Orhan KAŞIKÇI

Orhan KAŞIKÇI

VERİN ARTIK FORMALARI, VERİN...

VERİN ARTIK FORMALARI, VERİN...

(Yusuflar, Uğurcanlar, Abdulkadirler...)

 

Atanın kazanacak olduğu bir maç seyrettik. Karşımızda ayağa pas yapan, hızlı toplarla ileri uçtaki arkadaşlarını buluşturan bir sistemle oynayan Macaristan takımı vardı. İlk yarı Şenol Güneş’in öğrencileri sahanın her yerinde presle durdurmaya çalıştı rakibini. İlk yarıda bunu bir nebze olsun başarabildiler. Macar takımının geriden başlayıp üçüncü bölgeye kadar gelen pas trafiğini kestik ve savunmadan çıkarken onları hataya zorladık. İleri uçta kaptan Cenk Tosun ve Kenan Kahraman ile başlayan presimiz, orta sahamızda Ozan Tufan ile devam etti. İlk yarı boyunca hatta çıkana kadar Mahmut Tekdemir, İrfan Can Kahveci ve Hakan Çalhanoğlu orta sahada ne bir pres yaptılar, ne de pas trafiğini sağladılar. Adeta sahada ne yaptığını bilmeyen acemi sporcular gibi dolaşıp durdular.

 

Orta saha gibi takımın oyun organizasyonunun ve savunmanın başladığı önemli bir bölgede bu kadar aciz olan bir takın olmamıştık. Bu üç futbolcumuz sahada bizi eksik bıraktığı gibi bir de lüzumsuz top kayıpları yaparak rakip takıma güç verdiler. Bu kadar kötü günlerinde olan bu futbolculara kenar yöneticimiz de uzunca süre tahammül etmiştir. Oyuncu değişikliği takımın aksayan ve gününde olmayan futbolcuları üzerine kurulmuştu. Ama kural değildir ki ikinci devre veya maçın sonlarına doğru değiştirilmelidir. Bu üç futbolcuya Şenol Güneş uzunca bir süre dayanmış ve maçı kaybetmemize neden olmuştur.

 

Bizim gördüğümüzü hocam da görmüştür ama bazı dış baskılardan korkarak bunları 20. dakikada değiştirme sıkıntısı yaşamıştır. Tepki çekmekten korkmuştur. Bu futbolcularımızın kariyerleri ve yapabileceklerini tartışmak haddimize değil ama kötü gününde olmaları ve takıma katkıdan çok zarar vermeleri bizi ilgilendiren kısımdır. Onlardan daha hazır ve Avrupa menşei taşıyan Yusuf Yazıcı, prese dayalı ve her iki yönlü oynayabilen Okay Yokuşlu’nun direkt 11’de sahaya çıkması gerekmekteydi. Özellikle Yusuf Yazıcı’nın topu rahatlatan oyun anlayışı, gole yakın olması Cenk ve Kenan’ın işini daha da kolaylaştıracaktı. Daha çok boş alan bulacak ve sahadan galip ayrılabilecektik. Okay’ın savunma gücü fazla olmasına karşın hücuma da destek verebilecek enerjisinin olması ve direnç olarak güçlü Macar orta sahasıyla mücadele edebilecek fiziği taşıması Milli Takımımıza güç kazandırabilecekti.

 

 

Sevgili Hocam, futbolun basit bir oyun olduğunu ve basit oynayan takımların maçlarını daha kolay kazandıklarını siz bizden daha iyi bilmektesiniz. Derler ya “Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek var mıydı?” Biz maça başladığımız kadroyla macera aradık durduk. Maçı, aslında bu kadroyla çıkarken kaybettik. Çok önemli ve kader maçına idman maçı gibi veya hazırlık maçı gibi baktık. Ama kaybedenin çok şey kaybedeceği, kazananın çok şey kazanacağı bir maçtı. Kalecimiz Mert’ten en uçtaki oyuncumuza kadar ciddiyetten uzak, motivasyonu olmayan, maç bitsin de gidelim beklentisinde bir maçtı.

 

Mert’in ilk goldeki oyun ciddiyetsizliği ve motivasyon eksikliğinden de bu anlaşılmıştır. Bu duruma kenar yönetim de ayak uydurmuş ve sonuca razı olmuştur. Unutmayalım ki maç sahada mücadele ile, ciddiyet ile, motivasyon ile kazanılır. Kenar yönetimiyle kazanılır. Rakibi küçümsemenin ve dikkate almamanın bedelini bir alt kümeye düşerek alırsınız. Kazandaydık şahlanacağımız bir maçtı.

