı Ben Bernanke, İsrail başbakanı Benyamin Netanyahu ve General Motors Ceo’su Alfred P. Sloan’ın da eğitim gördüğü, master yaptığı enstitünün bünyesinde 50 MacArthur Fellows üyesi, 73 Marshall akademisyeni, 48 Rhodes akademisyeni, 41 astronot ve ABD Hava Kuvvetleri’ne bağlı 16 bilim adamı çalışmaktadır.

Toplamda 5 fakülteden ve 26 bölümden oluşan enstitü özellikle de II. Dünya savaşı esnasında yaptığı bilimsel ve askeri buluşlarıyla tanınmaya başlandı. Adı karanlık işlerle anılan bu enstitü, Pentagonun bir takım gizli biyolojik silahlarının denendiği ve üretildiği, adeta laboratuar olarak kullanıldığı üniversitedir.

ABD’nin yeni başkanı Joe Biden’in, tüm ülkelere ücretsiz aşı dağıtacaklarını duyurması da bu enstitü ile bağlantılıdır. Çünkü projenin aktörlerinden Bill-Melinda Gates Vakfı’nın 26 Mart 2020’de 060606 barkot numarasıyla patentini aldığı aşının yukarıda kısaca bilgi aktardığım MIT enstitüsünde hazırlandığına dair çok ciddi iddialar ortaya atılmıştır. Bir sonraki yazımda bu ayrıntıyı derinliğine irdeleyeceğim.

 

On Milyon dolar bütçeyle AİDS üretildi

 

Önce virüsün, daha sonra da aşının eş güdümlü olarak üretildiğine dair gerçeği, geçmişte yaşanan çapıcı bir örnekle daha anlaşılır hale getirebiliriz. Bu örnek, dünya kamuoyunun 1980’den sonra tanımaya başladığı AİDS virüsüdür ancak bu virüsün ortaya çıkış nedeni, kamuoyuna söylenen yalanlarla sınırlıdır.

Pentagon adına Beyaz Saray’a 1969’da sunulan 10 milyon dolar bütçeli raporda, AİDS virüsünün gerektiğinde kitlesel olarak toplumları yok edilebileceğinden söz ediliyordu. ABD kongresinin onay verdiği biyolojik silah AİDS’in ortaya çıkması ve dünya kamuoyuna duyurulması ise 1980’den sonra başladı.

Tıpkı günümüzde olduğu gibi dünya kamuoyu henüz bilinmeyen bir virüs tehdidiyle karşı karşıyaydı. Kongrenin onay vermesinden yaklaşık üç ay sonra da ilk AİDS vakaları ABD’de görülmeye başlandı.

Yani virüsü geliştiren ABD, ilk denemeyi kendi halkı üzerinde yapmakla kalmamış, AİDS vakalarını da kayıtlara zatürre olarak geçirmişti. Artık bu aşamadan sonra da virüsün etkilerinin sonuçlarını görmek için pilot bölgede yaygınlaştırması gerekiyordu.

Sözde AİDS’e karşı geliştirilen aşı, çocukları koruma bahanesiyle Afrika’da kitlesel aşılama yöntemiyle yaygınlaştırılırken, diğer yandan da hastalığın maymun beyni yenmesinden, maymunla cinsel ilişkiye girilmesinden kaynaklandığı yalanını gerekçe olarak gösterdiler.

Aynı taktik Covid-19 salgınında da tekrarlandı. Dünyanın en yoğun nüfusuna sahip Çin’de ilk defa ortaya çıkan virüs salgınını, ilk kontrol altına alan ülkenin ve yine ilk aşıyı da Çin’in bulması yeterince sorgulanmadı.

Eğer sorgulanmış olsaydı AİDS örneğinde olduğu gibi aynı yolun izlendiğini anlaşılacaktı. Daha yalın ifadeyle küresel oyunun baş aktörlerinden Çin, tıpkı ABD örneğinde olduğu gibi ilk denemeyi kendi halkı üzerinde yapmış, sebebini yarasa yenmesine bağlamış ve gerekli tedbirleri önceden aldığı için de ülke genelinde yaygınlaşmasını önleyebilmişti.

Bugün de tıpkı 1980’lerde ki AİDS virüsünün yaygınlaştırılmasına benzer bir tehditle karşı karşıyayız fakat bu tehdit dünya nüfusunu kontrol altına almak için başlatılan çok daha geniş çaplı bir tehdittir. Öngörü ve tespitlerime göre üç aşamada tamamlanacak olan bu sürecin ikinci aşamasını oluşturan kitlesel aşılamadan sonra da muhtemelen dijital faşizm olarak nitelendirebileceğim bir çağa adım atmış olacağız.

Salgınla birlikte yeni binyılda topluma nasıl bir ortak rol biçileceğine dair öngörü ve analizlerimi ise bir sonraki yazımda yine somut örneklerle yapacağım. Ancak üstlenmiş olduğu toplumsal sorumluluk gereği kamuoyunu bilgilendirmesi gereken Uğur Dündar’ın, henüz bilim adamlarının dahi emin olmadığı aşıyı büyük bir coşkuyla “Uzat kolunu Türkiye” şeklinde propagandaya dönüştürmesine de kayıtsız kalamayacağım.

Klasik bir Türkiye gerçeği olarak kelli felli siyasi figürlerin çayda radyasyon olmadığına dair toplumu ikna etmek için kameraların önüne çay içtiklerini mutlaka hatırlayacaktır.

Mevcut aşılara güvenmeyen birisi olarak Uğur Dündar’dan, gazete köşelerinden aşıya güzellemeler yazmasını değil, doktor heyetiyle birlikte kameralar karşısında kolunu aşıya uzatarak topluma örnek olacağını umuyorum. 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Veysel BOĞATEPE Arşivi