Seçimden sonra iki şey oldu

Seçimden sonra iki şey oldu

Tarık Toros, seçimden sonra yaşananları köşesine taşıdı.

İŞTE O YAZI...


Birincisi, o güne kadar Başbakan'ı "paralel" söyleminde yalnız bırakan bazı isimler döndü. (Bkz. Melih Gökçek.)

İkincisi, yine o güne kadar hedef tahtasına konmayan kimi kurumlar açıktan "paralel" yaftası yemeye başladı. (Bkz. Anayasa Mahkemesi, RTÜK.)

RTÜK örneğine şaşırmayın.

Üst Kurul'un yandaş kanallara verdiği, YSK'nın da onayladığı "program durdurma" cezaları, kurumda "paralel" avı başlattı.

İktidara yakın internet sitelerinde 5 AKP'li üyenin 4'ünün "paralel" olduğu üfürülüyor.

Birbirlerine düştüler.

Oysa bilmiyorlar ki, partiye yakın kanallara verilen cezalar özellikle seçim sonrasına bırakıldı.

Geçelim.

10 Mart tarihli yazıda ilan edilen üç seçim vaadini not düşmüştüm:

-30 Mart'tan sonra Cemaat'e operasyon var.

-Facebook ve YouTube (elbette Twitter) kapatılabilir.

-Ülkeyi muhaberat devletine çevirecek MİT Yasası geçecek.

Üçü de oldu, oluyor.

İttire kaktıra...

Amaç çok açık: Siyasal iktidar hakkında hiçbir olumsuzluk yayılmasın. Bir soruşturma hazırlığı varsa önden bilinsin ve tedbir alınsın. Paralel diye diye kendimizi çok bağladık, gazete kupürü şu veya bu, ne bulursak birilerini içeri alalım.

Algı operasyonunda, medya "tek sesliliğe" zorlanıyor.

Partiye yakın gazetelerinin tirajları gerçek rakamların 10 katı gösteriliyor.

Reyting ölçümleri bile devletleşiyor.

İnternet gibi alternatif mecralar tümüyle keyfi kararlarla kısıtlanıyor.

İçeride "müstehcen yayınlar, yatak odası kasetleri" gibi argümanları kullanıyorlar ama Avrupa Birliği'ne gerçeği itiraf ediyorlar: "Twitter, illegal yollardan elde edilen dinleme kayıtlarıyla karakter suikastlarına araç oluyor."

Kamu kadroları kilitlenmiş halde; polislere ve yargı mensuplarına "talimat dışına çıkmasınlar" diye gözdağı veriliyor, söz dinlemeyen "paralel" diye damgalanıyor.

Meydanlarda elinden Risale-i Nur'u düşürmeyenler, dışarıda "alın bunların hepsini" diye komşu devletlere "Nurcular"ın listelerini sunuyor.

Neticede ne oluyor biliyor musunuz: "Devlet, vatandaşları arasında makbul-makbul olmayan ayrımı yapınca hoşgörü atmosferi büyük yara alıyor. Koltuğunu, zümresini düşünüp başkalarını tahkir eden, kibirle aşağılayan, kardeşliğin değil husumetin yanında saf tutar."

Şu son cümle benim değil, Başbakan AKP Grup'ta söyledi.

Neydi o laf: Merd-i kıptî şecaat arz ederken sirkatin söyler.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.