İki pas üst üste bile yapamayan bir takım. 6 ay önce Fransa’yı deviren takım yok olmuş, o hırs, o azim, o mücadele gitmiş; yerine maç bitsin de gidelim diyen bir takım gelmiş. Yazık, emeğe yazık...

 

 

Böyle maçlar “final” maçlarıdır. Final oynayacak takımı da kurmak da,yönetmek de final hocalarına düşer. Şenol hocam böyle final maçlarını yönetemiyor. Böyle final maçlarını maalesef lehine çeviremiyor. Ne derseniz deyin ama sonuç ortada. Defalarca böyle final maçlarına çıktık. Sonuç ortada işte.Hocanın kariyerinde bir sürü örnekleri var bunun.Sahada olan bu jenerasyon ne bu skoru alacak, ne de bu oyunu oynayacak bir oyuncu topluluğu değil. İyi bir kadromuz ve dirençli bir gücümüz var. Ama maalesef iyi yönetilemedi ve hak edilen bir skorla bir alt kümenin yolunu tuttuk.

Maçı baştan sona biz nasıl televizyon kanalından seyrettiysek, kenar yönetimi de aynı şekilde seyrettiler. Nasıl bir sistemle oynadık? Ne yapmaya çalıştık?

 

Gol yollarında nasıl etkili organizasyonlar yaptık? Bilen varsa söylesin. Biz karambola bir gol bulup günü kurtarmanın peşine düştük galiba. Sıkıcı bir film seyreder gibiydik. Golü atanın kazanacağı bir maç olacağını, sabırlı olanın sahadan gülerek ayrılacağını biz bile naçizane anladık ama ne oynayanlar, ne de oynatanlar anlayamadılar. Nitekim de sonuç kaçınılmaz oldu.

 

 

Olmadı sevgili Şenol hocam, olmadı. Doğru kadro ile doğru oynayıp rakibimizi sabırla üstümüze çekip kontra toplarla gol yapabilirdik. Yapamasak da savunmamız bize bir puanı getirir, en azından yerimizde kalırdık.

 

Artık bu İstanbul medyasının esaretinden kurtulun hocam, kurtulun. Onlara yakınlaşmanız size zarar verir. Onlardan dost olmaz. Onlar yüzüne güler ama maçın sonunun hüsran olmasını beklerler. Sinsi sinsi plan yaparlar. İstemedikleri hocaları milli takımımızda barındırmazlar.

 

Lobileri güçlüdür hocam. 2002’yi hatırlayın. Milli takımımızın en çok yükseldiği dönemi değil miydi? Ama onların canını yaktı bu başarı. Ne üstün kaldı ne altın. Eleştirileri en acı noktaya gelmedi mi? Kurtulun bu adamlardan. İyi de olsan eleştirecekler, kötü de olsan eleştirecekler. Siz orayı terk edip gidene kadar peşinizi bırakmayacaklar. Sizi sevmeyecekler hocam, sevmeyecekler. Siz Trabzonlusunuz hocam, Adanalı değilsiniz. O yüzden siz korkmayın hocam. Doğru yaptığınız zaman onların canı acıyor ve çaresiz kalıyorlar. Aciz kalıyorlar. Yazmıyorlar hocam, yazmıyorlar. Sporu bırakıp magazin yazıyorlar, ekonomi yazıyorlar.

 

 

Gelelim bizim eleştirilerimize; Yusuf’u, Okay’ı, Uğurcan’ı ve hatta Abdulkadirleri harcamayın hocam. Hakan Çalhanoğlu’nu, Mahmut’u , İrfan’ı ve hatta Caner’i bu İstanbul basınından çekindiğiniz için oynatıyorsunuz... Bu medyanın kalemi belki güçlü ama siz onlardan daha büyük ve daha başarılısınız hocam. Onlar size şirin görünsün, onlar size sokulsun hocam. Yazık oluyor sayın hocam, yazık. Hem size, hem de size gönül verenlere yazık oluyor. Japonya’da bile sizi yerden yere vuran İstanbul basını değil miydi? Sorarım size hocam bu Trabzonlu veya Trabzonspor kökenli futbolculardan ne istiyorsunuz? Unutmayın ki sevgili hocam, bunlar sizden hakkı olan formayı istiyor. Hakları olan formalarını verin artık. Verin ki onlar da hedefine yürüsün. Verin ki onlar da bir Liverpool’a, bir Barcelona’ya gitsin. Verin artık formalarını da onlar da büyüyüp bir Şenol Güneş, bir Ali Kemal Denizci olsun. Verin formalarını onlar da hedeflerini bulsun...

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Orhan KAŞIKÇI Arşivi