Ünver SEL

Ünver SEL

TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE YAŞANAN KRİZİN GELECEĞİ

TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE YAŞANAN KRİZİN GELECEĞİ

TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE YAŞANAN KRİZİN GELECEĞİ

 

Türkiye-Rusya ilişkileri 15. yüzyıldan günümüze kadar süre gelmektedir. Osmanlı Devleti ve Çarlık Rusya'sı arasında başlayan ilişkiler tarihi süreç içerisinde büyük tecrübeler ile geliştirilmiştir. İlişkilerin resmi başlangıcı 1497 yılında Karadeniz'de ticaret yollarının açılması olarak kabul edilir. Bu tarihten sonra Osmanlı Devleti ile Rus Çarlığı arasında savaşlar, ittifaklar, yardımlar, dostluklar ve soğuk savaşla süren ilişkiler yaşanmıştır.
 
 
Her iki devlet arasında 1700 yılındaki İstanbul Antlaşması ile Rusya İstanbul'da sürekli elçiliğe sahip olmuştur. Bu gelişme Türk-Rus diplomatik ilişkilerinin başlangıcı olarak ta kabul edilir. Kurtuluş Savaşı yıllarında, Afyonkarahisar'da Mustafa Kemal Atatürk'ün Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti heyetiyle çay molasında yaptığı görüşmeler; Türkiye'nin Sovyet Rusya ile diplomatik ilişkilerinin geliştirilmesinin önünü açmıştır. Bu modern Türk-Rus diplamisisinin temeli olarak nitelenmektedir.
 
 
Kurtuluş Savaşı'nı manevi düzeyde olduğu gibi, para ve silah yardımı gibi maddi düzeyde de destekleyen Sovyet Rusya,  Batılı emperyalist devletlere karşı savaşım noktasında da Türkiye ile  işbirliği yapmıştır. TBMM'nin açılmasından üç gün sonra Atatürk, Lenin'e bir mektup yazarak siyasi ve askeri nitelikli  birlikten söz etmiştir. Arkasından muhtelif anlaşmalar ile iki ülke arasında ilişkiler resmileştirilmiştir.
 
 
İkinci  Dünya Savaşı bittikten sonra Sovyetler ile Türkiye arasında ilişkiler gerginleşmiştir. Sovyetler, Boğazlar'da üs ve Doğu'dan toprak istemiştir. Bu sırada Türkiye savaşta tarafsız iken, savaş biterken Almanya ve Japonya'ya savaş ilan ederek, Batı ittifakına girmiştir. Nitekim Türkiye 1952’de NATO İttifakı'na katılınca iki yıl sonra Sovyetler isteklerinden vazgeçmiştir.
 
 
Daha sonra  İki devlet arasında Soğuk Savaş başlamıştır.  Stalin 1953’de öldükten sonra 1967, 1972, 1979 yıllarında ticaret anlaşmaları yapan Türkiye ve Sovyetler farklı kamplarda yer almışlardır. Türkiye  Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Cevdet Sunay, başbakan Bülent Ecevit SSCB’yi; Turgut Özal, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Abdullah Gül, Ahmet Necdet Sezer ve Recep Tayyip Erdoğan  Rusya Federasyonu’nu ziyaret etmişlerdir. . Podgorni, Kosigin, Ogarkov, Tihonov Sovyetler'den Türkiye’ye gelen temsilcilerdir. Rusya Federasyonu olduktan sonra Silayev, Çernomirdin, Kasyanov ve Viladimir Putin Türkiye'ye gelmiştir.
 
 
Türkiye-Rusya arasında yaşanan en önemli sorunlardan birisi Boğazlar'dan gemilerin geçiş rejimidir. Dönem-dönem bu durum büyük krizlere yol açmıştır. Montreux Sözleşmesi bu sorunun önünde tartışmalara temel olan bir anlaşmadır. Rusya, Karadeniz'e kıyısı olmayan devletlerin savaş gemilerine boğazların kapatılmasını sürekli istemektedir.
 
 
Sovyetler Birliği 1991 yılından dağıldıktan sonra Türkiye Rusya arasında müteahhitlik ve bavul ticareti gelişmiştir.  Sarp sınır kapısı açılması,  1980’lerde başlayan doğalgaz anlaşmalarıyla Türkiye, Rusya’dan doğalgaz almaya başlamıştır. Mavi Akım anlaşması yapılmıştır. Arkasından Rusya'da Türk müteahhitlik hizmetleri giderek büyük bir ivme ile gelişmiştir. Milyonlarca Türk Rusya'da ve binlerce Rus Türkiye'de yaşamaya başlamıştır.
 
 
Sovyet sonrası dönemde  Türkiye-Rusya arasında çok ortak nokta olmasına rağmen, derin ayrılıklar her zaman sorun teşkil etmiştir. Bunların en önemlisi  Türkiye'nin NATO üyesi olmasıdır. Kıbrıs sorunu ile Kafkasya'da Türkiye ve Rusya her zaman farklı düşünmüştür. En büyük ayrılık Suriye sorunu ile gün yüzüne çıkmıştır.
 
 
Yaşanan 24 Kasım 2015 tarihindeki Türkiye'nin sınır ihlali temelli angajman kuralı ile  Rusya uçağını düşürmesi; bu farklılıkları gün yüzüne çıkarmıştır. Diğer taraftan paraşütle atlayan bir Rus pilotunun  Suriye'de Türkmen Dağı bölgesinde milisler tarafından öldürülmesi Rusya'da büyük infiale sebep olmuştur.
 
 
Rusya, Türkiye'nin angajman kuralı ve benzeri açıklamalarını kabul etmemiş ve kendilerinin sırtlarından bıçaklandıklarını söyleyerek; iki ülke arasında günümüzde yaşanan büyük krizi başlatmıştır. Yaşanan bu "Uçak Krizi" sonrası, batı ülkeleri ve NATO, Türkiye'nin arkasında istenilen düzeyde durmamıştır.
 
 
Uçak krizi, Rusya tarafından beklenildiğinin üzerinde bir takım yaptırımlara sebep olmuştur. Rusya, pek çok sahada Türkiye ile ilişkileri yavaşlatmış, hatta bazı alanlarda durdurmuştur. Rusya'da çalışan Türk şirketlerinin önemli bir kısmının sözleşmeleri iptal edilmiştir. Rusya'da çalışan Türklerin bazılarının çalışma ve oturma izinleri kaldırılmıştır. Başta sebze ve meyve olmak üzere Türkiye'den pek çok ürünün Rusya'ya girişi yasaklanmıştır.
 
 
Ancak Rusya'nın bu yaptırımları iki ülke arasında yaşanan krizin görünen yüzüdür. Türkiye ve Rusya derin bir kutuplaşmanın farklı taraflarında yer almaktadır. Suriye üzerinden sürdürülen gerginlik, Dünya'nın yeniden yapılanmasının inşasında farklı kutuplaşmanın işareti olarak ta değerlendirmek gerekmektedir. 
 
 
Türkiye'nin Rusya ile ayrılığı, Türkiye'yi bölgede giderek büyüyen bir yalnızlığa doğru götürmektedir. NATO ve AB'ne karşı Türkiye'nin uzun yıllardır sürdürdüğü Rusya ile terazi siyaseti artık kaybedilmiştir. Şu anda, Türkiye NATO ve AB'nin baskılarına açık bir ülke konumundadır.
 
 
Uçak krizi sonrası, Rusya Suriye'de tüm gücüyle yerleşerek büyük kazanımlar elde etmiştir. Suriye'nin yeniden yapılanmasında Türkiye devre dışı bırakılmaktadır. Suriye üzerinde bir araya gelen büyük koalisyon güçleri, emanet savaşları ile dünyanın bölüşümünde pay alma peşindedirler.
 
 
Türkiye'nin ön plana çıkardığı öncelikleri, NATO ve AB dahil müttefikleri tarafından desteklenmemektedir. Tarih yeniden tekerrür etmektedir. Batı, 1854 yılında yapılan Kırım Savaşı'ndan günümüze yaşanan her büyük krizde olduğu gibi; Türkiye'yi Rusya ile karşı karşıya getirmiştir. Türkiye, bu oyuna sürekli getirilmekte veya gelmek mecburiyetinde kalmaktadır.
 
 
Günümüzde, Türkiye'nin Rusya'ya karşı mevcut şartlarda karşı koyacak yeterli argümanları elinde bulunmamaktadır. Türkiye'nin komşularıyla yaşadığı sorunlar Rusya krizinin derinleşmesinde de etken olmaktadır. Libya, Mısır, Irak, Suriye ve İran pazarını kaybeden Türkiye, Rusya pazarını kaybettikten sonra ekonomik alanda büyük daralmaya girmiştir. Dolayısıyla söz konusu bu ülkelerle siyasi ilişkileri de sorunludur.
 
 
Türkiye'nin Rusya'ya karşı Ukrayna ve Gürcistan üzerinden sürdürmek istediği denge siyaseti, istediği sonucu almasına imkan vermesi mümkün değildir. Rusya sadece kuzey komşumuz olan bir ülke değildir. Rusya, Türkiye açısından Orta Asya ve Türk Dünyası'na açılımı sağlayacak bir anahtardır.
 
 
Dolayısıyla Rusya ile yaşanan bu kriz sürdürülürse,  sert siyaset yapan bir ülke olan Rusya; Türkiye'nin hayati ilişkilerinin olduğu bölge ile diyaloğunun kesilmesi sonucunu doğuracaktır. Sovyetler dağıldıktan sonra Rusya'nın hoşgörüsü ile gelişen Türk Dünyası ilişkileri yeni dönemde farklı bir noktaya doğru evrilecektir.
 
 
Suriye'nin yeniden yapılanması çalışmaları bölgede dengeleri değiştirmiştir. Güneyimizde Esat'ın bertaraf edilemesine yönelik siyasetimiz tutmamıştır. Suriye'nin bölünmesi ve federal bir idareye dönüşmesinin gerçekleşmesiyle yeni komşularımızın çıkacağı açıkca görülmektedir. Bu durum Türkiye'nin iç güvenliği açısından da tehdit olacağı yaşadığımız terör hadiseleri ile de açıkca görülmektedir.
 
 
Ülkemizin yıllar sürecinde telaffuz etmekten dahi çekindiği, Misak-ı Milli tehdit altındadır. Irak ve Suriye'deki hayati menfaalerimiz Türkiye'nin çıkış noktası olmalıdır. Bu noktaları kaybeden Türkiye, maalesef ülke sınırlarını dahi koruyamacaktır.
 
 
Türkiye'ye karşı oynanan bu büyük oyunun bozulmasının tek yolu; tekrar eski siyasete dönmek ve komşularımız ile siyasetimizi ve durduğumuz yeri yeniden şekillendirmemiz ile mümkündür. Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün başlattığı ve onlarca yıl sürecinde geliştirilen dış siyasetteki denge politikamız tekrar dizayn edilmeli ve günümüze uyarlanmalıdır.
 
 
Türkiye, geçmişte Rusya ile yaşadığı muhtelif krizleri anlaşarak çözmüştür. Boğazlar sorunu, Doğu sınırlarının şekillenmesi, Kıbrıs sorunu  ve Çeçen krizi bunlardan bazılarıdır. Türkiye her ne kadar Batı'nın telkinleri ile Rusya'ya karşı siyasete zorlansa, zaman zaman oyuna gelse de; tecrübeli diplamatları sayesinde bu krizden çıkmıştır.
 
 
Nitekim, Kırım'ın Rusya'nın terkibine  tekrar geçmesi sürecinde Türkiye; soğukkanlı davranmış ve Rusya ile direk karşı karşıya kalmadan süreci sürdürmüştür. Ancak Türkiye'nin Rusya uçağını düşürmesi sonrası Rusya tarafından beklemediği tepkilerin konulmasından sonra; Türkiye siyasetini sürdürmekte bocalamaktadır.
 
 
Türkiye-Rusya ilişkileri karşılıklı restleşerek sürdürülürse her iki ülke açısından faydalı olmayacaktır. Bu sebeple Türkiye, kendisi açısından bu restleşmeyi dengelemesi  hayati önem taşımaktadır. Örneğin geçmişte Çeçen krizinde içine düştüğü hatalara; Kırım krizi ve yaratılmak istenen Halep Türkmenleri krizinde yapmamalıdır. Yaşanan Çeçen krizinde en büyük zararı çeçen halkı ve Çeçenistan görmüştür. Bugün de en büyük zararı Kırım Türkleri ve Halep Türkleri görecektir.
 
 
Her iki ülkenin geçmişte yetiştirdiği büyük devlet adamlarının birlikte sürdürdüğü  aklı selim düşüncesine, bugünkü siyasetçileri de riayet etmelidirler. Sorunun çözümünde Türkiye tarafından acilen bir akil adamlar heyeti oluşturulmalı, uluslararsı etkin kimliklerin de bu sürece katılımı sağlayarak acilen Türkiye-Rusya ilişkileri düzeltilmeli ve karşılıklı barış imzalanmaldır.
 
 
Bugün Rusya, Suriye'den kısmi olarak çekilmeye başlamıştır. Böylesi stratejik bir durum Türkiye'nin önüne  yeni bir fırsat oluşturabilir. Ancak Türkiye hem kendi ve hemde Rusya'nın güvenliğini baz alan bir siyasetle içinde yaşadığı sıkışlığı çözebilir.
 
 
Rusya Suriye'deki hızlı sıcak savaş döneminden sonra kendi güvenliği yönünde çalışmalar yapmaktadır. Rusya için en önemli konu Suriye'de bulunan teröristlerin Ukrayna'ya gitmelerinin önünü kesmektir. Nitekim Ukrayna'da ve Kırım'da radikal dinci terör eylemlerinin hazırlığının yapıldığı görülmektedir.  Böylesi terörist hazırlıklar Rusya'yı ve Kırım'ı tehdit etmektedir.
 
 
Diğer taraftan Ukrayna'da Dinyeper nehri kıyı şeridinde bulunan fabrikalar bölgesinde lejyoner teröristlere ait kampların varlığı Dünya'nın gündemindedir. Buralarda dönemsel olarak batı menşeeli eğitmenler tarafından bu lejyoner teröristler eğitilmektedir. Rusya'nın, Türkiye'nin de bu planın içine dahil olduğu iddiası oldukça problemli ve endişe verici bir durumdur. Türkiye iddia edildiği gibi böyle bir duruma karışıyorsa kendi güvenliği açısından büyük risk alıyor demektir.
 
 
Günümüzde Rusya için güvenlik ve gelecek  en önemli  konudur. Rusya kendisini tehdit eden unsurlara karşı önlem almakta ve karşı taaruz yapmaktadır. Türkiye, böyle bir mücadelede Rusya'nın karşısında yer almamalıdır. Türkiye'yi böylesine tehlikeli girişimlere sokmak isteyen unsurlar ile uzak durmalıdır.
 
 
Makalemin ön bölümünde belirttiğim gibi, Türkiye - Rusya ilişkileri acilen tekrar düzeltilmelidir. En kısa zamanda diyalog başlatılmalı ve sorunlar masaya yatırılmalıdır. Her iki ülkenin sadece kendi aralarındaki değil, diğer ülkeler arasındaki sorunları da çözecek kapasitesi ve imkanı bulunmaktadır.
 
 
İçinde yaşadığımız bölgenin sorunları Türkiye - Rusya işbirliği olmadan çözülmesi mümkün değildir. Bu sorunlar sadece güvenlik ile sınırlı değildir. Ekonomik, sosyal, siyasi ve toplumsal sorunlar ve bunlara bağlı mülteciler ve kaçakcılık gibi konularda işbirliği şarttır. Türkiye-Rusya Stratejik işbirliği  ve Ortaklık Anlaşması yeniden canlandırılmalıdır. Karadeniz'de, Blackseafor ve Blacksea Harmony gibi askeri işbirliği kanalları canlandırılmalıdır.  
 
 
Ünver SEL
Kırım Tatar Kültür Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Ünver SEL Arşivi